Manavgat Belediyesi Kent Tiyatrosu (MAKET)

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Söyleşi: Melek Kentmen

Manavgat Belediyesi Kent Tiyatrosu, Manavgat’ın sanata ve sanatçıya değer veren başkanı Şükrü Sözen’in de katıldığı görkemli bir törenle perdelerini açtı. Manavgat’ın tarihini anlatan, Kosta Kortidis’in yazıp yönettiği “İki Yakanın Hihâyesi” adlı oyun seyircilerden tam not aldı. Hemen hemen tamamı Manavgatlı, amatör ve farklı meslek gruplarından olan ekip ile bir araya geldik, ve bir röportaj gerçekleştirdik. 

Kosta Kortidis: Maketin tatlı bir oluşum hikâyesi var. Ben beş yıl kadar önce Manavgat ile tanıştım. Antalya Muratpaşa’da yaratıcı yazarlık dersleri veriyordum ve buna rağmen Manavgat’a hiç gelmemiştim. Bir arkadaşım Kültür Müdürüne benden bahsetmiş. Bu fikir aslında Manavgat Kültür Müdür Ümit Gündüz Sağlam, şimdi yardımcılığımı yapan Emir Doğan, Can Deşiş, Tuğba Asil’in  kafasında dönüp duruyormuş. Bu durum başkana iletildi. Başkanoldukça vizyoner bir insan. Her şeye açık. Manavgat’ı bir dünya kentine dönüştürme hayali var ve bunu gerçekleştiriyor. Bir şekilde bir araya gelindi ve Manavgat Belediyesi Kent Tiyatrosunun temelleri atıldı, ama maalesef araya pandemi girdi ve biz de askıya almak durumunda kaldık. Geçen yıl Mayıs ayında Ümit Hanım beni aradı, dedi ki; “Manavgat Belediyesi Kent Tiyatrosunu kuruyoruz.” Ve kurduk, kaldığımız yerden devam etmeye başladık.

Kosta Kortidis ile çalışmak nasıldı?

Gülcan Deşiş: Provalar biraz yorucuydu. Çünkü tamamen sıfırdan başlamak bizim için biraz zor oldu. Nerede duracağımızı bilmiyoruz, deneyimimiz yok, ama buna rağmen çok güzel geçti. Kosta hocayla çalışmak bizim için bir ayrıcalıktı. Şimdiye kadar hep profesyonellerle çalışmış bir hoca ile bir anda buluştuk. Şaşkındık. Birebir eğitimlerimiz maalesef olamadı. Direkt topluluğu oluşturduk ve Manavgat Belediyesi Kent Tiyatrosu kuruldu. Her şeyi sahnede öğrendik. Bu da bizim en büyük şansımızdı. Ekibimiz yirmi kişiden oluşuyor. Kosta hoca yavaş yavaş kişileri tanıdıkça, karakter analizi yaparak rollerimizi dağıttı. 

Samet Teker: Ben son gün, son saatlerde öğrendim böyle bir başvuru açıldığını. Çok istekliydim, ama bir şekilde ulaşamadım. Sonrasında ise bu aileye dahil oldum. İlk gün ekip içinde şunu fark ettim, önceden lise yıllarında amatör bir şekilde tiyatro ile uğraşan az sayıda insandan biriydim. Altı ay çalıştık ve bu altı aylık süreç benim için harika bir deneyimdi. Bir altı ay daha olsa seve seve çalışırdım. O kadar harika bir ekipti ki. Çok güzel ve eğlenceli geçti provalarımız. Ben işin aslı Manavgatlı bir hoca yönetiminde olacağımızı düşünmüştüm, yani beklentim çok yüksek değildi. Ta ki Kosta Kortidis’in bizim yönetmenliğimizi ve eğitmenliğimizi yapacağını öğreninceye kadar. Onunla çalışmak büyük bir ayrıcalık oldu. Bize kattıkları ve ilerleyen zamanda da katacakları için çok heyecanlıyım. Ben oyunda Gayur karakterini canlandırıyorum. İlk amatör ruhlu profesyonel oyunum Kosta Kortidis sayesinde “İki Yakanın Hikâyesi” adlı oyunla oldu. Oyundaki iki mühendisten biriyim. Oyunumuzun komedi unsurları iki mühendisin karşılıklı zıtlaşmalarıyla geçiyor. Bu biraz Karagöz ile Hacivat’ı da anımsatabilir izleyenlere. Köprüyü iki senede bağlayamayışlarını, beceriksizliklerini konu alıyor. 

Sude Önal: Ben bu ailenin en küçük üyesiyim. Hayalim küçüklüğümden beri konservatuara gitmek ve oyuncu olmaktı. Manavgat’a taşındık ve burada maalesef böyle bir olasılık yoktu. Sonra açılan ilanı gördüm ve direkt başvurdum. Kosta hocanın bir öğrencisi olmaktan ve bu ekibe dahil olmaktan dolayı çok mutluyum. Manavgat’ta böyle bir tiyatronun var olması gerekiyordu ve oldu. 

Tuğba Asil: Oyunda Fercan karakterini canlandırıyorum ve kütüphanede çalışıyorum. Kosta hoca ile önceden yaratıcı yazarlık atölyesinden tanışıyorduk, ama tabii ki böyle bir yol üzerinde yürüyebileceğimizi o zamanlar hayal bile edemezdik. Bizim için çok güzel bir deneyim oldu.  Belki klişe olacak, ama tiyatro, sinema benim de çocukluk hayalimdi. Maket ve Kosta hoca sayesinde bu hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Umarım güzel ve uzun soluklu bir yol olur bizim için. 

