İstanbul Devlet Tiyatrosu – “Beğendiğiniz Gibi” Beğenilecek Gibi Değil

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Melih Anık

Doğrusu ne yazacağımı bilmiyorum. Biliyorum da nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum desem daha doğru. Oyundan çıktıktan sonra, kendimle fena halde dalga geçilmiş olmasının öfkesini yumuşatarak twitter’da “Çok kötü bir Shakespeare sahnelemesi” yazdım.

Gerçi eleştirmenlerin nasıl yazdığı bunca yıldan sonra kulağıma küpe ama gene de oyun öncesi okuduğum eleştirilere kandım mı desem yoksa oyun, oyuncular ve de yönetmen Hakan Çimenser’in isimleri yanılttı beni mi desem. Ama “Devlet Tiyatrosu” bu, adı bile insanı bir beklentiye sokmaz mı?

İnsanın aklına gelir mi “Devlet’in tiyatrosunda”, ödüllü bir yönetmen ve büyük isimli, bazısı ödül almış oyuncular, artık amatör tiyatrolarda bile görmeyeceğiniz bir sahnelemeyi Shakespeare diye, oyun diye ortaya çıkarsınlar. Böyle zamanlarda tiyatronun, sinema olmayışına seviniyorum. Bu oyundan geriye bir şey kalmayacak. Ama keşke bu oyunu tiyatronun, kaydetmesine izin vermeden ve çok tanık bırakmadan tarihe gömseler.

Sanki birileri oyuncuları “toplamış” ve son dakikada seçtiği yönetmene “al şu oyun bunlar da oyuncu, yönet”, o da -belki de yönetmek istediği başka bir oyun yerine bu “görev” verilince- “Al sana oyun” demiş! Oyuncular da aldıkları maaş hatırına “dizi aralarında” gelip gitmişler, provalarda “hazır” bulunmuşlar. Sanki kimsenin içine sinmemiş.

Daha geçen sene İmparatorluk Kuranlar gibi bir oyunu, katılmasam da üzerinde uğraştığını, düşündüğünü gösteren bir yorumla (ama “yalnız” başına) yönetmiş olan ödüllü Hakan Çimenser bu değil! Çok Uzak ve Karatavuk’daki oyunu ile övgüyü hak eden Mine Tugay “harcanmış”, “duruşunu” beğendiğim Murat Karasu “uğraşmamış”, Cem Kurdoğlu zihnen “emekli” olmuş, Zeynep Erkekli “abartmış”… Direnmeye çalışan Deniz Bolışık, Ezgi Yenitürk ve Şamil Kafkas ile “kendine oynayan” Gözde Çetiner dışında oyun “dökülüyor”. “Oyuncu sanatı” tiyatroda, yönetmen “çoban” rolünü oynarsa oyuncular “kuzu” mu oluyor acaba?

Bu oyunu görünce yönetmen oyunu okumamış diye düşündüm. Dikkat isterim okumak fiilinden bahsediyorum daha, “oyunu okumak” çok çok ileri bir çabadır.

