sfrpztf´in Yeni Tek Kişilik Oyunu ´Rem´

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

“Bakın… Arkadaşlar! Restoranda çalışan erkeklere garson, kadınlara garson konsomatris denir. Bir kadının konsomatris olabilmesi için okul okuması, çok başarılı olması, boller kazanması gerekir.”

sfrpztf´in yeni tek kişilik oyunu ´Rem´

Kurucusu olduğu Tiyatro SFRPZTF’te 2018’te yazar, yönetmen ve oyuncu olarak başladığı kariyerinde çok sayıda (hepsi de hak edilmiş) ödül alan 1991 doğumlu Uğur Kanbay, yazıp yönettiği ve oynadığı son tek kişilik oyunu ‘Rem’ ile hem iyi bir aktör olduğunu hem de yazar ve yönetmen olarak çok başarılı olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.

Oyun alanının merkezinde 360 derece dönebilen bir platform, oyuncunun üstüne oturup ayak gücüyle döndürebileceği daire şeklinde bir mekanizma. Oyuncu hep bu platformun üzerinde oynar; kostüm ve aksesuarları bu mekanizmanın içinden çıkarır. Fonda, oyunun başkişisi Umut’un çok sevdiği Pokemon çizgi filmlerinden Pikachu’nun, Profesör’ün Charizard’ın, Squirtle’in, görüntüleri…

Kanbay, çok katmanlı, çok zamanlı, çok öykülü, oyun içinde oyun bir metin yazmış. Bir yandan, annesi pavyonda konsomatris, babası çekip gitmiş, babaannesinin yanında büyümüş oyuncu adayı Umut’un çocukluğundan 20’li yaşlarına öyküsü, diğer yandan konservatuar sınavına hazırlanan Umut’un hikâyesini sahneleyen yönetmen/Profesör’ün, karakteri Umut’a yorumlattığı prova süreci; arka planda krizde bir Türkiye, enflasyon, Taksim olayları, Beşiktaş maçı sonrası müthiş patlama…

Kronolojinin rahatlıkla kırılabildiği iç içe geçmiş anekdotlardan oluşan öykü karmaşık, ancak ustalıklı kurgusuyla tüm karışıklığına karşın anlaşılır, berrak, akıcı bir hikâye…

Parlak sahnelemesinde dekor, ışık tasarımı ve aksesuarlarıyla hem gerçekçi hem gerçeküstü bir dünya yaratan Uğur Kanbay, Umut’u, annesini, babasını, babaannesini, kardeşi Efe’yi, öğretmeninden prova mekânına gelen çocuğa tüm yan karakterleri canlandırıyor. Modern meddah gibi kişiden kişiye ustalıkla geçen, karakterleri kimi zaman Pokemon kişilerinin de yansımasıyla ustalıkla ayrıştırdığı performansı müthiş. Bir başına, büyük inandırıcılıkla, gürül gürül yaşayan kalabalık bir dünya yaratıyor.

Hem beynin hem kalbin gözüyle izlenmesi gereken, kaçırılmayacak oyunlarından.

27 Nisan Alan Kadıköy, 4 Mayıs Baba Sahne, 11 Mayıs Oyun Atölyesi, 18-19 Mayıs Hann Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde…

Proje Eksi Bir’in yeni oyunu

‘Absürt Senfoni’

“Oyun içinde oyunun olduğu birbirini tamamlayan iki yapı üzerine inşa etmeye çalıştığım bir oyun oldu. Bu bağlamda serbest ve rastlantısal gözüken bir anlatıcı oyunculukla, yüksek disiplinli her anı hesaplanmış hata kabul etmeyen bir oyunculuğu birleştirmeye çalıştım. İki farklı oyunun birbirinin içine girerek birbirini tamamlamasını ve tek bir hikâyeye dönüşmesini istedim.”                                                                           Serkan Abeş

2019’da Bahçeşehir Üniversitesi İleri Oyunculuk Yüksek Lisans programından mezun Serkan AbeşŞahika Tekand’ın sahnelerimize kazandırdığı sayısız üst düzey tiyatrocudan biri. Oyunculuk ve sanat eğitimini 2012-2014 arasında Şahika Tekand Studio Oyuncuları’nda tamamlamış, Studio Oyuncuları’nda sahne önünde ve arkasında çeşitli görevler almış.

Profesyonel tiyatro serüvenine, kurduğu Tiyatro Eksi Beş’te, Dalton Trumbo’nun savaş karşıtı romanı ‘Johnny Got His Gun’u sahne için yeniden yazıp, yönetip oynayarak başlayan Abeş, çok başarılı bu ilk çıkışın ardından, tiyatrosunun ikinci oyunu ‘Absürt Senfoni’ ile karşımızda. Tiyatro Mora, oyunun ortak yapımcısı.

‘Absürt Senfoni’nin usta işi metninde Abeş, yaşamın dışında Duran, Bekleyen, Bakan üç kişinin hikayesiyle, yaşayabilmek, tiyatro yapabilmek için mücadele vermenin, kişisel deneyimlerinden de esinlenmiş öyküsünü büyük başarıyla iç içe geçiriyor.

Gerek hayatta gerek onun aynası olan tiyatroda başarmanın güçlüklerini hem müthiş eğlenceli bir tonlamayla hem de çok ciddi bir bakış açısıyla irdeliyor.

Birkaç aksesuar ve az sayıda malzemeyle yarattığı mekânı, üflediği yaşam soluğuyla var ediyor, oynamıyormuş gibi doğal, ama üzerinde müthiş çalışılmış yorumla inandırıcı kıldığı öyküleri de gerçek kılmayı beceriyor.
Absürt Senfoni’nin en etkileyici bölümü, oyunun yazarı, yönetmeni, sahne ve ışık tasarımcısı, tek oyuncusu Serkan Abeş’in müthiş performansı. Metnin her sözcüğünü ustalıkla değerlendiren nefes kesici oyunculuğunun yanında, samimiyeti, sevimliliği ve benzersiz sahne sempatisiyle izleyiciyle ilk replikten itibaren güçlü bir empati yaratıyor ve kurduğu bu bağı oyunun sonuna kadar güçlendirmeyi başarıyor.

26 Nisan Kadıköy Emek, 19 ve 25 Mayıs Apartman Sahne ve sezon boyunca İstanbul sahnelerinde. Mutlaka izlenmeli.

Tiyatro Pera’nın müzikli oyunu

‘Barda Son Gece’

Tiyatro Pera’nın bu sezondaki üçüncü yeni yapımı, Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği, kostüm tasarımını yaptığı, dramaturgisini Şafak Eruyar’ın üstlendiği, ‘Barda Son Gece’. Dekor tasarımı Sabahattin Özbakır’ın, ışık tasarımı Muhammet Saki’nin.

Gece yarısı; İstanbul’da bir bar. Herkes gitmiş, Azeri göçmen Elnara (Başak Meşe) temizliğe başlamıştır. O geceye kadar caz bar olan mekân artık tarz değiştirecek, ertesi günden itibaren faaliyetini yerli pop-arabesk barı olarak sürdürecektir.

Eşyalarını toplamış eğitimli piyanist-caz vokalisti Meltem (Zeynep Er) elinde küçük bir bavul ve keman kutusuyla gelerek Elnara’yı fark etmeden piyanoda ağlayarak bir veda şarkısı çalıp söylemeye başlar. Temizlikçiyi gördüğünde korkup saldırgan davranır ama bir süre sonra iki kadın arasında dostça bir sohbet başlar. Bir süre sonra ön kapıdan Saadet (Gökçe Burcu Zümrüt) girer. Alnı kanayan, bağıra çağıra polis korkusuyla kendisini barın kapısına atmış olan sevgilisine küfreden, popüler müzikte deneyimli Saadet, barın yeni solisti olacaktır.

Rastlantı sonucu bir araya gelen farklı sınıf ve kültürlerden üç kadının, önce kimliklerinden doğan yanlış anlaşılmalarla güldürüye dönüşen karşılaşmaları, birbirini tanıyıp, sohbetleri koyulaştıkça ciddi konuların tartışıldığı samimi bir dertleşmeye dönüşür.

İkisi müzisyen, biri göçmen üç genç kadın, kadına şiddetin sıradanlaştığı, hukukun olmadığı erkek egemen bir coğrafyada kadın olmanın zorluklarına, göçmen sorunundan kadın haklarına, kırık yaşamlardan yürümeyen ilişkilere, özlemlerden, aşktan yalnızlığa, sabaha kadar laflarlar. Sohbetlerine cazdan popa ve türkülere uzanan şarkılar eşlik eder.

Sağlam metninde pek çok ciddi konuyu çoklukla gülümseterek ele alan Kazankaya’nın en büyük kozu ustalıkla yönettiği üç kadın oyuncusu. Daha önce de söylemişliğim var, sahnede Başak Meşe’yi izlemek müthiş keyifli bir ayrıcalık. Nesrin Kazankaya’nın gencecik öğrencisi Gökçe Burcu Zümrüt olsun, ilk kez sahnede izlediğim Zeynep Er olsun ona ustalıkla eşlik ediyorlar.

Bu üçlü performansın dört dörtlük bir müzik dinletisine dönüşmesiyse hem heyecan hem keyif verici. Profesyonel müzisyen Zeynep Er doğal olarak üçlünün ‘şef’i durumunda ama, diğer ikisi hem sesleri hem tarzlarıyla şarkıcı olarak hiç de aşağı kalmıyorlar.

Sonuç olarak çok önemli sorunların tartışılmasını hem düşündürücü hem de çok keyifli biçemde izleten, müzikli, şarkılı bir oyun.

Mutlaka izleyin derim. 28, 29 Nisan 20.30, 30 Nisan 18.30 ve sezon boyunca Tiyatro Pera’da.

Hepinize mutlu, huzurlu ve sağlıklı seyirler dilerim.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla