John Somers ile İnteraktif Tiyatro: Program Yapılandırma Atölyesi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Bugünkü yazımda 3 Eylül ve 4 Eylül tarihlerinde Çağdaş Drama Derneği İstanbul Şubesi tarafından Kadir Has Üniversitesinde düzenlenen, 17. Uluslararası Eğitimde Yaratıcı Drama Semineri ve Kongresi kapsamında katıldığım bir atölye çalışmasına dair gözlem ve yorumlarımı sizlerle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle bir problemden bahsetmek istiyorum. Türkiye’de drama çalışmaları söz konusu olduğunda karşılaşılan en büyük sorunlardan birisi de, uygulama düzeyinde yapılan atölye çalışmalarına dair eleştirel değerlendirmelerin azlığıdır. Öncelikle “bilgi tekeli” oluşturma ya da “bilgiyi saklama” tarzındaki eğilimlerin de yoğun bir şekilde kendisini gösterdiğini söylemek gerekir. Türkiye’de son yıllarda hızla gelişen bir tür olan yaratıcı drama ve eğitimde drama atölyelerini yapan liderlerin, yaptıkları uygulamaları yazılı bir değerlendirme eşliğinde kamusallaştırmak konusunda çekinik davrandıklarını sık sık vurguluyorum. Eğitimde drama ve yaratıcı drama konusunda yapılan yayın sayısında artış olsa da, özelikle atölye çalışmaları çok fazla belgelenmek istenmiyor. Benim bu yöndeki görüşüm kamuoyu tarafından biliniyor. Oyun-drama-tiyatro uygulamaları konusunda 320 sayfalık bir kitabın editörlüğünü yaptım ve yaklaşık 3000 kişiye bu kitabın ücretsiz olarak ulaştırılmasını sağladım. Drama konusunda yaptığım değerlendirmeleri gerek seminer gerekse de akademik düzlemde her yerde dile getirmeye çalışıyorum. İnancım şu ki eğitimde drama ve yaratıcı drama konusunda Türkiye’de perspektif içeren seviyeli tartışmaların yapıldığında bu alanın gelişeceği. Bu noktada da Ceren Arzu Okur ile birlikte Mimesis Sahne Sanatları Portali’nde söyleşilerden oluşan bir tartışma serisini başlatmış bulunuyoruz. Uygulama düzeyindeki değerlendirmelerin de devreye girmesiyle drama alanına dair daha fazla fikir sahibi olacağız. Bu noktada farklı düşünceleri olan kişileri https://www.mimesis-dergi.org/ adresinde buluşmaya davet ettiğimizi tekrar hatırlatmak isterim.

İlk olarak 9 saat süren İnteraktif Tiyatro: Program Yapılandırma Atölyesi lideri olan Prof Dr. John Somers’dan kısaca bahsetmek istiyorum. İngiltere’de Exeter Üniversitesi’nden emekli olan Prof Dr. John Somers, Drama Eğitiminde Araştırmalar: Uygulamalı Tiyatro ve Performans dergisinin kurucusu ve halen Extream Theatre adlı grubun sanat direktörüdür. John Somers ekol olarak kendi yaptığı çalışmaları psikodrama ve performans tiyatrosu arasında bir noktada gördüğünü, ancak kesinlikle sadece tedavi amaçlı ya da salt katharsis tiyatrosu yapmak gibi bir niyeti olmadığını belirtmiştir. 9 saat süren atölye çalışmasında da oldukça sistematik bir anlatımla bir kendi özgün programını nasıl oluşturduğunu katılımcılarla paylaşmıştır.

John Somers ilk olarak drama programının felsefesini aktardı. John Somers’a göre, dünyayı ve dünyadaki yerimizi öyküler aracılığıyla algılarız. Eğer yaşamsal deneyimlerimiz öykülerle çevrelenmezse kaotik bir süreç gelişir. Bu anlamda her deneyimden bir anlam çıkarırız ve öyküler insan yaşamına rehberlik edecek ölçüde öğreticidir. Örneğin Stephen Krites’a göre kimliğimize dair en derin öyküler bize kim olduğumuz hakkında bilgilendirme yapan öykülerdir. John Somers bu tezden yola çıkarak yapılan tüm drama çalışmalarında katılımcılarla ortak öykü deneyimlerinin yaşanması gerektiğini belirtmiştir. Günümüzde insanların internet aracılığıyla da olsa birbiriyle öykü paylaşımına gittiğini ve bireyin anlamlı bir öykü ile karşılaştığında hayatının yörüngesinin değişebileceğini vurgulamıştır. İyi öğretmenlerin bu yüzden de iyi öykü anlatıcısı olması gerektiğini belirtmiştir. Eğer uygulamalı drama çalışması toplumsal bağlama göre değişiyorsa, öncelikle öyküdeki insanların yaşamı ile ilgili detaylara inilmesi gerekmektedir. Alkol bağımlısı bir genç ya da açlık sınırındaki evsiz bir insan üzerine çalışacaksak detaylı bir öykü modeli kurulmalıdır.

