'Kadın Doğayla Bütünleşik, Erkek Akılcı…'

Pinterest LinkedIn Tumblr +
funda eryiğit[İpek İzci’nin Funda Eryiğit ile Sessizlik oyunu üzerine Radikal’de yayınlanan söyleşisini yayınlıyoruz.]
‘Canım Ailem’in Seyhan’ı olarak tanıdığımız Funda Eryiğit, bu sezon DT yapımı ‘Sessizlik’te karşımızda… ‘Cinsler arasındaki dengeyi koruyan bir kadın mücadelesi’ dediği oyunu, Eryiğit anlatıyor.

10. yüzyıl İngiltere’sindeyiz… Normandiya Dükü’nün burnu Kaf Dağı’nda kızı Ymma ile henüz 14 yaşındaki Cumbria Lordu Silence, İngiltere kralı tarafından zorla evlendirilir. Kavgalar ve kalp kırmalarla başlayan gerdek gecesi çok büyük bir sürprize gebedir… İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun yeni sezon yapımlarından ‘Sessizlik’, irademiz dışında dayatılan yazgılar karşısındaki sessizliği tartışan bir komedi… Oyuna adını veren ise Funda Eryiğit’in canlandırdığı ‘Silence’ karakteri. Eryiğit’in performansı da sezon boyunca en az oyun kadar övgü toplamıştı. Geçen hafta Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Ödülleri’nden ‘Müzikal/komedi dalında en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Eryiğit, pazartesi akşamı sahiplerini bulacak 17. Afife Tiyatro Ödülleri’nde de en iyi kadın oyuncu dalında aday. ‘Sessizlik’i konuşmak için, Funda Eryiğit ile yaşadığı Moda’da buluştuk.
Afife Tiyatro Ödülleri’nde en iyi kadın oyuncu dalında adaysınız. Sumru Yavrucuk ve Tomris İncer’le çarpışmak nasıl? 
Şanslı ama zor bir durum. Hele ki Sumru Yavrucuk’un karşısında pek şansım olduğunu düşünmüyorum.
Aday olduğunuzu öğrendiğinizde ilk düşündüğünüz şey? 
Bir şey düşünmedim, mutlu oldum sadece. Ödül almak ya da aday olmak takdirle alakalı, mutlu ediyor tabii ama kafa yormak istemiyorum. Zaten güzel reaksiyonlar gelmişti. Ödül, işin bonusu oluyor yani.
Bildiğim kadarıyla Devlet Tiyatroları’nda sözleşmelisiniz, oyuna nasıl dahil oldunuz?
Yönetmenimiz Mehmet Birkiye, konservatuvarda hocamdı. Teksti vermişti bana, ilk yıl olmamıştı. Çünkü benim bir dizi bitiyor, diğerine başlanıyordu, programla ilgili sıkıntılar olacaktı. Sonra bir şekilde, o yıl olmamış oyun. Ben bunu geçen Eylül’de duydum. Hocamı aradım ve ayarladık programı… Çok seviniyorum bu oyunun parçası olduğum için.
Oyunun yazarı Moira Buffini, kadın hakları savunucusu. Kadınlık ve erkekliği de tam ortadan durarak ifşa ediyor oyunda… 
Evet, hiçbir şeyin altını çizmeden; kadını yüceltirken erkeği de o kadar yermeden, cinsler arasındaki dengeyi koruyarak bir kadın mücadelesi oyunu yazmış. Her karaktere çok net tavırlar koymuş ve bu netliklerin birbirleriyle çarpışmasından yine net sonuçlar doğuyor. O yüzden hiçbir şeyin altını çizmesine ya da yazar olarak bir şey söylemesine gerek kalmıyor. Karakterlerin içinde bulunduğu durumlar anlatıyor zaten.
Ortaçağ’da geçen bir oyun izliyoruz biz. Kadın, çocuğu Silence’ın erkek olduğunu söylüyor kendine ve çevreye, lord olsun hayatı kurtulsun istiyor. Çünkü kadın, dünyaya baştan güçsüz geliyor. 
Aslında sizi yaşam koşulları güçlü ya da güçsüz yapar. Bu, erkeğin de kadının da başına gelebilen bir şey. Akilhane olarak kurduğumuz sistemi bir kenara bırakırsak, kimisi doğa koşullarına karşı durabilir, kimisi bunun altında ezilebilir; bu cinslerle alakalı değil. Ama şu da bir gerçek: Sistemi erkek aklı kurduğu için evet, erkek güçlü olarak doğuyor. Öyle yetiştiriliyor zaten bu sistemin içinde. Yoksa insanın doğasında cinslere bağlı olarak güçlülük, güçsüzlük diye kavram olduğunu düşünmüyorum. Birlikte mücadele ediyoruz doğa karşısında kadın ve erkek. Bugün de buna çok benzer bir durum var ortada ama sıkıntı şurada ki doğaya ait yaşamıyoruz artık. İnsan aklıyla kurulmuş bir sistemde yaşıyoruz ve kendi kurduğumuz sistem bir yandan zaafımız oluveriyor.
Mesela? 
Mesela kadınların arabaları kötü kullandığı söylenir ama bundan normal bir şey olamaz ki? Hiç şu tarafından baktık mı; arabayı erkek yaptı, önce o kullandı. Kadın sonradan kendi yapmadığı bir şeye eklemlendi ve onu iyi kullanmak zorunda, üstelik bunun için zamanı da daha dardı. Niye arabayı yaparken kadını dahil etmedin o sürece? O yüzden, her ne kadar bizim oyunumuzda lordluk, krallık filan geçse de Ortaçağ fonunda bugünü anlatıyor gibi geliyor bana…
Peki, seyircinin hangi duygularla ayrılmasını istersiniz oyundan?
İlişki biçimlerinin çok saf bir yere oturduğu müddetçe kadın-kadın, kadın-erkek ya da erkek-erkek ilişki biçiminin -sadece cinsellikten bahsetmiyorum- bir safiyet üzerinden kurulmasının ne kadar aydınlık bir şey olduğunu görmeleri beni çok mutlu eder. Söylediğimiz şey yargılayıcı bir şey olmaktan çok, doğada her şeyin kabullenilebilir olduğu üzerine… Dolayısıyla insanın da aslında doğaya ait olduğunu; papazın Tanrı’yı reddedişinde de; birine âşık oluşunda da hepsinde bir safiyet olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Seyircinin bunu yakalamasını isterim…
‘Sessizlik’in sloganlaşmış bir repliği var, son olarak onu sorayım: “Bir kadının bilgeliği, sessizliğindedir.” Sizce de böyle mi? 
Ben kadının doğayla daha bütünleşik, erkeğin ise daha akılcı olduğunu düşünüyorum. Ve bence kadın, söz söyleyemediği zaman, birçok şeyi sessizliğiyle halledebiliyor. “Kadın sessiz kalıp idare eder” falan diyorlar, öyle bir şeye katılmıyorum. Kadın da söz söylemeli, fikirlerini beyan etmeli ama bence daha az konuşuyor erkeğe nazaran. Çünkü daha bilge bir tarafı var, doğayla daha yakın olduğu için daha üstten görebiliyor sanırım olayları; daha felsefi bir boyuttan bakabiliyor. O an hangi yoldan gideceği değil de daha döngüsel bir bakış açısı olduğunu düşünüyorum. O yüzden sessiz kalması bazı şeylere daha bilge olmasından kaynaklanıyor.
‘Sessizlik’, yarın 15.00 ve 20.00’de, pazar günü 15.00’te DT Cevahir Sahnesi’nde.
İpek İzci

Radikal

 

Paylaş.

Yanıtla