Tüfek İcat Oldu, Mertlik Bozuldu. Eğri Kılıç Kında Paslanmalıdır.

Pinterest LinkedIn Tumblr +

 

Bu yıl düzenlenen 1. Uluslararası İstanbul Opera Festivalinin kapanışı ünlü destan “KÖROĞLU Operası” ile gerçekleşti.

23 Temmuz 2010 günü Haliç Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi’nin kısıtlı olanakları içinde sahnelenen Köroğlu Operası 3 perde 5 tablodan oluşuyor. Azeri-Sovyet bestecisi Üzeyir Hacıbeyov (nedense basında ve tanıtım kitapçığında “Hacıbeyli” olarak anılıyor) bu muhteşem operanın yeni versiyonunu hazırlamış.

1973 yılında ünlü bestecimiz Ahmet Adnan SAYGUN olgunluk dönemi eseri Köroğlu Operası İstanbul Festivali’nde o tarihte sergilendikten sonra maalesef tekrarlanmamıştı.

Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) ile Devlet Opera ve Balesi Müdürlüğü’nün ortak etkinliği olarak Köroğlu karakterinin efsanevi yaşamı sanat dünyasında Üzeyir HACIBEYOV yorumuyla seyirci buluştu ve “opera sokağa indi” (!)

Geçen yıl Ocak ayında yaşama geçirilen TÜRKSOY Ülkeleri Opera Birliği’nin hedefleri doğrultusunda ortaya çıkan eser, önce Ankara’da sahnelendi. Ardından bu yıl 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı etkinlikleri içinde İstanbul’da 1.Uluslararası İstanbul Opera Festivali kapanış eseri olarak yer aldı.

Opera sanatının zirve noktasındaki Azeri-Sovyet bestecisi Üzeyir HACIBEYOV’un bestelediği KÖROĞLU OPERASI librettosunu kaleme alan Habib İSMAİLOV, “Mammad Sayid ORDUBADİ’nin nazım eserinden uyarlayarak ve bestecinin faal olarak katkılarıyla yazılmış. Eserin prömiyeri Bakû’de “Azerbeycan Opera ve Balet Teatr (AOBT)”da besteci Üzeyir Hacıbeyov orkestra şefliği altında 30 Nisan 1937 de yapılmıştır.

“KÖROĞLU”; halk kahramanlığı destanıdır. Aşık (ozan) müziği ruhu tüm özelliği ile eserde yer alıyor. Avrupa formlarının bileşkesinden ustaca yararlanılmış. Orkestraya “tar-kemençe-zurna-balaban” gibi milli müzik aletleri eklenmiş. Operanın müziğinde halkın tarihi, karakterleri, kahramanlık dünyası bir bütün olarak dünya görüşü yer almakta.

Bölgenin ağası Hasan Han’a komşusu ve ondan güçlü İhsan Paşa misafirliğe geldiği için, Han bu önemli misafirine iyi bir at hediye etmek ister. Atlarına bakan Ali’nin bütün atları yaylaklara çıkarmasına kızan Han, Ali’nin gözlerini oydurur. Ali’nin oğlu ozan Rovşan’ı köyün güzeli Nigar sevmektedir. Rovşan babasının başına gelen olayı duyunca Hasan Han’dan intikam almak için yemin edip köylülerle başkaldırıp Çamlıbel’e çıkar. “Köroğlu” ismini alır.

Hasan Han’ın adamı Hamza Bey, Köroğlu’nun “sihirli” atını çalmak için yaptığı plan karşılığında Nigar’la evlenecektir. Nigar planı kardeşi Ayvaz ile Köroğlu’na bildirmek ister ama Ayvaz yakalanır.

İsyancı köylülerin güçleri gün geçtikçe artmakta, kuvvetlenmektedirler. Köroğlu her umutsuza, fakire, çaresize, haksızlığa uğrayanlara yardım etmektedir.

Hamza Bey kılık değiştirip köylülerin arasına sızar ve Köroğlu’nun “sihirli” atını çalar. Çamlıbel halkı Köroğlu önderliğinde Hasan Han’a doğru ayaklanıp yürüyüşe geçer. Han öldürülür. Bütün halk hürriyeti, özgürlüğü, bağımsızlığı kutlar.

Mehmet Balkan’ın koreografisi, Savaş Cangöz’ün dekorları bu eserin başarısında önemli katkı sağlıyor.

Köroğlu rolünde Kırgızistan’dan Sıdırbey Jumaşov, Nigar rolünde Kazakistan’dan Gülzad Daurbayeva üstlendikleri görevi başarı ile yürütüyorlar.

Tataristan- Azerbaycan- Kazakistan- Kırgızistan- Başkurdistan- Türkiye’den sanatçıların paylaştıkları roller için eserin sahneye konduğu gece görev alanları belirten basılı bir materyal dağıtılmadığından başarılı ekibi ismen tam aktarmak olanağı bulamıyoruz. Dağıtılan program kitapçığın da bu eksikliği gideremiyor.

Organizasyonda son gece olması nedeniyle kapanışta Türkiye’nin “Turizm” ve “Kültür” Bakanı’nın da hazır olacağı açıklanmış, ancak malum Bakan eserin 2. perdesinde KÖROĞLU’nun beyaz atı ile sahne almasının ardından kısa bir süre sonra, temsilin ortasında salona maiyeti ile “paldır küldür” teşrif edebildi. Eserlerde “uyukluyor” (!) diye bizi gülümseten evvelkileri aratacak bu davranış ve etrafındaki O’nun gelişini bekleyen görevlilerin sürekli telefonla “yolunu kaybeden Bakan”a yol tarif etmek için konuşmaları ve ayakları ile orkestrayı bastırırcasına tempo tutmaları ne yazık ki gecenin anekdotları olarak hafızalara kazındı.

Orkestra çukuru olmayan sahnenin önündeki dar alçaltıdaki alana sıkışan Azerbaycan Devlet Opera ve Balesi Orkestrası’nı Azerbaycanlı şef Prof. Rauf Abdullahev başarı ile KÖROĞLU Operası’nda eseri yönetti. Gene Azerbaycanlı Prof. Dr. Eflatun Neimetzade’nin sahneye koyduğu eserde Kazakistan’ın K. Bayseyitova Milli Operası ve Balesi Koro sanatçılarının Azerbaycan-Başkurdistan-Kırgızistan-Tataristan koroları, Ankara Devlet Opera ve Balesi’nin dansçılarının başarılı sahneleri ile şölene dönüştü.

4 Ağustos 2010 günü Cumhuriyet Gazetesinde Mümtaz Soysal’ın dediği gibi;

“Eski Türklük üzerine kurulduğu söylenen bir sanat ortaklığı vesilesiyle çağdaş Rus ve Türk kültürleri arasında oluşan kaynaşmanın yavaş yavaş halklar arasındaki yakınlaşmayla örtüşmesi çok güzel. Büyük Kurtuluşun ve Cumhuriyet’in hamurunda yatan bağımsızlık ilkesi, kim ne yaparsa yapsın her fırsatta kendini belli etmekte ve mutlaka hesaba katılması gereken bir maya niteliği taşımakta.” Bu “açı”dan ben de TÜRKSOY’u kutlarım.

Umarım İstanbul’da 2. Uluslararası İstanbul Opera Festivali yapılır ve o zamana kadar bir opera binasına da kavuşmuş oluruz ve bu eseri bir kez de orada izleyebiliriz.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dündar İncesu

Yanıtla