Beyza Öksüz: Avukatım. Mesleğimle hiçbir bağlantısı olmayan bir alan tiyatro. Tamamen tesadüf eseri başvurdum. Başvurum kabul oldu ve buradayım. Oyunumuzda Habibe karakterini canlandırıyorum. Haziran’22 de çalışmalara başladık. Gayet güzel bir süreçti benim için de. Her şeyden önemlisi Kosta hocayla çalışmak benim için harika bir deneyimdi. Oyundaki karakterimden biraz bahsetmem gerekirse; olay 1931 yılında geçiyor, oynadığım karakter Habibe, Payidar’a deli gibi aşık. Herkes gibi sahnede olmak benim de çocukluk hayalimdi. Bunu gerçekleştirmiş olmanın büyük grurunu yaşıyorum. Sahneye çıktığım ilk anı düşününce hâlâ çok heyecanlanıyorum. 

Gamze Deniz: Avukatım. Ben de ilan vasıtasıyla  başvurdum. Ve bu ailenin bir parçası olduğum için çok mutluyum. Bu oyunun bana kalırsa en büyük özelliği Manavgat’ın hikâyesini Manavgatlılarla anlatmak ya da anlatmaya çalışmak. Burada farklı meslek ve yaş gruplarından birçok insan bir araya geldik. Dolayısıyla farklı kültürlerden de geldik. Ve bu kadar kalabalık bir ekibin kaynaşması aslında nispeten zordur. Buna rağmen biz burada bir uyum yakaladığımızı düşünüyoruz. Beni bu ekibin bir parçası yaptığı için Kosta ve Emir hocam başta olmak üzere herkese çok teşekkür ederim. İlk defa böyle bir deneyimimiz oldu ve o heyecanı hepimiz hissettik. Bu bağımlılık yapıcı bir şey. Yani lunaparkta en tepeye çıkmak kadar heyecan verici, insanın içini kıpır kıpır yapan bir şey. Dolayısıyla herkes bu heyecanın tadına vardı ve bir an önce diğer oyuna çıkmak istiyor. 

Kubilay Şahbaz: Mimarım. Aslında nispeten mimarlık da sanatla alakalı bir dal olduğu için başvurmak istedim. Tiyatroya da ilgim vardı. Yapar mıyım, yapamaz mıyım derken çalıştık, uğraştık ve dedik ki; “Bizim gençliğimiz var. Neden olmasın?” Başardık. Umarım bundan sonra devamı gelir.

Dilek Şahin: Benim de birçok arkadaşım gibi son günü haberim oldu ve başvurdum. Çocukluk hayalimdi. Öncesinde sahneye çıkmaya dört kez yeltendim fakat dört oyun da çıkamadan iptal oldu. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun da gerçekleşmeyeceğini düşünüyordum, ama çok şükür ki düşündüğüm gibi olmadı. Manavgat’ın böyle bir oluşuma ihtiyacı vardı. Tiyatro ve sanatla ilgilenmek isteyen ve bu eksikliği hisseden çok fazla insan vardı. Şu an Manavgat halkı için ciddi bir umut ışığı doğdu. Şükrü Sözen’e bu anlamda minnettarım. Umarım devamlılığı olur. Ve umarım benim gibi diğer ev hanımları da geçmişte kendi içine gömdüğü hayallerini yaşama fırsatı bulur. Geçmişte bir şekilde olamadı ama ben şu an bu sahneye çıktım. Bu vesileyle ben de Maket’in tarihinde yer almış bir insan olacağım. Bu benim için ayrıca büyük bir onur. 

Mustafa Yüksel: Öğretmenim. Maket ailesinin bir ferdi olmanın, onlarla bu güzel oyunu sergileyebilmenin, Kosta hocamızın bir öğrencisi olmanın ayrıcalık olduğunu düşünüyorum. Biz bir aile olduk. Altı ay gibi uzun bir süredir beraberiz. Belediye Başkanımız Şükrü Sözen’in böyle bir oluşuma katkı vermesi çok önemliydi. Çünkü Manavgat tiyatroya, sanata aç bir şehir. Bizde bu ihtiyacı bir nebzede olsa karşılayabildiğimiz, bir katkı sağlayabildiğimiz için ekip arkadaşlarımla beraber çok mutluyuz. Böyle geniş bir profildeki insanları bir araya getirebilmek, onlara bu imkanları sunabilmek bizim için büyük bir ayrıcalık. 

Adem Yalvaç: Adliye’de memurum. Oyunda İstanbullu bir beyefendi olan Arben karakterini canlandırıyorum. Biraz çapkın, biraz araştırmacı ruhuyla Manavgat’a geliyor ve olaylar böylelikle gelişiyor. Bu arada ben de ilk defa sahneye çıktım ve çok güzel bir duyguydu. Ortamımız çok güzeldi. Bu güzel ortamın oluşabilmesin aslen hepimizin amatör oluşundan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Çünkü profesyonel olsak muhtemelen bu yaşadıklarımızın çoğunu yaşayamayacaktık. Bu tabii ki benim görüşüm. Umarım devamlılığını sağlayabiliriz. Böyle çok mutluyuz.

Tuğba Asil: Gerçekten hepimizin yoğun olarak çalıştığı bir işi var. Çalışmayan kişi sayısı burada çok az. Çok zorlandığımız zamanlar oldu. Fakat burada öyle bir ekip ruhu oluştu ki, herkes sosyal hayatından, aile yaşantısından kırparak tamamen bütün enerjisini buraya aktardı. Bizi diri tutan, o kadar keyifli bir ortam oluştu ki, muhtemelen bu keyifli ortam bizi buraya bağladı. Arkadaş değil, aile gibi olduk. Bence bu samimiyet, bu özveri de bizi biz yapan en önemli unsur oldu. 

Paylaş.

Yanıtla