John Somers’ın drama program modelinde şu süreçler vardır:

1)       Sosyal ve toplumsal müdahale edilecek olan bağlamın araştırmak ve drama sürecini yaşayacak insanları anlamak (“katılımcı-izleyici” üzerinde nasıl bir etki yaratılacağını araştırmak)

2)       Programın hedef ve amaçlarını tanımlamak

3)       Dramatik deneyimi yapılandırmak

4)       Yapılandırılan deneyimi sunmak

5)       Yapılan etkinliğin sonuçlarını değerlendirmek

John Somers’ın yukarıdaki drama programını oluşturmak için ise şu modeli önerir:

1)       Başlık seçilmesi (tema belirlenmesi, örnek alkol bağımlılığı, depresyon, aile içi şiddet vs.)

2)       Araştırma (probleme neden olan faktörlerin çok yönlü ortaya dökülmesi)

3)       Öykü oluşturma

4)       Öyküyü dramatik bir çatışma içerecek şekilde dramatik bir öyküye dönüştürme

5)       Performans öğelerini yapılandırma

6)       Birleşik uyarıcıyı belirleme

7)       Seyirci ile kurulacak ilişkinin yapılandırılması

8)       Bitiş

9)       Drama etkinliğini takip edecek aktivite

10)    Değerlendirme

John Somers yaptığı bu analitik akış sonrasında öncelikle kendi yaptığı çalışmalardan bahsetti. Extream Tiyatro grubu ile birlikte ekonomik kriz nedeniyle depresyon yaşayan İngiliz çiftçileriyle, uyuşturucu problemi yaşayan 16 yaşındaki gençlerle, çok kültürlü etnisiteye sahip bir ilköğretim okulunda birbirini anlama sorunu yaşayan çocuklarla yaptıkları interaktif tiyatro programlarından söz etti. John Somers’a göre, bu ve buna benzer çalışmalardaki temel strateji,  seyircinin dramatik bir deneyime canlı tanıklığının yarattığı pozitif etkiydi. Kendi çalışma yöntemi Boal’in yaptığı forum tiyatro uygulamalarından bu anlamda ayrışıyordu, çünkü seyirci-katılımcılar dramatik öykü akışına radikal müdahale etme şansına sahip değildi. Onlardan beklenen tanık oldukları dramatik öyküye dair fikir yürütmeleri ve olayları farklı bakış açılarıyla değerlendirmeleriydi. Ancak çoğunlukla profesyonel oyuncular tarafından hazırlanan dramatik deneyim sahici, otantik ve doğalcı olmalıydı. Bu tarz bir çalışma sürecinde anlatıcıya büyük bir iş düşmektedir, farklı bakış açılarıyla seyirciyi oyuna dâhil etmek ve seyircinin tansiyonu ile oynamak zorundadır.

John Somers atölye çalışmasında en ilgi çekici bulduğum yanlardan birisi bir öykü kurulurken seyircide merak öğesi uyandırmaya dair yaptığı tüyolardı. Compaund stimulus (atölye çevirmeni tarafından birleşik uyarıcı olarak tanımlanan) kavramını sık sık kullanıyor, öykünün seyirci üzerinde etkili olabilmesi için etkili birleşik uyaranlar kullanılması gerektiğini belirtiyordu. Örneğin oyunun teması ve karakterleri ile ilgili merak uyandıracak materyal kullanımının etkili bir yöntem olduğunu belirtiyordu. Mesela sahneye giren bir anlatıcı bir çantanın içerisindeki nesneleri seyirciye dağıtarak öykü ile ilgili semboller oluşturabilir, seyirciye gösteriye girmeden önce zarf içerisinde nesneler dağıtılabilir, oyundaki imgelerle ilgili görseller oluşturulabilir şeklinde önerilerde bulundu.

