Ankara'daki Hoşgörüyü İstanbul'da Görmedik

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Ayça Örer’in, Modern Dans Topluluğu’nun Genel Sanat Yönetmeni Beyhan Murphy ile yaptığı söyleşiyi yayınlıyoruz. )

Beyhan Murphy, yapılan yeni mekanlara, sahne demeye dilim varmıyor diye konuştu.

Beyhan Murphy, Modern Dans Topluluğu’nun heyecanını yaşayan bir kuşak yetiştirdi Ankara’da. Topluluk, Devlet Opera ve Balesi bünyesinde İstanbul’da da kuruldu. Murphy ile MDT’nin İstanbul’a gelişini konuştuk.

İstanbul’da MDT’nin kuruluşu çok heyecan verici. Çalışmalar nasıl gidiyor?

İyi gidiyor. 2010’dan beri hiç ara vermedim, doğrudan MDTist projesine geçiş yaptım. Masa üzerinde çalışmalara daha önce başlamıştık; salon çalışmaları Şubat 2011’de başladı. Önemli olan bizim çalışabileceğimiz mekan. Yeteri kadar yer yok. Prova salonu yetmiyor Devlet Opera ve Balesi’ne. Talimhane’ye gelmiştim daha önce. “Burada işbirliği içinde çalışabilir miyiz” diye başladık. Çok sıcak baktılar, genel müdür de sıcak baktı. Dolayısıyla şimdi yuvamız burası. Ofisimiz AKM’nin yanında. Lojistik olarak da yakınız. Bir takım sorunlarımız var ama dans kumpanyaları bir anda aile olabiliyorlar. Burada bütün elemanlarımız kendi evinde gibi.

Balenin, dansın yaşadığı birçok sıkıntı var. MDT’nin geçmişi de 15-20 sene öncesine dayanmasına rağmen henüz oturmaya başladı değil mi?

MDT’nin Ankara’da olması, İstanbul merkezli bir medya ve kamu kaynağına uzak kalmasından kaynaklanan bir dezavantaj oldu. Benim orada olduğum sürece, 1992’den 2002’ye kadar ‘Post’la başlayan ‘Afife’, ‘Seyahatname’yle devam eden süreç, MDT’yi ayakları üzerine oturttu. 2002’de bıraktım, İstanbul’a geldim. Sıfırdan orada olduğum için ilk başta bir bocalama dönemi yaşandı. Ki bu çok doğaldır. Şu çok önemli, jenerasyonlar devam etmeli. Dansçılar yaşlanıyor, arkadan devam eden gençlerin olması gerekiyor. Ankara’da aşağıdan gelen çok olmadı. Devrim, Müge, Ejder, Özerk gibi insanların yerini dolduracak genç bir jenerasyon gelmedi. Bu da ister istemez alttan alta zayıflamaya neden oldu. Bu çoğalma tersine İstanbul’da oldu. İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, Mimar Sinan’da modern dans departmanı var. Özel kumpanyalar da var, Zeynep Tanbay, Çıplak Ayaklar, Laboratuar, Çağdaş Gösteri Sanatları gibi. Ankara’da genel olarak zayıflama yaşandı.

Zaten enteresan olan Ankara’da başlaması değil miydi?

Evet. Ankara şimdi de çok güzel işler çıkarıyor. Turneler, gösteriler devam ediliyor. Sadece İstanbul’da çok duyulmuyor, çünkü İstanbul’da da işler ilerledi. Ancak, ilginçtir, Ankara’da kendi kurumumuz içinde gördüğümüz hoşgörü, kabul ve sıcak karşılamayı İstanbul’da görmedik. Bana bu çok soruluyor.İstanbul’da MDT olmaması yönünde niyet gösteren insanlar vardı. Bunu ben de açıklayabilmiş değilim. İstanbul gibi bir metropolde, bu kadar alternatif, uçuk işlerin görülebildiği İ-Dans gibi bir festivalin olduğu bir yerde, bu kadar kapalı görüşlü insanların olması bizi hayretlere düşürüyor. Hem de sanatsal vizyonsuzluğun boyutları konusunda endişelendiriyor. Bu söylediğim idari boyutta değil. En başta Genel Müdürümüz Rengin Gökmen ve İstanbul Müdürü Suat Arıkan’ın desteği ve arzusuyla bu platform yaratıldı.

Klasik balenin kalıpları, kurgusallığı daha anlaşılır. MDT’de öyle değil, seyirciyi de içine çeken bir yanı var…

Klasik sanatlarda algılama daha kolaydır. Genelde düşündürme üzerine değildir onlar, seyir üzerinedir. Çağdaş sanat düşündürme, sorgulama, ayrıştırma, sentezleme gibi daha düşünsel boyutlarda çalıştığı için izleyiciyi daha çok içine çekiyor. Hatta ve hatta aykırı da olabiliyor. MDT Türkiye’de hâlâ emekleme safhasında mı? Evet, tabii ki. Avrupa’da 1920’lerde başladıysa bizde kurumsal olarak 1990’larda başladı. Batı’da, ihtiyaçtan ortaya çıktı. Sorgulayarak, araştırarak, yeni bir şeyleri isteyerek… Türkiye’de ilk Duygu Aykal’la ortaya çıkan bir başlangıç var ondan sonra ilk kumpanya Turkuaz’dır ama maalesef kurumsallaşamadı. Klasik balenin daha kolay algılanması ve daha bilinir olması MDT’den bir şey götürmüyor. MDT her ne kadar soyut olabiliyorsa da insanla klasik sanatlardan daha farklı doğrudan ilişki kurabiliyor. Çeşitli anlatım dillerini, müzikleri, teknolojiyi kullanıyor.

Bu sezon hedefleriniz neler?

