[Eda Köprü Yılmayan’ın BirGün’de yayımlanan ve Selen Uçer, Ayfer Tokatlı, Elit Andaç Çam ile gerçekleştirdiği söyleşinin bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’ oyunu yedi yılın ardından Selen Uçer’in uyarlamasıyla yeniden sahnede. Uçer, ‘Kadınların kafası tüm dünyada ve Türkiye’de netleşiyor, seslerini çıkarıyorlar artık’ ifadelerini kullandı.
Ece Temelkuran’ın 1996’da kaleme aldığı ‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’ kitabı Selen Uçer’in yeni uyarlaması ile tiyatro sahnesinde. Yazdığı kitaplar satmayıp bir yandan da kocası tarafından terk edilen, çözümü intihar etmekte arayan bir yazar, adeta bir filozofa dönüşmüş, koca dayağını içselleştirmiş, hayatı olduğu gibi kabul etmiş bir temizlikçi, şuh, havalı bir şarkıcı, otoriter, zengin bir iş kadını… Bir de tüm bu kafası karışık kadınların içinde yazarı intiharın eşiğinden kurtaran bir emlakçı. İntihar sahnesi ve mahallede balkona çıkan kadını izlemeye gelen vatandaşlar, olay yerinden bildiren muhabirler, intihar anını çekmeye çalışan temizlikçi. Hepsi ölümün nasıl seyirlik bir eğlence olduğunun da kanıtı. ‘Bütün Kadınların Kafası Karışıktır’ oyunundan farklı sorgulamalar yaparak, kafanız biraz karışmış olarak çıkabilirsiniz. Oyunla ilgili sorularımızı ve kadınların kafasının neden karışık olduğunu oyuncular yanıtladı.
Oyun boyunca farklı kadınların birbirine benzeyen dertlerine ortak oluyoruz. Kadınların kafası biraz karışık. Neden?
Selen Uçer: ‘Karışık’ kelimesi genel geçer bir bakış açısının-genellikle erkek bakışının- dışında bir düşünce biçimi. Bu sözcük aslında oyunda birçok ayrı konu ve hassasiyetin içinde varolma durumunu kastediyor. Ayrıca kelime anlamında karışık diyorsak da, karışık çünkü karıştırılmış, baskılarla, eğitimle, senelerdir varolan ataerkil varoluşlarla… Oyun kadın-erkek, insan olmak, birbirini dinlemek, anlamaya çalışmak, yan yana varolabilmek gibi konuları deşiyor. Bana sorarsanız kadınların kafası tüm dünyada ve Türkiye’de netleşiyor, seslerini çıkarıyorlar artık… Eşit haklarını talep ediyorlar.
Güçlü bir kadın karakteri canlandırıyorsunuz. Bu gücü sesinizde, halinizde, tarzınızda da hissediyoruz. Bir anlamda dibe batmış bir yazara el veriyorsunuz diyebilir miyiz?
Selen Uçer: Pervin, yayıncılık işinde. Yayınevi sahibi. Birçok başka işi de var. Mülkleri var. Onun üstünden de para kazanıyor. Kendine çok zengin ve güçlü bir sistem kurmuş. Dünyadaki kapitalist güç savaşını genç yaşında görüp, başarıyla götüren her yol mübahtır mottosuyla, değerlerini biraz kaybetmiş, kendi de aslında yalnızlık ve kaygı içinde. Geçmişte bazı kadınların da kurdu olmuş. Var böyle kişiler de, oyun da böyle birinin de tesadüf ya da bir mucizevi mecburiyetle yüzleşmesini, hatasını görmesini sonra da yeni gelen bu yazara el vermesini öneriyor. Yani biraz da kendi batırmış Ebru’yu, ama hayatın sistemin tüm zorluğu içerisinde iletişimle, değer vermek ve almak prensiplerini hatırlayarak bu oyundaki karşılaşmanın sonunda dayanışmaya ve ona el vermeyi seçiyor. Biraz hayali bir karakter yani. Oluyor mu böylesi değişimler? Zor ama umut edelim diyor oyun….
İNSAN EN SON KENDİ SESİNİ DUYUYOR
İntihar etmeye çalışan yazar başta bir türlü diğerlerine derdini anlatamıyor. Neden? Onu dinlemiyorlar mı? Yoksa kafası karışık olduğu için mi başta anlaşılmıyor?
Deniz Işın: Yazar Ebru Uysal Türk toplumundaki her kadın gibi kafası erkek sesleriyle doldurulmuş ve karışmış bir kadın. İnsan en son kendi sesini duyuyor ama başkalarını da dinlememeye fazlasıyla teşne ve en son kendini sevmeyi öğrenebiliyor hayatta. Ebru Uysal kendi sesini fark ettiğinde ve kendinden başka her sese kulak vermeye başladığında intiharını sorguluyor.
Devamı için tıklayınız.