Anlatıcının fonksiyonu ise başat bir konumdaydı. İngilizce’de soytarı kelimesinden türediğini düşündüğü joker sözcüğünü sevmediğini belirten John Somers, daha çok facilitator (kolaylaştırıcı) kavramından yola çıkıyordu. Seyirci ile gösteri arasında moderatör işlevi gören bir anlatıcının kullanacağı stratejiler olarak şunları vurguladı:

  1. Akışı kesip durdurmak
  2. Seyirciyi yer yer provoke etmek
  3. Ritim ve tempo ile oynamak
  4. Olayların en ateşli olduğu anda kriz anını uzatmak
  5. Öyküdeki kahramanlara tavsiyelerde bulunulmasını sağlamak
  6. Empati öğelerinden yararlanmak
  7. Başkahraman ile bir tür “kedi-fare kovalamacası” şeklinde oynamak

Tüm bunların yapılabilmesi için ise, seyircinin oyuncunun nefesini duyabileceği bir mesafede olması, oyuncuların yarım daire formatında oldukça konsantre biçimde oturması ve baş kahramanın bir sandalyede oturarak mizansen olarak merkezde olmasını önermektedir. Üslup olarak mizah öğesi neredeyse hiç kullanılmamaktadır. Seyircinin sorgulamak ya da hesap sormak istediği bir karakter varsa, hemen bir sandalyeye çekilmeli ve tüm dikkat oraya yönlendirilmelidir.

John Somers atölyesinde tüm bu model önerilerini anlattıktan sonra uygulama safhasına geçildi. 3 tane büyük grup oluşturuldu. Her grup bu model üzerinden interaktif bir program taslağı oluşturarak uygulama yaptı. John Somers’ın bu süreçteki fonksiyonu gruplara danışmanlık yapmaktı. Ben kısaca grupların seçtiği temalardan bahsetmek istiyorum. Benim de içinde olduğum grup, varoşta yaşayan ve kendi yaşamsal tercihlerini yapamayan bir gencin öyküsünü kurguladı. İkinci grup KPSS mağduru bir öğretmen adayının yaşadığı problemleri gündeme getirdi. Üçüncü grup ise ailedeki ebeveyn ve çocuk çatışmaları üzerine odaklanmıştı. John Somers gruplardan bir kriz anını, bir de krize neden olan yan olaylardan birisini doğaçlayarak göstermesini istedi. Yapılan doğaçlamalar sergilendikten sonra, John Somers çalışmaların kendi mantığına nasıl yakınlaştırılacağı hakkında gruplara tavsiyelerde bulundu.

Kısaca atölye çalışmasına dair kişisel gözlemlerimi belirterek yazıyı tamamlamak istiyorum. İlk olarak bugüne kadar katıldığım drama atölyeleri içinde en sistematik atölye çalışması olduğunu belirtmek isterim. İngiliz ekolünün de etkisiyle Prof. Dr John Somers çalışmasını ilerlemiş yaşına rağmen oldukça aktif bir şekilde sürdürdü. Ancak John Somers’ın bir drama lideri olarak oldukça dominant bir figür olduğunu düşündüm. Bunun nedeni kendi mantığında bir yapılandırma için oldukça ısrarcı olmasıydı. Farklı düşünceleri tartıştırmaktan ziyade, kafasındaki modeli birebir uygulama eğilimindeydi.

Özelikle uygulama safhasında kendimi zaman zaman bir psiko-drama seansındaymış gibi hissettim. Bu noktada John Somers’ın dünya tasavvuru ile çok fazla örtüşmediğimi belirtmek isterim. Orta sınıfın yaşadığı bireysel bunalımları merkeze alabiliriz ve ancak bunu vazgeçilmez ve değişmez olarak sergilemek ve doğrudan aşırı psikolojist bir üsluba teslim olmak konusunda kuşkuluyum. Bireyin yaşadığı sorunları toplumsal süreçlerden kopuk kurgulamak bir anlamda kapitalist aşırı bireyciliği çok fazla önemsemek anlamına geliyor. Avrupa’da ve de özelikle Britanya’da kamusal süreçlerin çöküşe uğramasıyla insan psikolojisinde ciddi hasarlar, aşırı depresyon ve intihar gibi vakaların çığ gibi arttığını hepimizi biliyoruz. Ancak bizler farklı bir toplumsal düzlemde yaşıyoruz, John Somers’ın tarif ettiği tarzda bir drama programını bu anlamda Türkiye’de birebir uygulamanın da çok zor olduğunu düşünüyorum. Örneğin Türkiye’deki yaşanan bireysel bunalımlar bile bu anlamda Avrupa’dan oldukça farklıdır. Bizler Avrupa’dan farklı olarak ekonomik ve politik anlamda daha yaşamsal sorunlarla karşı karşıyayız. Geleneksel olarak da akran bağlarıyla ve dinsel-geleneksel kültürel öğelerle iç içe yaşayan bir bireycileşmeyi sürdürüyoruz. Çok kültürlülük ve demokrasi anlamındaki sorunlar,  bireysel ve topluluk düzeyinde ağır insan hakları ihlallerini beraberinde getiriyor. Bunlar analiz edilmediğinde taklitçiliğin ötesine geçen bir drama programı kuramayacağımızı düşünüyorum.