Bu sezona ‘Şehir Orman’la başlıyoruz. ‘Seyahatnâme 2’ tamamıyla yeni bir eser, ‘Şehir Orman’ı tekrarlayacağız. İstanbul MDT’yle ilgili şöyle bir amaç var, Ankara MDT’yle aynı olmasın istiyoruz. Bu MDT repertuar topluluğu değil, proje bazında bir grup. Proje bazında olunca proje mantığını ve proje konseptini çok iyi düşünmek lazım. Gerek ‘Seyahatname’, gerek ‘Şehir Orman’ proje mantığına çok iyi uyuyor. ‘Seyahatname’, Evliya Çelebi’nin 400. yılı bu sene. Seyahatname 2011 yılında olgunlaşıp 2012’ye sızacak. ‘Şehir Orman’ uzun vadede çok yönlü ve eğitsel açıdan bayağı ciddi işlevi olacak bir proje. Sadece temsil yapmakla bitmiyor. Biz ‘Şehir Orman’ın ana iki kulvarda kurguladık. Bir tanesi çevre ve uzantıları, bir tanesi de çocuk. İl Kültür ve İl Milli Eğitim Müdürlükleri’yle bir koordinasyon kurup İstanbul genelindeki ilköğretim ve liseler için özel temsiller koymak ana amaçlarımızdan bir tanesi. Proje burada önem kazanıyor. Bir takım fikirlerimiz var, Jungle Book kitaplarının önceden pilot okullara yollanıp ders olarak okutulması, sonra o okullara oyunla gitmek gibi. Düşünsenize, o şehre gidiyoruz, kitabı okumuş ve kitabın canlanmış halini karşısında görecek gençler, çocuklar. Manga bize destek verdi. Oyuna bir parça yazıyor. Birinci ‘Şehir Orman’da Athena bunu yapmıştı. Mümkün olursa da Manga’nın birkaç elemanı gelip canlı söyleyecekler.. Mirgün Cabas, Çiğdem Anad gibi isimler de oyunda spikerlik yapacaklar. Bütün bu arkadaşlar bize gönüllü destek veriyor.

ÖZEL SEKTÖRÜN DESTEĞİ AZ

MDT kendi geleneğini yarattı mı?

Bir çok yönden kesinlikle evet. Türkiye’ye uyarlanmış orta ölçekli bir repertuvar topluluğunun şablonunu kurgulamaya başladığım zaman bu şablonun içindeki ana kulvarlardan bir tanesi de kendi içinde kalıcı eleman yetiştirmesiydi. Şu an yetişmiş çok iyi arkadaşlar var. Aynı şeyi İstanbul’da yapmayı tabii ki planlıyoruz. Proje içinden doğabilecek her türlü yaratıcı dürtüye açığız. Sahne sanatları çok ilerledi İstanbul’da. Ama özel sektörün çok fazla desteği olmuyor. Periyodik olarak özel sektör destekli büyük kumpanyalar İstanbul’a geliyorlar. Bu tamam, bunun devam etmesini canı gönülden diliyorum. Ama burada yetişen genç jenerasyona da biraz bakıp, onların da çok fazla ihtiyacı olduğu görmesi gerekiyor özel sektörün. Bazen 500 bin euroyu beşe hatta ona bölüp bu insanlara ayırabilirler. İnanın biz 10 bin euroyla 50 bin euroluk iş çıkarıyoruz burada. Yurtdışından bir eğitmen getireceğiz, kaşesini nasıl ödeyeceğiz, nerede konaklamasını sağlayacağız diye düşünmekten yorulduk artık, 5 bin, 10 bin, 20 bin liralara kolaylıkla erişebilmeliyiz.

‘Alışverİş merkezinde sahne varmış’ demek içimi sızlatıyor

İlk temsil ne zaman?

Mayıs ayında ‘Seyahatname 2’yle çıktık aslında. Ama o iki temsildi, giriş gibiydi. Sezon şimdi tekrar başlıyor. Sahne merkezi olarak da Fulya Sanat’ı kullanacağız. Real alışveriş merkezinin içinde. Bunu söylerken dilim varmıyor. “Alışveriş merkezinin içinde sahne varmış” demek içimi sızlatıyor. Ama aynı zamanda bir ikinci ses içeriden “Allah’a şükür ki, bu sahne var” da diyor. Gönül isterdi ki, bir alışveriş merkezinin içinden geçmeyelim de, sahne gibi çok özel bir mekanın kendine ait bir girişi olsun.

İstanbul’da bir sahnesizlik sorunu var…

Muhsin Ertuğrul ve Fulya Sanat Sahnesi dışında Türkiye’de şu anda yapılan yeni sahnelere, sahne demeye dilim varmıyor. Tiyatro, bale, operadan gelen herkes bu şekilde düşünüyor. Yapılanlar sahne değil, çok amaçlı salonlar. Çok amaçlı salonda konser de yapılabilir, kongre de yapılabilir, araba lansmanı da yapılabilir, her şey yapılabilir. Tiyatro dediğiniz şey kendine özgü bir meseledir. Taş mermer ve camdan yapılan bu merkezlere sahne demek zorunda kalıyoruz. Sahne dediğiniz yer sahne sanatları göz önüne alınarak yapılmalıdır. Bu konuda ben belediyeleri suçlamıyorum, bu sahneleri tasarlayan mimar ve müteahhitleri suçluyorum. Sahne yapılırken Devlet Opera ve Balesi’ne danışılsın. Biz biliyoruz bu sahnelerin nasıl yapılması gerektiğini. Fulya Sanat’taki sahne biraz daha akılcı şekilde yapılmış. En azından dansın, tiyatronun gerçekleştirilebileceği bir sahne. Bu kadar az imkanlar içinde böyle bir sahne yapılması da başarı.

Ayça Örer

Radikal

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.