Hadi Anlat Mayna Sacco ile Vanzetti’ye Ne Oldu?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

1[Şirin İnci’nin Tiyatro Mayna Sacco ve Vanzetti oyunu hakkında, oyunun yönetmeni Volkan Yosunlu, oyuncu Volkan Zambak ve Çağlar Yalçınkaya ile yaptığı röportajı paylaşıyoruz.]

Joan Baez’in şarkılarına, Nazım Hikmet’in kalemine, Howard Fast’in romanına, sinema perdelerine yansıyan; Bertrand Russel, George Bernard Shaw, Dorothy Parker’in de arasında olduğu yazarlar, şairler, bilim insanları, sivil toplum kuruluşları ve en önemlisi dünyanın birçok yerinde geniş halk kitlelerinin olayı protesto için birleştikleri bir direnişin adıdır Sacco ve Vanzetti. Tüm direnişe rağmen 23 Ağustos 1927 yılında adalet (!) ülkesi ABD’de idam edilirler.

Oyunun yönetmeni Volkan Yosunlu, oyuncu Volkan Zambak ve Çağlar Yalçınkaya ile bir direniş öyküsünden, bugüne kadar biriktirdikleri ile yola çıkan Mayna ekibine “Merhaba,” diyerek söyleşimize başlıyoruz.

İnsanlık tarihinin ilk küresel eylemini gerçekleştirdiği, altı kıta’da yankı bulmuş, dönemin sanat ve bilim insanları tarafından ama özellikle geniş halk kitleleri tarafından protesto edilen Sacco ve Vanzetti ‘nin yargılanışını sahneye taşıma fikriniz nasıl ortaya çıktı?

V.YOSUNLU : Bu fikir Tiyatro Mayna’nın kuruluşu sırasında ortaya çıktı ama bunu anlatmak biraz uzun sürecek sanırım. Tiyatromuzun genel koordinatörü olan Alper Küçükdevlet’le birlikte, kuracağımız tiyatronun politikasını belirlerken ilk oyun olarak neyi seçmemiz gerektiğini konuşuyorduk. Yeni kurulan bir tiyatronun nasıl bir sanat politikası olacağının ilk göstergesi, çıkardığı ilk oyundur diye düşündük. Sonuçta, başlangıç yazımızda da belirttiğimiz gibi bu tiyatronun düne, güne ve yarına dair söyleyecekleri ve içinde varolduğu toplumla bir ilişkisi var. Sözkonusu olan, yaşadığımız coğrafyanın içinde bulunduğu koşullar olunca, bu güne dair sözümüz ne olabilir diye düşündük. Özellikle son beş senedir bü ülkenin toplumsal muhalefet güçlerine, siyasal aktörlerine, aydınlarına, gazetecilerine, öğrencilerine, sendikacılarına, sanatçılarına siyasal iktidar tarafından çok büyük bir baskı uygulanmakta. Bugünkü iktidar kendi ideolojisinin dışında kalanlara pervasızca saldırmakta ve en küçük demokratik haklarını kullanmaya çalışanlara, dere boylarında yaşamına sahip çıkanlara, anadilini özgürce konuşabilme ve eğitim hakkını isteyenlere, kentsel dönüşüm adı altında RANT hesapları yapanların karşısında barınma hakkı mücadelesi veren gecekondu mahallelerinin insanlarına şiddeti ve mahkeme kapılarını göstermektedir. Hapishaneler öğrencilerle, belediye başkanlarıyla, gazetecilerle, sendikacılarla dolu. Yani hücreler ’emek mücadelesi’ verenlerle dolu. Bu durumda Tiyatro Mayna’nın ilk oyunu bu adaletsizliğe ve saldırıya dair bir söz taşımalı diye düşündük. Aklımıza Sacco ve Vanzeti’nin öyküsü geldi. Amerika’da 1920’li yıllarda yaşayan iki anarşist işçinin ve onlara yapılan haksızlığın öyküsünü sahneye taşımak istedik. Amerika’da İtalyan olanın, bu coğrafyada Kürt olarak ezildiğini gördük. Tüm dünya halklarının her coğrafya’da özgürce ve eşit insani şartlarda yaşaması için sahnede olmak istedik. Bu yüzden Sacco ve Vanzetti’yi ilk proje olarak seçtik.

V. ZAMBAK : İnsanoğlu, tarih boyunca bir arada yaşayabilmek adına mücadele etti. Kimi zaman başkalarıyla, kimi zaman da sadece kendiyle… Ve tüm bu süreç içerisinde soluk alıp vermeyi düşlediği düzlemin özlemiyle haklı ya da haksız pek çok günah işledi. Bu günahların büyükleri tarih sayfalarında, küçükleriyse sadece vicdanlarımızda yer etti. Bazen kendimizi, bazen de birbirimizi sorguladık. Fakat ne şekilde olursa olsun, verilen mücadele tüm insanlık adına adil bir yargılama süreci içindi. Ve hala bunun özlemiyle yaşamaktayız. Sacco ve Vanzetti davası bunun en büyük göstergelerinden biridir. Akıllardan silinmemeli.

20.yüzyılın ABD’sinde ingilizce bilmemek dahi idam edilmeye yeterli bir sebepmiş. İtalyan olan Sacco ile Vanzetti’nin idam kararı sonu belli olan bir başlangıç iken, dönemin idam yöntemi hakkında neler söylersiniz?

V.YOSUNLU : Bunu söylemek çok acı ama maalesef ABD’nin tarihi sadece kendi coğrafyasında değil tüm dünyada ölümlerle, cinayetlerle, savaşlar ve bombalarla dolu. Koca bir kenti atom bombasıyla yok eden, Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren bir yönetim anlayışının iki anarşist işçiyi idam etmesi küçük ama çok acı bir ayrıntı olarak kalıyor. En temel hak olan yaşam hakkının gaspedilmesi, ister elektrikli sandalyeyle olsun, isterse füzeyle sadece utanç ve acı bırakır insanlığa. Ben böyle düşünüyorum en azından.

V.ZAMBAK : Çok uzaklaşmış değiliz bu davanın tarihinden. Ve de insan olabilmeye yaklaşabilmiş değiliz; değiştirebilmiş değiliz tarihin seyrini. Sacco ve Vanzetti sistemin dişlilerinin dönebilmesi için insanlık tarihine kurban edilen iki masumdu. Ve bunu gerçekleştirenler, acımasız yöntemler kullanmaktan hiç çekinmediler. Fakat ne yazık ki dava süreçleri, idam yöntemlerinden daha acımasızdı. Onları elektrikli sandalyeye oturtmadan önce iki cinayet ve bir soygunla zaten idam ettiler. İnsanlıklarına sürmeye çalıştıkları karanlıkla idam ettiler. Bence bu, tüm idam yöntemlerinden daha acımasız. Yine de insan, insana hiç gözünü kırpmadan -ne şekilde olursa olsun ve hangi suçlamayla olursa olsun- ölüm cezası verebiliyorsa, insan olabilmeye hala yaklaşabilmiş değiliz.

Ç.YALÇINKAYA : Sacco ve Vanzetti’nin hikayesi, öyle herkesin bildiği bir hikaye değil. Buna sebep birçok şey var tabi. Olayın üzerinden neredeyse bir asırın geçmesi, artık yakın tarihi bile hatırlamayan insanların hassasiyetlerini yitirmeleri, kuşak farkı, jenerasyon değişimi.. Daha da çeşitlendirebiliriz bunu. Ama bu iki adamın hikayesinde asıl önemli olan nokta, hikayelerinin unutturulmak istenmesidir bence. Sacco ve Vanzetti, suçlulukları hiçbir zaman kanıtlanmadan idam edilen iki İtalyan anarşist işçidir. Nitekim devlet, elli yıl sonra iade-i itibarlarını vermiştir ancak bunu kendi itibarı için mi yapmıştır, yoksa Sacco ve Vanzetti için mi, bunu bir daha düşünmek lazım tabi. Sonuç olarak metnin, iki masumun gerçek yaşam öyküsünden bir uyarlama oluşu, sahneye taşıma adına önemliydi bence.

Oyunda kullandığınız video görüntülerindeki yüzler; donan, göz teması kurmayan, yüksekte ve sesi sahnedeki herkesten daha çok çıkan bir şekilde düzenlenmiş. Sistemin baskınlığına bir gönderme amacıyla kurulmuş bir reji anlayışı mı bu? Siz bu rejiyi yaparken hangi fikirden yola çıktınız?

V.YOSUNLU : Aslında sorduğunuz sorudan, rejinin işlediği görülüyor. Görüntü dilini oluştururken çıkış noktası şuydu: Video çekimlerde oynayan oyun kişileri polis şefi, polis, yargıç ve Sacco ile Vanzetti’ye atfedilen cinayetin ve soygunun asıl suçlularından olan Maderios. Mekanlara bakacak olursak da polis merkezi, mahkeme ve hapishaneyi görüyoruz. Yani sistemin işleyişini ve devamını sağlayan örgütlenmelerin mekanları ve aktörleri. Aşağıda yani sahnede ise, sistem tarafından yok edilen hayatları görüyoruz. İki insan’ı, onların savunma avukatını, tanıkları ve sistemin temsilcisi olan savcıyı. Görüntülerdeki donmalar, karıncalanmalar ve bozukluklar bilinçli olarak konulan efektlerdir. Sanırım seyirci ne demek istediğimizi anlıyordur ya da en iyisi gelsinler ve oyunumuzu izleyip bu dille ne anlattığımızı değerlendirsinler.

V.ZAMBAK : Oyunda da söylüyoruz; bu sistemin her dişlisi duysun pis sesimizi. Video görüntülerinde, kendini güçlü ve yüce addeden bu sistemin aşınmış dişlilerini görmekteyiz. Videolara yerleştirilmiş kopmalar, bozulmalar, deformasyonlar ve perdenin konumu, nasıl bir sistemle karşı karşıya olduğumuzun küçük göstergeleri. Oyundaki farkı dünyalar ve düzlemlerin her birinin kendini ifade ettiği bir teknik var. Evsizler, dünyalarını tamamen müzikal bir dille anlatırken, sistem projeksiyon perdesini kullanıyor.

Sacco ile Vanzetti ve Rosenbergler aynı döneme damgasını vurmuş iki olay. Geçtiğimiz yıl içerisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda “Rosenbergler Ölmemeli “ adlı oyunun yazarının oyunu çekmesi ve çarpıtılan tarih olarak nitelendirilip Şehir Tiyatrosu’ndan kaldırılmasıyla birlikte sizin tarih ve süreç ile ilgili düşünceleriniz nedir?

V.YOSUNLU : Evet; o dönem Amerika’sında “Cadı Avı” denilen bir dönem yaşandı: McCarthy adındaki politik figürün öncülüğünde. Ülke çapında sosyalistlere, komünistlere karşı yürütülen operasyonların yaşandığı bir dönemdi. Tarihin yapraklarına çok acı bir miras bıraktı tüm uygulamalar, idamlar, cinayetler. Rosenbergler casuslukla suçlanıp idam edildiler. Sacco ve Vanzetti ise cinayet ve soygunla suçlanıp öldürüldü. Adı bu kadar duyulmamış köşe başlarında, fabrika önlerinde öldürülen onlarca işçi de var. Bu yaşam hikayeleri bir şekilde yazarlar, tarihçiler, sanatçılar tarafından kaleme alınıyor, tuvale yansıtılıyor, kitaplara taşınıyor. Unutulmaz oluyorlar bir anda. toplumların zihinlerine bırakılıyor bu çabalarla. Emek mücadelesi tarihinin kanlı bir dönemiydi sonuçta. Aradan yıllar geçtikten sonra Rosenberglerin casus oldukları ispatlandı denildi ve oyunun yazarı oyununun tüm dünyadaki gösterimlerini durdurmak istedi. Bir yandan da Sacco ve Vanzetti’ye idamlarından onlarca yıl sonra iade-i itibar yapıldı. Keşke bu haksızlıklar yapılmasa ve bizler konularımızı dünyanın güzellikleri arasından seçip taşıyabilsek sahneye. Özgürlük ve kahkaha görüntüleri kalsa belleğimizde.

Konuşabilen tek karga türü olan “Mayna” ismini seçmenizin nedeni kargaların pek sevilen türden bir canlı olmamaları mı yoksa insanlar arasında onca dil varken anlaşılamama durumu mu? Sizce?

V.YOSUNLU : Uzun bir süre tiyatromuza isim aradık. Bir sürü isim geldi aklımıza. Yine bir prova sonrasında prömiyer yapmaya yaklaştığımız bir dönemdeki tartışmalarımızdan birinde Haluk Yüksel tarafından bu isim atıldı ortaya. Haluk da meslektaşımız ve hayvanlar hakkında çok birikimi olan biri. Sonuçta sürekli olma iddiası taşıyan bir ekip olma yolunda ilerliyoruz ve ismimizin anlamında bunu da görmek istiyorduk. Haluk o zaman “Mayna koyalım,” dedi. Ekipten hiç kimsenin Mayna’nın çok iyi bir ses taklitçisi ve konuşabilen tek karga türü olduğu hakkında bilgisi yoktu. Kargaların ömrü bilindiği gibi çok uzun. Mayna’da oyuncu bir kuş türü. Tam aradığımız isimdi. Hepimizin gözleri parladı ve tiyatromuzun ismi Mayna oldu.