“Okumuş” olsa, Jacques’in ‘Jaques’ olduğunu ve oyunda iki ‘Jaques’ olduğunu bilmez miydi; Jaques’ın o muhteşem tiradının, bilgece bir onurla değil arabesk bir ağlama içinde okunmasına izin verir miydi (seyrettiğim gün ‘Jacques’ sahnede kazaen mi düştü, yoksa rol gereği hep mi düşüyor? Hep düşüyorsa işler daha vahim!); Touchstone’u palyaço olmuş soytarı haline getirir, “yedi sebep” ve “kavganın kitabı” tiratlarını böylesine geçiştirir miydi; seyirci arasından, sahne dışına, önüne çıkmanın anlamı bu kadar gelişigüzel olur, sahneyi ve salonu bu kadar gelişigüzel kullanır mıydı; “güreş” sahnesini “es” geçer miydi; Aral Seskir’den Charles yapar mıydı; güreşi ‘Şarlo’yu kıskandıracak bir komedi haline getirir miydi; Büyük Dük’ün yemek masasının anlamına aldırmaz mıydı; sofra kurulurken sahne arkasından tabak çanak verilmesi mizanseninin anlamını sorgulamaz mıydı; ilk perdenin sonunda, Adam’ı “kucakta” bırakır mıydı; Arden ormanını plastik ağaçtan ibaret sanır mıydı; sahneye sahne yanından plastik yaprakları, sofitadan kağıtları attırır mıydı; seyirci arasından Orlando’yu getirir miydi; ormana sandalye taşıtır mıydı, sandalyeyi oyunun oyuncusu yapar mıydı; canlı müzik varken olur olmaz yerde fondan müzik verir miydi; sahneyi kereste ile kapatmaya gerek duyar mıydı ve oyun boyunca ses çıkaran tahta döşemede iki sokak lambası bir üzüm ezme teknesi getirmekten başka işe yaramayan ve de kaydırmayan yarıkları açar mıydı; loş ışıkta yürüme bandı üzerinde insanları yürütür müydü; Rosalind’in eline kum saati, Charles’in eline püskül (ip mi?) verir miydi; Orlando’nun sofraya hücumu sahnesini öyle yorumlar mıydı; Adam yerde ölü gibi yatarken Orlando’nun tıkınmasına izin verir miydi; sözü olmayan oyuncuların sahne üzerinde ne yapacaklarını şaşırmış hallerini görüp uyarmaz mıydı; oyunun temelindeki aşk, barış, yaşamdan duyulan mutluluk, neşe, umut yok sayılır mıydı, tüm bu duygular kuş sesleri efektinde kalır mıydı; pişmanlık ve barışın intikamdan daha iyi olduğu vurgusu yapılmaz mıydı?

Okumuş olsa “Gidin Jaques’i çağırın” diyen Büyük Dük’ün sözü biter bitmez sahneye Jaques’in girmesi üzerine “Kendiliğinden gelmekle beni zahmetten kurtarıyor” diyen Lord’un sözünden neler neler çıkarırdı.

Okumuş olsa “Fakat bu tenha şehrin yerlileri olan bu biçare çatal başlı benekli zavallıların yuvarlak kalçalarını kendi vatanlarında delmek bana azap veriyor” diyen Büyük Dük’ün bu söyleminden Avatar hikâyeleri çıkarmaz mıydı?

Okumuş olsa Arden ormanı ve dışını böyle mi yorumlardı (?)?

Okumuş olsa oyun içinde yapılan klâsik göndermelerin değerini vermez miydi?

Okumuş olsa Shakespeare’in “tatlı zamanlar komedileri” denen dönemine ait bu oyunun içindeki canlılık ve neşeli ruhu ortaya çıkarmaz mıydı?

Okumuş olsa hareket ve olaylardan çok hislerin ve sözün ağırlığını görmez miydi?

Okumuş olsa Frederick’in sarayında bir köylü olan hiç okul görmemiş Orlando’nun Arden ormanında nasıl şair bir âşığa dönüştüğüne dikkat etmez miydi?

Okumuş olsa aslında kuvvet kullanmayı simgeleyen güreşin, sözün gücünü ve davranışın nezaketini vurgulamak için bir karşıt-oyun olduğunu görmez miydi?

Okumuş olsa oyundaki “güreş” sahnesinin anlamını, tarih boyuncaki sahnelemelerde değişen şeklini ve bu oyundaki “güreş” üzerinde yapılan tartışmaları bildiğini göstermez miydi?

Okumuş olsa oyunun bilgesi “melankolik” Jaques’in felsefeci kimliğini, felsefenin teselliye ihtiyacı olanın yanında olması gerçeği ile “okumaz” mıydı? Tövbekâr Frederick’in yanına neden gittiğini çözmez miydi?

