Seyreyle Güzel, Devlet-i Kudret Neler Eyler: Korku Taksimi

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Meşum 15 Haziran gecesinden beri ilk kez dün gece gittim Taksim’e. Daha doğrusu Taksim’den geçtim. Abbasağa Parkı’ndan ayrılıp Çarşı’ya indim, Taksim dolmuşlarından yana yürürken teçhizatsız çevik kuvvet polisleri geçti yanımdan. Alışmamışız kendilerini teçhizatsız görmeye, tuhaf geldi. İster istemez bakıyor insan. Kaskını çıkarmış, copunu bırakmış, haliyle delikanlı kimmiş diye bakıyorsun. Derken bankamatiklerin önünde ikişer ikişer bekleyen polisleri gördüm. Özellikle mi bankamatiklerin önünde bekliyorlar bilinmez. Ama zarar gören kamu malları listesinde ne hikmetse tekrar tekrar bankamatikler sayılınca ben de resmi öyle okudum. Hepimizin severek ve bedavadan kullandığı güzide kamu malları olan bankamatikleri koruyorlar diye düşündüm. Ne yapayım, dekor o şekilde tasarlanmış gibiydi.

Taksim dolmuşuna bindim, başladık yukarı doğru çıkmaya. Taksim kurtarılmış bölgeyken, daha önce hayatımda gitmediğim Gümüşsuyu’ndaki parkta (Beleştepe’nin karşısındaki bayırlık alanda) huzur içinde saatler geçirmiş, dinlenmiştim. Baktım ki orası yine eski tekinsiz haline bürünmüş. İTÜ’nün karşı kaldırımına belediye otobüsleri yanaşmış, içlerinde sivil giysili, polis yelekli polisler. Yayılmışlar. Film izler gibi izledim onları. Dolmuştan indim, bir karanlık, bir tenha… Yanımdan yine teçhizatsız, gencecik 2 çevik geçti, diyaloglarından küçük bir parça kulağıma çalındı: “Cami var mı burda?” “Var tabi…” Taksim’e cami projesi şimşek gibi aklımdan geçti, gayri ihtiyari. Yok yok, provoke ediliyorum galiba. Ne yapayım, replikler o maksatla söylenmiş gibiydi.

Hızlıdan yürümeye başladım. Sevgiliyle buluşacak gibi heyecanlıydım, Gezi görünecekti ya az sonra. Ama ilk olarak Meydan’ın AKM’ye bakan kısmındaki kırmızılı beyazlı polis kordonuna takıldı gözüm. Kordonun içinde birtakım adamlar plastik sandalyelere oturmuşlar, yüzleri dışa dönük. Seyirlik bir durum var sanki ortada, mizansen kurulmuş. Niyeyse oturan adam eylemi mi var acaba diye düşündüm. Polisimiz eylem sabote edilmesin diye kordon mu çekti etraflarına yani? Vay arkadaş… Adamlar da pek bir kaykılarak oturmuş. Yaklaştıkça gördüm, tabi ki sivil giysili polisler. O esnada başka bir polis bir adamı kolundan tutmuş, aşağıda polis otobüslerinin bulunduğu tarafa doğru götürüyor, yanımdan geçtiler. Hani gerilim filmlerinde katilin kapının ardında olduğunu bilirsiniz de, kurban kapıya yaklaştıkça yüreğiniz ağzınıza gelir. Ama kurban inadına devam eder, kapıyı açmaya yeltenir. Ben de Meydan’a doğru yürümeye yeltendim. Bir yandan da yaylı çalgılar pesten girsin diye bekledim. Ne yapayım, sahne bu şekilde çekilmiş gibiydi.

Meydanın kordona alınmayan diğer yarısında ise duran insanlar vardı. Ciddiyetle duranlar, biraz durup yorulan ve kımıldananlar, biraz durup yorulan ve oturanlar, eylemi sonlandıranlar, eyleme yeni dahil olanlar. Ve tabi onların aktif izleyicileri de ordaydı. Duranların arasında dolaşanlar, durup gülenler, alkışlayanlar, dakikalarca izleyenler, hatta birşeyler yiyip içerek izleyenler. Karşılarında plastik sandalyeli polisler. Komik değil, dramatik değil, absürd. Gerilimli, tuhaf. Ve tüm bu sahnenin devasa dekoru Gezi. Şimdi uzakta bir yeşillik. Merdivenlerin orada şemsiyeler vardı kocaman, altlarında polisler oturuyordu, floresanlar yanıyordu. Sanki bir Anadolu kasabasında bir delikanlıydım, karşıdaki çay bahçesinde yavuklumu evlendiriyorlardı, ben de buruk, çaresiz, kızgın, bakıyordum çay bahçesine. Halbuki biz her zaman yavuklumla o çay bahçesinde buluşurmuşuz gündüzleri gibi. Şimdi ne hale getirmişler o çay bahçesini gibi. Düşünürken düşünürken muhtemelen ‘ne diye bu kadar düşünüyor bu, duran kadın eylemine mi başlayacak yoksa bikinili dans mı’ altmetniyle ve “dirululilit” fon müziğiyle yanımdan geçen polisin dik dik bakışıyla kendime geldim. Yürüdüm. Hızlı hızlı geçtim Meydan’ı. İstiklal Caddesi girişine geldim. Perşembe gecesine göre müthiş tenhaydı. Cüzzamlı Taksim. Yaklaşmayın yanarsınız. İstiklal’e bağlanan bütün sokakların köşe başında birer ikişer polis, niye ki? Şimdi çantamı çalacaklar. Taciz edecekler beni. Sopalı mopalı insanlar, tipime gıcık olup beni dövecekler mesela. Yoksa niye olsun bu kadar polis? Ne de olsa ‘bir sahnede silah varsa mutlaka patlar’. Olağanüstü bir hadise mi var acaba? Ya da olacak mı?… Diye düşünmeden edemedim. Ne yapayım, senaryo böyle yazılmış gibiydi.

Velhasıl, ben seyreyledim kudret-i devlet neler eylemiş Taksim’de. Korku Taksim’i olmuş burası. Korkanlar korktuklarını korkutmak için büyük bir film seti kurmuş. Ne diyelim? İyi seyirler?

Deniz Aydın (21.06.3012)

Paylaş.

Yanıtla