Kurduğunuz tiyatro ekibi için “ Herkes bugüne kadar biriktirdiklerini ortaya koyuyor” demişsiniz. Biriktirdikleriniz ile birlikte ekibin bir araya gelme sürecini anlatır mısınız?

V.YOSUNLU : Herkesin bir öyküsü var bu güne gelene kadar. Ekibin oyuncuları 3 farklı tiyatro bölümünden mezun sanatçılar. Ankara DTCF’den, Hacettepe Üniv. Ankara Devlet Konservatuarı’ndan ve Eskişehir Anadolu Üniv. Devlet Konservatuarı’ndan mezun olan arkadaşlarla aynı sahneyi paylaşıyoruz. Ben mezun olduktan sonra 3 sezon İzmit Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak görev yaptım. Sonrasında 3 sezon İzmir’de oyunculuk ve eğitmenlik yaptım, ardından İstanbul’da, G.İ.T ekibiyle birlikte, Türkiye’de bir ilk olan Dizi Tiyatro projesinde yer aldım. Türlü gruplarla sahneye çıktım, eğitmenlik yaptım, sunuculuk yaptım. Yaptığım her işten cebime deneyimler koydum. Tüm bu deneyimleri kendi sözümü söyleyebileceğim, birlikte üretmekten mutluluk duyabileceğim bir ekiple eyleyeceğim bir tiyatroya aktarmak istedim. Alper Küçükdevlet, Canşenliği Oyuncuları ile birlikte bu ülkenin sokaklarında çok ses biriktirmişti. Onur’la okulda başlayan dostluğumuz uzun yıllardır çok üretken bir şekilde sürdü. Ankara’da Halkevleri Bilim Sanat Atölyesi’nde başlayan üretimlerimiz Mayna’da yıllar sonra devam ediyor işte. Volkan’ı okul yıllarında tanımış, İzmit’te yaşadığım dönemde sohbetlerimizi arttırmıştık. Tiyatronun kuruluş sürecine geldiğimizde de bu dostları aradım ve haydi birlikte bir ‘deli yolu’na çıkalım, tiyatromuzu kuralım dedim. Çağlar bizim okulun yeni mezunlarından. İstanbul yaşantısının koşuşturmasında tanıdım onu, oyununu izledim ve bu projede mutlaka olmasını istedim. O da bu ‘deli yolu’na girdi büyük bir heyecanla. Sonra Simge ve Müge katıldı aramıza. Sesleri heyecan kattı yolumuza. İşte oynuyoruz artık oyunumuzu, biriktirdiklerimizi ortaya koyarak ve birlikte biriktirmeye devam ederek.

Oyunun başlama sürecinde herkes sahnede. Anın durumunda kendi aranızda diyologlar geçiyor. Sonra oyun başlıyor. İlk girişte oyundaki karakterlerin meslekleri ve beklentilerini dans ve müzikle vermenizin nedeni nedir?

V.YOSUNLU : Meslek değil de ilgi alanları diyelim ona. Oyunun rejisi iki katmanlı. Birincisi evsizlerin yaşadığı, müzikal bir dünya; Sacco ve Vanzetti’nin öyküsünü anlatanların dünyası. İkinci katman ise Sacco ve Vanzetti’nin hikayesinin evsizler tarafından oynanarak anlatıldığı bölüm; yaşanan gerçek hikayenin seyirciye anlatılan bölümü. Evsizler seyirciye kendi gerçeküstü müzikal dünyalarından Sacco ve Vanzetti’nin öyküsünü anlatıyor oyunda. Dans ve şarkılarımız bu müzikal dünyanın yansıması.

İlk gösterimini Su Gösteri Sanatları Merkezi’nde yapmış olduğunuz oyunu başka hangi sahnelerde sahnelemeyi düşünüyorsunuz? Özel Tiyatroların sahne bulma sıkıntısı hakkında yorumunuz ne olur?

