Son dönemlerde çeşitli tiyatro gösterilerini “belirli bir ahlak anlayışı” çerçevesinde mahkum etmek ve basın yoluyla kamuoyu baskısı varmış gibi göstererek seyirciye ulaşmasını engellemek ve gösterimden kalkmasını sağlamak iktidara yakın çevreler tarafından çok sık başvurulan bir yöntem haline gelmeye başladı. Bir sanat eserinin sanatsal kriterlerden yoksun bir eleştiri mekanizması aracılığıyla “iyi” ya da “yararlı”; “kötü” ya da “zararlı” ilan edilmesi bilindiği üzere çok yeni bir yaklaşım değil. Demokrasiden hiç hazzetmeyen politik geleneğimiz içerisinde kim iktidara gelirse gelsin kendi kırmızı çizgilerinin sanatçılar tarafından aşılmasına izin vermemek için elinden geleni ardına koymamıştır. Ve her zaman kraldan çok kralcı olan kimi kesimler çıkarak bu kırmızı çizgileri aşanlara haddini bildirmek için her türlü eylemi sergilemiştir. Son yıllarda bu filmin İslami muhafazakar versiyonunu izliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Devlet Tiyatroları tarafından sergilenen “Çirkin” adlı oyuna yönelik olarak başlatılan kampanya söz konusu yaklaşımın son örneği oldu. Bir sanat eserini hiçbir sanatsal kritere uymayan magazinsel bir yaklaşımla gündeme taşıyarak sansasyon yaratmaya yönelik bu karalama kampanyası karşısında bazı kınama açıklamaları geldi. İstanbul Devlet Tiyatrosu, yaptığı açıklamada çarpık ve yanlı haber yapan basın kuruluşlarını kınadı. Türkiye Eleştirmenler Birliği’nden Üstün Akmen, Seçkin Selvi ve Hasan Anamur da Evrensel Gazetesi’ne verdikleri açıklamalarda bu türden haberciliği kınadıklarını belirttiler. Seçkin Selvi asıl sapkınlığın oyunun kendisinde değil, haberi yapanlarda olduğunu söyleyerek oyunun içeriğinin dikkatli irdelenmesi gerektiğini, oyun hakkında iddia edilenlerin oyunun içeriğinden uzak ve taraflı yorumlar olduğunu söyledi.
Çirkin oyununa yapılan saldırının münferit bir olay olmadığını ve bu türden sansür girişimlerinin artık daha fazla yaşanacağını tahmin etmek zor değil. Tiyatro gündemi bir süre daha bu türden haberlerle dolu olacak gibi gözüküyor.
