Zulmün Bitebileceği Umudu Eskişehir'de: 'Özgürlüğün Bedeli'

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Cezayirli Fransız Yazar Emmanuel Roblès’in (1914-1995) 1948 yılında yazdığı “Montserrat”, Kaya Öztaş’ın tiyatro diline uygun titiz çevirisiyle (Kenar Kitabevi-1975) Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı olarak “Özgürlüğün Bedeli“ başlığı altında sahnelenmekte.
1800’lü yılların başında İspanya’nın sömürgesindeki Venezuela’da geçen iki perdelik oyun, kaynağını halkın tek özgürlük umudu olan Güney Amerikalı Devrimci Lider Simon Bolivar’ın (1783-1830) büyük devrimi gerçekleştirebilmesi için güç toplaması, dolayısıyla İspanyol askerlerine yakalanmaması gerekliliğinden almakta. Gerçekten de, İspanyol asıllı bir Venezuela soylusunun oğlu olan Simon Bolivar, 1807 yılında girdiği ülkesini İspanyol istilasından kurtarma savaşımını taaa 1825 yılına, yani Güney Amerika ülkelerinin bağımsızlıklarını elde etmesine kadar sürdürmüş bir devrimci.

“Özgürlüğün Bedeli”, işte bu savaşımın bir noktasında geçiyor.

Erdenk’in Rejisi

Yönetmen Barış Erdenk, belli ki bir mesajı iletmek adına bu oyunu yönetmiş, iletiyi estetik bir biçim ve biçem içinde kodlamış. Sahneye koyarken sahne üstü eylemin kendisini en ince ayrıntısına varıncaya dek tablo tablo, replik replik bir sıraya, bir düzene koymuş. Eylemi düşünüp tasarlarken, bir yandan da oyuncularına her şeyi anlatmış. Böylelikle oyuncuların duruş yerlerinden, birbirleriyle olan uzaklıklarına kadar; yapacakları jest ve mimikler dahil; dekorla, döşemeyle, aksesuarla ilişkileri; konuşmaları, susuşları, sahne trafiği tempoları düzene girmiş. Heyecanların aktarımını, Emmanuel Robles’in metninde istediklerini bir bir dikkate almış. Olayların mantığa uygunluğunu, Osman Uzgören’in ışığının etkilerini, oyuncuların doğallığını, grup simetrisini hiç mi hiç savsaklamamış.

Yaratıcılar

Barış Erdenk’in başarısına Sibel Erdenk’in hareket düzeni de yardımcı olmuş. Sibel Erdenk, oyuncuların bedenlerini basit birer gösterge vericisi, izleyene yönelik işaretler göndermek için kullanılan birer semafor olarak görmemiş. Böyle görmediği için, izleyicinin oyuncuların bedenlerini; enerji kabı, arzu yönlendiricisi, itkileri yükseltme dinamiği, ritim kumbarası olarak algılamalarını sağlamış. Funda Karasaç, hem Barış Erdenk’in sahneleyiş mantığına, hem oyunun hızına, dinamiğine hizmet veren, hem de tarih düşme görevini üstlenen giysiler tasarlamış. Aytuğ Dereli’nin sahne tasarımı beğenilmeyecek gibi değil de keşke avizede örümcek ağı niyetine kullandığı keten lifleri başka nesnelere sirayet ettirmeseymiş. Emin Serdar Kurutçu’nun giriş ve final müziklerine diyeceğim yok, ama oyun sırasındaki fon müziğine ne gerek var ki?

Oyunculuklar

Oyunculardan Nurşah Aykut, Saffet Öztürk sahne üstündeki görevlerini ciddiyetle yapıyorlar. Baştan savmacı değiller. Dramatik sürekliliği koparmamak için sürekli “teyakkuz” halindeler Antonanzas’da Saffet Öztürk, Zuazola’da Ozan Çolak oyuncunun en yoğun anlatım aracının hareket olduğunu bilmeleriyle doğrusu beni pek keyiflendirdiler. Morales’te Yalçın Özen, aklın ve duygunun uyumlu beraberliğinde karakter gerçekleştiriyor. Özen, tekstte karakterine ait ne bulduysa seyirciye (fazla) abartmadan aktarmakta.

Mert Kırlak’ın Peder’i

Burcu Tutkun Oruç Anne’yi hem bütünsel, hem derin, hem de eksiksiz değerlendirirken, Emir İzci Salas Ina’yı fiziksel olarak mükemmel biçimlendiriyor. Nagihan Orhan, dışsal olguların altında gizli bir nehir gibi akan Elena’nın o canlı ruhunu seyirciye pek güzel aktarıyor. Berkay Akın, fiziksel olduğunca ruhsal yaşam duyusunu da içinde yarattığı ve yaşattığı Juan Salcedo’ya mükemmelen can verirken, Emre Demirci fiziksel varlık çizgisini Ricardo olduğu süre içinde başarıyla koruyor ve sürdürüyor. Mert Kırlak, Peder Coronil’in yaşamını, karakter yapısını tümüyle kabul edip, sahiplenirken; Hakkı Kuş Çömlekçi’nin duygularını, isteğini, aklını ateşleme yeteneğini pek güzel kullanıyor.

Izquierdo

Diğer taraftan, bence eserin en etkileyici karakteri İzquierdo.

İnsan doğası üzerine bilgeliği, acımasızlığı Izquierdo’yu önemli kılıyor.

Izquierdo katı ve gerçekçi… Alaycı… Pragmatik ve inançsız…

K. Sinan Demirer, Izquierdo’nun duygularına doğrudan, hiçbir hazırlık ya da destek olmadan ulaşmaya çalışırsa, özdeşleşeceği karakterlerin dokusunun nahif maddesini kavramasının ya da o dokuyu çabuk yakalamasının zorluğunun bilincine varmış. Rolün fiziksel yaşamına ilişkin maddi, fiziksel, somut bir çizginin sağlam desteğini aldığına inanmış, onun için boşlukta salınmıyor, sallanmıyor, iyice belirginleştirdiği patika boyunca rahat ilerliyor.

Montserrat

İdealleri uğruna ölüme giderken peşinden suçsuz insanları da sürükleyen, tam idealist Montserrat’aysa Sermet Yeşil can veriyor. Temellendirdiği aksiyon, Sermet Yeşil’in rolünü kurmasına yardımcı olmuş.

Pekiii, rolünün fiziksel varlığında içtenlikle yaşarken, Sermet Yeşil’in duyguları hareketsiz mi kalıyor?

Ne yazık ki evet!

Montserrat’nın inancı, üzüntüsünü bastıramıyor, çünkü Sermet Yeşil Montserrat’ı küçük oynuyor.

Neyse!

Öyle ya da böyle, “Özgürlüğün Bedeli”nin mutlaka, ama mutlaka izlenmesi gerekiyor.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla