[Güvenç Dağüstün’ün BirGün‘de yayımlanan yazısının bir kısmını okurlarımızla paylaşıyoruz.]
Türkiye’de sol müzik dendi mi, önce sözler gelir akla. Güçlü, inançlı, coşkulu dizeler. Yıllar boyunca on binlerin aynı anda söylediği marşlar, slogan gibi şarkılar… Ama işin müzikal kısmına bakınca aynı şeyi söylemek zor. Söz hep var da peki müzik? Müziksiz bir “sol müzik” geleneği reva mıdır bu toprakların hafızasına?
Peki neden Türkiye’de sol müzik, bu kadar sığ, bu kadar tekdüze bir yapıya hapsoldu? Bu sorunun yanıtı için Latin Amerika’daki Nueva Canción (Yeni Şarkı), Avrupa’daki devrimci müzik geleneği ve ABD’deki protest müzik örnekleriyle kıyaslamaya ihtiyaç var.
SOL MÜZİĞİN YAPISAL SORUNLARI
Türkiye’de sol müzik, ne yazık ki içeriği kadar yapısı güçlü olamamış bir gelenek. Sorunları şöyle özetleyelim:
Bestecilik: Yeni ve orijinal melodiler üretmek yerine, mevcut halk ezgileri üzerine yeni sözler yazmak tercih edilmiş. Halk müziğine yaslanmak doğru bir başlangıç olabilir ama orada kalınca mesele tembelleşiyor. Aynı melodiler, farklı sözlerle dönüp duruyor.
Özgünlük Eksikliği: Türkiye’de sol müzik repertuarında meşhur olmuş birçok şarkı, aslında Latin Amerika veya Avrupa’dan alınan eserlerin Türkçeleştirilmiş, üzerine yeni söz yazılmış versiyonlarıdır. “Çav Bella” bunun en bilinen örneği. Bu sadece bir iki şarkıyla sınırlı da değil. Yıllar içinde marş formunda akıllara kazınan pek çok şarkının kökeni dışarıdan gelirken, bizde yaratılan özgün üretimler ya çok az sayıdadır ya da nitelik açısından zayıftır.
Armoni ve Çokseslilik Yoksunluğu: Türkiye’de devrimci müziğin en zayıf halkalarından biri armoni eksikliğidir. Çok seslilik neredeyse hiç yoktur. Hatta tek sesli yürüyüşler bile oldukça düz ve renksizdir. Karmaşık akorlar, armonik katmanlar kullanılmaz. En fazla üç akorla halledilen, sade ama sönük bir yapı söz konusudur. Bu durum sadece bireysel söyleyişlerde değil, koro düzenlemelerinde de belirgindir. Polifonik yapıların eksikliği dikkat çeker. Herkes aynı anda aynı şeyi söylüyor, o kadar. Halbuki birden fazla sesin bir arada var olması müziği hem büyütür hem de derinleştirir. Duyguyu çoğaltır, ifadenin gücünü artırır. Müziğin düşünsel derinliği kadar, ses tasarımının da zengin olması gerekir. Ama Türkiye’de devrimci müzik, bu anlamda hem armonik çeşitlilikten hem de ses örgüsünden maalesef büyük ölçüde mahrum.
Devamı için tıklayınız.