Dansın Büyüsü

Pinterest LinkedIn Tumblr +

5Dresden Hijyen Müzesi’nde açılan ‘Dans et!’ adlı sergi, bir yandan dansın hikâyesini anlatırken, bir yandan da konuklara dansın büyüsünü tatma imkânı sunuyor.

Dresden’deki dans sergisini gezmeye gelenler ikişer metre çapında, farklı ağırlıklarda bir oda dolusu gümüş renkli topun arasından geçmek zorunda. Ancak daha bu ilk adım gündelik hayata dair bir şeylerin değişmesine yetiyor. Zira küçücük bir temas, minik bir sarsıntı dev topları harekete geçiriyor; toplar birbirine, ziyaretçilere çarpıyor. Odadan gülüşme sesleri, kahkahalar yükseliyor.

Dresden Hijyen Müzesi’ndeki “Tanz!” (Dans et!) adlı serginin küratörü Colleen M. Schmitz sergiyi “Dans elbette insanoğlunun en eski kendini ifade biçimlerinden biri. Bu nedenle bu konuyu irdelemek istedik. İdeal olan bu ifade biçiminin sadece sanatsal bir mekân olan sahnede değil, gündelik yaşamda ve popüler kültürde de hayata geçirilmesi” sözleriyle özetliyor. Schmitz’e göre dans karşılıklı iletişim, bireyler arasındaki bağlar ve insanın kendini nasıl gördüğü hakkında düşündüğümüzden çok daha fazla şey söylüyor.

Sergi birbiriyle iç içe geçmiş iki patika üzerine inşa edilmiş. Bilimsel olanı kitaplar, heykeller, fotoğraflar ve çizimler yoluyla dansın hikâyesini dillendirirken, diğeri ziyaretçileri harekete, dansa davet ediyor.

Dansın tarihi değişimle, reformla, yıkılan kurallar ve başkaldırılarla dolu. Colleen M. Schmitz günümüzün klasik danslarından biri olan valsın çıktığı dönemde ebeveynlerin en büyük kâbuslarından biri olduğunu belirtiyor:

“Vals aslında çiftleri birbirine fazlasıyla yakınlaştırdığı için muteber sayılmazdı. Döngüsel hareketlerin dansçılar üzerindeki baş döndürücü etkisi tehlikeliydi ve ebeveynler bunu görmekten hiç de hoşnut değildi. Diğer yandan her tür baskı ve yasaklamanın tam tersine yol açtığı da bilinen bir gerçek.”

1920’lerin çılgın caz dansları, fokstrot, rock’n roll… Bastırılmaya çalışılan dans her dönemde hep bir şeyleri değiştirdi. Cinsiyetler arası ilişkileri, modayı, sosyal gelenekleri ya da cinselliğe bakış açısını.

Çoğu zaman modası çabuk geçiyor

Dans bir döneme damgasını vurabilecek kadar güçlü bir fenomen iken, modası çoğu zaman sadece belli bir zaman dilimiyle sınırlı kalıyor.

Küratör Colleen M. Schmitz dünyadaki tüm dans stillerini birbirine bağlayanın “belli bir kimlik arayışı” olduğunu söylüyor. Eşli danslarla cinsel kimliği, halk dansları ile geleneksel kimliği sınamak, egzotik danslarla ise yabancı diyarlara duyulan özlemi dizginlemek mümkün.

Dans, popüler kültürden yoğun şekilde etkilenebiliyor. Aslı “ağır kasap” olan dansın ünlü Hollywood filmi Zorba’nın etkisiyle aslında filmdeki bir şarkının ismi olan “sirtaki” olarak tanınması gibi. Ya da Hindistan’daki tecavüz vakalarının ardından görüldüğü gibi etkin bir protesto aracı olarak kullanılabiliyor.

İnsanları değiştiriyor.

Dansın bir şeyleri “değiştirmek” konusunda güçlü bir etkiye sahip olduğu su götürmez. Bin 200 metrekarelik bir alana kurulmuş olan “Dans Et!” adlı sergi de ziyaretçilerini değiştiriyor. Yüzlerdeki sert çizgiler yumuşuyor, izolasyonun zincirleri kırılıyor, kulaklıklar ve video klipler eşliğinde ritme ayak uyduruluyor.

Schmitz ziyaretçileri sadece sergiyi gezmeye değil, dansa katılmaya da davet ediyor:

“Dans evrensel bir fenomen, ancak evrensel bir dili yok. Her birimiz kültürümüzle, kendi hareket dağarcığımızla dünyaya geliyoruz. Yine de görüldüğü üzere dans bulaşıcı bir hastalık gibi insanları çok kolay etkisi altına alıyor.”

Sergi 20 Temmuz 2014’e kadar dansseverler ve dansı keşfetmek isteyenlerle buluşacak.

Deutsche Welle Türkçe

Paylaş.

Yorumlar kapatıldı.