Örneğin John Somers gösteri sürecinde aşırı derecede konsantre ve sükunet içinde bir seyirci talep ediyor. Bu tarz bir seyircinin bizim dinamiklerimizden uzak olduğunu düşünüyorum. Ayrıca gösteri yapılandırılmasında sadece tek bir üslubun (dramatik) kullanılmasını, eleştirel pedagoji açısından yetersiz bulduğumu belirtmek isterim. Ve son kertede John Somers, her ne kadar reddetse de, bir tür terapi drama programını uyguluyor, dramatik deneyime tanık olan seyircinin ruhsal bir şekilde arınmasını arzuluyor. Bu eğilim bana kalırsa drama ekolünün egemen bir trend olarak modern terapi yöntemi şeklinde örgütlenmesinin bir sonucudur. Tüm farklı düşüncelerime rağmen katıldığım atölye çalışmasının bir türü yakından gözlemleme adına yararlı olduğunu düşünüyorum.

 

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Bülent Sezgin

2 yorum

  1. Talin Garibgün Tarih:

    Sevgili Bülent
    Bilgiyi saklama konusundaki fikirlerine katılıyorum. Neredeyse Coco Colanın formülü gibi ne bir atölye ne bir müzik paylaşılamıyor, paylaşılmıyor. Tekelci bir zhniyetin doğuş noktasını ve dayanağını merak etmiyor değilim. Bir başlangıcı vardır sanırım. Somers atölyesine gelince ben katılamadım. Paylaşımların için kalemine ve yüreğine sağlık.

