ODTÜ Tiyatro Şenliğinden | Sarı Sandalye’nin ‘Franny ve Zooey’si

Pinterest LinkedIn Tumblr +

F&Z, Sarı Sandalye ekibinin J.D. Salinger’ın Franny ve Zooey isimli öyküsünden esinlendikleri oyunu 11 Haziran’da son kez seyirciyle buluşacak.

F&Z, Sarı Sandalye’nin uyarladığı ve ne yazık ki 11 Haziran’da son oyunlarını oynayacakları oyunu. Oyun J.D. Salinger’ın Franny ve Zooey isimli öykülerinden esinlenilmiş. Ben bu oyunu ODTÜ tiyatro şenliğinde izledim. Hem ekibin işlerini takip eden hem de ekibin temel alarak çalıştığı ekolü deneyimlemiş biri olarak naçizane kendi düşüncelerimi aktarmak istiyorum. Üretimin, üretme ve paylaşma arzusunu hâlâ yitirmemiş insanlar tarafından devam edebilmesi için bu tartışma alanlarının kıymetli olduğunu düşünüyorum.

Açılış sahnesinde tasarlanan alegorileri baya sevdim. Metinlere Sarı Sandalye’nin yaptığı gibi mimör oyunculuk esaslı korolar ekleme fikri benim de düşlediğim bir üslup. Ancak oyun boyunca buffon sekansı ve açılış sekansı dışında birbiriyle ilişkide olan başka bir sekans hatırlamıyorum. Ben metni okumadım ve hikayeleri bilmiyorum. Ama bir yandan Lecoq tekniğine aşina olduğum için kullanılan tekniklerin oyun içinde işleyip işlemediğini test etme hedef seyircisi olduğumu düşünüyorum.

NEDEN ÜRETİYORUZ?

Oyun altı parçadan oluşuyor. Bu parçaları ayırmakta sürekli elimdeki broşüre bakmama rağmen zorluk yaşadım. Bir esere seyirci olduğumda illa da kelimelerle ve akılcılıkla onu anlayacağım gibi bir noktada durmuyorum. Bunu belirtmek isterim çünkü hareket bazlı çalışan ekiplerin seyirciye en büyük eleştirisi bu oluyor gibi gözlemliyorum. Kurmaca eser herkesin bir şekilde bir şeyler alacağı bir teknikle ortaya konulmalı diye düşünüyorum. Bu tiyatro icra eden biri için farklı, metni okuyan için farklı, okumayan için farklı vs. olsa da çıkışta herkese bir şey kalmalı bence. Çünkü kalmayacaksa niçin paylaşıyoruz ki?

Bana pek bir şey kalmadı oyun sonunda. Ne izledim? Emin değilim.

AİLENİN YENİDEN ÜRETTİĞİ DEĞERLERİN ABSÜRTLÜĞÜ

Öncelikle sorunun bir arada kalmışlık meselesi olduğunu düşünüyorum. Yani ekip uyarladıkları metnin çekirdeğine inmek isterken yolda hoşlarına giden birtakım sahnelere takılı kalmış gibi. Bunu düşünme sebebim özellikle de ayna sekansı. Sekans kendi başına güzel tasarlanmış. Ama bu sekansı oyundan çıkarsak izleyici için ne değişir emin değilim. Biraz düşünerek yakaladığım bir tema var elbette. Hiçbir şey yok gibi söylemek de tabii ki doğru değil. Aile ve iletişimsizlik. Ailenin sahiplendiği ve toplumun aile üzerinden yeniden ürettiği değerlerin “absürtlüğü” diyeceğim. Çünkü işte, bir sosyolog olarak parmağımı ben de basamıyorum. Buffon sekansı bu birazını yakaladığım tema için çok iyi çalışıyordu bence. Hatta şunu dedim kendi kendime: “Keşke tüm oyunun merkezi bu sekans olsa”. Yani o sekansın önermesi olsa. Metni bilmediğim için metinle oyunun ilişkisine dair bir fikrim yok. Ancak bölümlerde daha çok tekrar eden tema bu olduğu için zaten ekibin de ilgisini çeken ve sahneleme arzusunu artıran mesele buymuş gibi geldi.

Dediğim gibi ben Sarı Sandalye’nin izlediğim her oyununda kullandıkları koro alegorisini çok seviyorum. Ekibin aklını seyirciyle çok iyi paylaşıyor bence o sekanslar. Hem başarılı bir şekilde tasarlanıyor, hem de başarılı bir şekilde icra ediliyor. Ama sahneleri koro olarak oynamak çoğu zaman olay örgüsünü sekteye uğratıyor. Koroda kişiler yok çünkü. Yalnızca bir temsil var. Bu anlatı için çok önemli olsa da tüm oyunu bu şekilde oynamak dramatik metni siliyor. Silebilir. Bu tabii ki tercih meselesi. Ama o zaman tamamen silse miydi acaba diye düşündüm. Bu oyunda zaten olay örgüsü diyebileceğimiz bir durum yoktu aslında. Ama bir yandan vardı da. Aslında o broşürü dağıtmasalar da olurdu. Onun yerine koroyla beraber başka sahneler de ekleseler ya da direkt olay örgüsünü tamamen bir kenara bırakıp o çekirdeği iyice parçalasalar ve sonunda da o çekirdeğin etrafına inşaa edilen bir oyun yaratsalar daha iyi olurdu gibi. Mesela oyunun adı F&Z. Yani Franny and Zooey. Ama oyunda ne Franny var ne Zooey. Bu insanlar kim? Bilmiyorum. Bu insanlar ne yapıyor? Bilmiyorum. Oyunda karakter yok (ayna sekansı dışında). Aile tasviri var. Herhangi bir aile. Ve bu aslında zaten olay örgüsünü ve karakterleri geçip dramaturjik olarak varılmak istenen nokta. Keşke bu noktayı dağıtacak bir kurgu olmasaydı.

SANAT YAPMAK VE HAYATINI GEÇİNDİRMEK ARASINDA

Böyle işler izlemek çok kıymetli bence. Üzerine konuşulacak, tartışılacak, bu coğrafya için nispeten yeni üslupları deneyimleyecek bir oyunun var olması üretim için ve sürekli kendini tekrarlamayan üretimler için önemli. Tartışabiliyor olmak da. Bu ekibin amatör tiyatro çıkışlı olduğunu bilmek de bana biraz umut veriyor ne yalan söyleyeyim. Sanat icra etmek ve hayatını idame ettirmeye çalışmak arasında kalan koca bir jenerasyon için açıyorlar yolu. Sarı Sandalye ve onun gibi ekipler, kişiler. Üretime hep devam etsinler. Tartışma alanını konfor alanında kalmadan açık tutsunlar. Tutsunlar ki bir grup insanın birbirine top attığı böylesi bir sektörde umut sürebilsin.

EVRENSEL

Paylaş.

Yanıtla