V.YOSUNLU : Offf off.. Büyük bir sorunu soru yaptınız bize. Maalesef oyun programımız çok net değil. Şu an netleşen programa göre 5 Mart 2013’te Kadiköy Barış Manço sahnesinde oynayacağız. Saat 18:30 ve 20:30’da olmak üzere iki seans. Bir de Nisan ayında Karadeniz Bölgesi’nde 4-5 şehirde turne programımız olacak, ancak günler henüz net değil. Mayıs ayında ise Avrupa turnesi planımız var. İstanbul’da tiyatro salonu sayısı yeterli değil. Bu şehirdeki tiyatro gruplarının üretimlerini karşılayabilecek sayıya çok uzak. Bir de bu sayı azlığının yan ısıra işin ekonomik boyutu var. Belediyelerin ücretsiz olarak tahsis ettiği salonların programı çok yoğun. Sezon sonuna kadar gün bulmak neredeyse imkansız. Teknik imkanları geniş, oyun alanı büyük ve seyircinin ulaşımda sorun yaşamayacağı lokasyonlardaki sahne kiraları ise çok maliyetli. Özellikle bizim gibi yeni kurulan tiyatrolar için 1000 TL civarında bir sahne kiralamak çok büyük risk oluşturuyor. Çünkü kaba bir hesapla bir oyunun maliyeti 3000-3500 TL’yi buluyor (Sahne kirası, oyuncu ve teknik personel günlükleri, nakliye, yeme-içme giderleri, vergiler vs.). Bu durumda bir biletin ücretini ne kadar belirleyeceksiniz ki? Sonuçta seyircinin bir tiyatro izlemek için kesesinden ayırabileceği maddi güç belli. Bu durumda ancak kişisel ilişkiler ve kurumsal ilişkilerle toplu satış yapabileceğimiz zamanlarda oyun oynama şansımız oluyor. Düşünsenize, aylarca prova yapıp bir oyun çıkarıyorsunuz, seyirciyle buluşması için ise maddi anlamda büyük riskler almak zorunda kalıyorsunuz. Her seans için en az 150 seyirciye ulaşmanız gerekiyor. Aksi halde ekibin emeğinin karşılığı olan yevmiyeleri karşılıyamıyor ve salon sahibi dostlarınızla gerilimler yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Yani durum hiç de iyi görünmüyor bu açıdan. Ancak tüm bu zorlu şartlara rağmen sahnede olmaya ve seyirciyle buluşmaya devam edeceğiz, herşeye rağmen mutlu kalmak için buna ihtiyacımız var. Gelecek sezonlar için tabi ki planlarımız var ancak bunları konuşmak için henüz çok erken. Umarım Sacco ve Vanzetti keyifli bir sezon geçirir ve biz de Tiyatro Mayna olarak yeni oyunlarla seyirciyle buluşma şansı yakalarız.

Ç.YALÇINKAYA : Özel tiyatroların sahne bulma sıkıntısı hep olacakmış gibi hissediyorum ve bu çok can sıkıcı aslında. Çünkü biliyorsunuz ki, birçok şey birbirine bağlı ve bu sıkıntının aşılması uzun bir süreç gerektiriyor. Sahne kiralarının yüksek oluşu, bilet fiyatlarının yükselmesine sebep oluyor. Bu da seyircinin ekonomisini zorluyor ve salonlar dolmuyor. Ben bu sıkıntının, hem mekan sahipleri ile tiyatro ekipleri arasındaki, hem de tiyatro ekiplerinin kendi aralarındaki karşılıklı dayanışmaları ile çözülebileceğini düşünüyorum.

OYUNUN KÜNYESİ

YÖNETMEN: Volkan Yosunlu

SAHNE VE KOSTÜM TASARIMI: Çağda Çitkaya

MÜZİK: Volkan Zambak

KOREOGRAFİ: Rumi Güngör

VİDEO ÇEKİMLER: Özgür Balcı, Selami Şimşek

GENEL KOORDİNATÖR: Alper Küçükdevlet

AFİŞ TASARIM: Barış Hasırcı

OYUNCULAR

Nicola Sacco: Çağlar Yalçınkaya

Bartolomeo Vanzetti: Onur Uysal

Rosa Sacco/Ceserina Rossi: Simge Gedizlioğlu

Mary Splain/Lugia Vanzetti: Müge Buket

S. Avukatı Moore: Volkan Zambak

Savcı Katzman: Volkan Yosunlu

VİDEO OYUNCULAR

Yargıç Thayer: Haluk Yüksel

Madeiros: Serhat Yiğit

Polis Şefi: Saygın Soysal

Polis Memuru: Atilla Can Çelebi

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Seteney Koz

Yorumlar kapatıldı.