  2. Timur Köseoğlu Tarih:

    Sevgili Bülent

    Yazının sahibi sen olduğun için ben de yorumumu sana hitaben yazıyorum. Aslında elbetteki yazım tüm okuyuculara olup bilgi paylaşımı konusunda yanlış bir algı oluşmasını engellemek niyetiyle yazıyorum.
    Asla ukalalık etmek istememekle birlikte bir drama lideri bir atölyeyi tasarlarken kendi birikimlerinde yola çıkarak araştırmalar yaparak tasarlar. Yani olması gereken süreç bu. Zaten adının altına drama lideri ibaresini koyma cesaretini bulan kişi en azından bir atölye tasarlayabilecek algı ve görüş düzeyine ulaşmış olmak durumundadır. Şayet dünyaya farklı bir pencereden bakamıyorsak atölye katılımcılarına da farklı pencereler açmaları yolunda yardımcı olamayız. Tüm bu detayların ışığında bir lider her daim, konu, detay, malzeme, müzik ve benzeri araştırmalar içerisindedir. Aslında algılarının kaydettiği her durumu drama atölyesinde kullanacakmış gibi özümsemelidir.
    Maalesef şu anda bir çok okulda drama liderliği yapmakta olan ve bu alanda hiç bir eğitimi bulunmayan bir sürü arkadaş lidercilik oynuyor. Bu kişilerin bir kısmı da katıldıkları rastgele atölyelerde tanık oldukları çalışmaları kopyalayıp, anlam, hedef, kazanım ve en önemlisi kimlerle çalıştığını düşünmeden uyguluyorlar. Örneğin Çağdaş Drama Derneği’nin Yaratıcı Drama Liderliği eğitim aşamalarından temel aşama eğitimine katılmakta olup özel okul ve anaokullarında drama dersleri veren kişiler mevcut. Bu arkadaşlar oyun ağırlıklı temel aşamada öğrendikleri oyunları okullarında uygulayıp bir güzel drama öğretmenliği yapıyorlar. Yani yapmıyorlar da, okul idarecileri onları belki maddi nedenlerle belki de bilgi eksikliğinden, çalıştırmayı tercih edip velilere de drama lideri olarak lanse ediyorlar. Bu durumda 2 komik, hatta trajikomik durum ortaya çıkıyor. Bunlardan birincisi dramayı ders saati süresince oyun oynamak sanan ve yıl sonunda iyi kötü bir gösteri ile sürecin tamamlandığını düşünen insanlar. İkincisi ise derneğin liderlik eğitimi temel aşama programını yıl boyunca parça parça uygulayan, 4-11 yaş çocuk grubu. Yani lidercilik oynayan arkadaşlar toplam 48 saatlik temel aşama programını 40 ar dakikalık bölümler halinde yıl boyunca çocuklarla uyguluyor. Baya küçük yaşta liderlik eğitimi yani:)
    Bu durumla elden geldiğince mücadele edilmekle birlikte henüz tam anlamıyla başarıya ulaşılabildiği ve her okula ulaşılabildiğini söylemek mümkün değil.
    Buradan bilgi paylaşmama konusuna gelince sanırım bazı bilgilerin neden uluorta paylaşılmadığının anlaşılması çok güç değil. Derneğimizin (Bu ifadeyi derneğin üyesi olduğum ve bu sürece katkı sağlamaya çalıştığım için kullanıyorum. Tüm yazdıklarım şahsi fikirlerim olup yalnızca beni bağlar) 5 aşamalı liderlik eğitimine katılan tüm katılımcılara sürekli atölyelerde kendi notlarını almaları öğütlenir. Bunun öncelikli nedeni herkesin kendi algısı doğrultusunda notlar alarak geleceğe dair iyi bir defter oluşturması. Birinci ve ikinci aşama katılımcılar atölye liderinden notlarını paylaşmasını isterken, daha sonraki aşamalarda bu taleplerin yerine herkesin kendince aldığı notlar yerleşiyor. Dolayısıyla her lider adayı katıldığı her atölyeden çeşitli notları zaten ediniyor. Müzik paylaşımı konusuna gelince şahsen liderden müziği istemek yerine kime ait olduğunu sorumayı tercih ediyorum. Zaten müzik bulmak şu dönemde son derece kolay olmakla beraber bir diğer nokta da her liderin atölyesindeki kazanımları doğrultusunda müzik kullanma gerekliliği. Her atölyede müzik kullanmak şart değil ve bir müzik sadece hızlı, yavaş veya biri tarafından güzel kullanıldı diye kullanılmaz.
    Öte yandan Çağdaş Drama Derneği gerçekleştirilen uluslararası kongre ve seminerlerin atölye raporlarını derleyip kitap olarak bastırıyor.
    Dolayısıyla samimiyetle bilgi edinmek isteyen ve bu bilgiyi amacı doğrultusunda kullanacak olan herkes rahatça bilgiye ulaşabilir diye düşünüyorum.
    Sanırım yazımı haddinden ziyade uzattım ama son olarak atölye içeriği ile ilgili yorumlarına dair de bir kaç şey ilave etmek istiyorum. Ben de o atölyedeydim ve Somers’ın öncelikle dominant olması konusuna değinmek istiyorum. Prof. John Somers sanırım orada yeni bir tarz bulmak için değil oldukça uzun bir süredir uyguladığı ve etkisini gördüğü bir tekniği bizlere aktarmak için bulunuyordu. Zaten kendisi de defalarda sürecin atölyede tamamlanmadığını, oluşturulan gruplardaki kişilerin atölye sonrasında bir araya gelerek interaktif tiyatro çalışmaları yapmasıyla sürecin tamamlanacağını dile getirdi. Ben seninle farklı bir gruptaydım ve grup içerisinde defalarca yönteme ilişkin fikir ayrılıkları yaşadık. Eminim sizin grubunuzda da benzer şeyler olmuştur. Dolayısıyla Somers yönteme dair fikirleri paylaşıp tartışmaya açsa sanırım atölye günlerce devam edebilirdi. Atölyenin amacı bence Somers’ın interaktif tiyatroyu nasıl yapılandırdığı aktarmasıydı.
    Bu tekniğin Türkiye’de uygulanmasına gelince çok da uygun olabileceğini düşünüyorum. Doğru yapılandırılmış bir interaktif tiyatro projesi bir çok eğitimden daha etkili olacaktır. Atölye çalışmasında bizler katılımcı olmakla birlikte aynı zamanda interaktif tiyatroda oynayan profesyonel oyuncular olduğumuz için psikodrama yorumuna da katılamıyorum. Yani yapılacak uygulamada olay profesyonel oyuncuların izleyicilere oyun sergilemesi durumu.
    Somers’ın seyirciyle ilgili konsantrasyon beklentisi böyle bir seyircinin kazanıma ulaşma konusunda daha iyi olacağı söylemiyle birleşiyor. Zaten seyirciyi bu noktada tutmak için yapılması gerekenlerle, özellikle de birleşik uyaranların tasarlanması ve anlatıcının tarz ve tavrı ile ilgili olarak bir hayli detaylı bilgi, atölyede paylaştı. Öte yandan buradaki seyircinin konsantre ve skünetten uzak olduğu çıkarımını anlamlandıramadım.
    Yazımı daha fazla uzatmadan son satıra kadar okuma tahammülünü gösteren herkese teşekkür ederim. Umarım yazdıklarım birkaç soruya yanıt olmayı başarabilmiştir.

Yanıtla