Okumuş olsa oyundaki iki ‘Jaques’in anlamı üzerinde durmaz mıydı? “Biri gelince diğeri neden gidiyor” sorusunun cevabını merak etmez miydi?

Yönetmen “yönetmiş” olsa, Murat Karasu gibi deneyimli bir oyuncu, “Tövbekârlardan dinlenecek ve öğrenecek çok şey vardır” ifadesinin yerine “Sonradan dine dönenlerden öğrenilecek çok şey vardır” ifadesi ile alkış alır mıydı?

Epilogda Rosalind’e “Rosalind giysisi” içinde “rica ediyorum, beğenin” dedirtir miydi?

Biteviyeleşen müzik, aydınlatmanın ötesine geçemeyen ışık, derme çatma dekor, kostüm ve mizansen yönetmeni vezir etmemiş Beğendiğiniz Gibi’de. Ben tüm kadronun yerinde olsam bu oyunu silerim hemen, hafızamdan, anılarımdan. Aksi takdirde kariyerde diken gibi duracak.

Yeniden yeniden düşünüyorum ben neden anlamadım “dört dörtlük Şekspir’i” diye. İkinci defa mı seyretsem, yerine oturtmak için! Allahtan twitter’da aynı fikri paylaştıklarımız var, yalnız değilim. Benimse ne galayı bekleyesim ne de “işine yarasın” diye tiyatro ve oyun/cu için yazasım var.

Keşke ne yaptığına katılmasam ama yönetmen kendi içinde tutarlı bir yorumla, oyunu “okumuş” olsa ve “tiyatro” olarak önüme koysa. Sorun benim sevip sevmemem değil, sorun “oyunu okuma”daki ufuk ve çaba. Bu ufuk bana uymasa da olur, alkışlarım. Ne yazık ki seyrettiğim “Beğendiğiniz Gibi”de beğenilecek bir şey yok.

 

Not:

Okunmayacağını bile bile uyarıyı yapayım:

Eyyy Sayın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü! Sözüm sizedir..

Cevahir’deki tiyatro sahnelerinizin (özellikle Cevahir 2 sahnesinin) güvenlik/yangın kaçışları uygun/yeterli değil gibi geliyor bana. Bir panik halinde o salonlar sağlıkla boşalamaz. Zaten tiyatro salonu olarak sevimsiz ama sizin doluluk oranınızı arttıran bu gibi salonlar (ve de diğerleri) ile ilgili sözleşmeleri yeniden gözden geçirin lütfen!

Kamunun dikkatine sunuyor ve İhbar ediyorum!

(Destek için imza istemez. “Yalnız” kaldığım ortaya çıksın istemem.)

Ayrıca engellilere önlerde yer verin lütfen.

Kaynak:

Nasıl Hoşunuza Giderse- Halide Edip Adıvar ve Vahit Turhan çevirisi ve önsözü

“Wrestling as Play and Game in As You Like It”- Cynthia Marshall

“The Doubled Jaques and Constructions of Negation in As You Like It” – Cynthia Marshall

The Complete Works of William Shakespeare- Hamlyn 22.Baskı(1983) 

melihanik.blogspot.com

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Melih Anık

2 yorum

  1. Ali Canciğer Tarih:

    Son yıllarda izlediğim en berbat oyun. Bu kadar kötü bir oyun olur. Kelimeler yetersiz gelir. Hiç, yarısında çıktığım bir tiyatro oyunu hatırlamıyorum. Bu ilk oldu.

  2. Can Uğur Tarih:

    Tamamen zaman kaybı.Eğer gitmeyi düşünenler olursa başka bir oyun arasınlar.Oyun 2 perde ve yaklaşık 3 saat sürüyor.Bir soytarı karakteri var ki beni çileden çıkardı.Sonu da hiç tatmin edici değil.

Yanıtla