Tiyatrokare’den Saygı Duruşu Oyunu: Müziksiz Evin Konukları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Üstün Akmen

Nedim Saban’ın Tiyatrokare’nin kuruluşunda ilk oyun olarak 1992’de sahnelediği “Müziksiz Evin Konukları / Lost in Yonkers”, Macide Tanır’ın uzun bir aradan sonra sahneye çıkışıyla belleklere kazınmıştı. Eser, gülmece ve duygusallıkla harmanladığı oyunlarına bir tutam da popüler psikoloji serpiştiren, orta sınıf Amerikan yaşamına ilişkin komedyalarına Broadway esintileri de eklemeyi pek seven, bunların yanı sıra oyunu pişirmesini iyi bilen Neil Simon’un (1927) 1991 yılında yazdığı ve Pulitzer ödülüne değer görülen bir yapıtıydı.

Serpil Tamur’un 50. Yılı

2. Dünya Savaşı sırasında Amerika’da geçen, babaları tarafından büyükannelerinin yanına bırakılan iki çocuğun, içinde bulundukları evdeki karakterlerle yaşadıkları serüveni anlatan oyun, Tiyatrokare tarafından gerçek bir kadirşinaslık örneği olarak Şubat 2013 tarihinde “en sona kadar yaşayacaklar bahçesine uğurladığımız” Macide Tanır anısına 22 yıl sonra yeniden sahneleniyor.

Bu oyunla eskimez tiyatrocularımızdan Serpil Tamur da sahnede 50. yılını kutluyor.

Nedim Saban’ın Rejisi

Bu yıl, her ne sebepleyse devlet ianesinden(!) yararlandırılmayan Tiyatrokare’yi, her şeyden önce eksikliğini burnumuz sızlayarak duyumsadığımız vefa örneği için yürekten kutladığımı öncelikle ifade etmek isterim.

Oyun gene Nedim Saban’ın temiz Türkçesinden ve 22 yıl öncesine göre faklılaştırdığı rejisinden izlenmekte. Sahneleme çalışmalarında son derece sade öğeler kullanmış komedi için gerekli olan anlaşılabilirliği ise savsaklamamış.

Yalnız Eddie’nin mektupları okurken/yazarken durduğu noktanın dekor tarafından salonun belli bölümlerinde markelendiğini hesap edememiş. Eddie biraz solda yer tutsa sorun kalmayacak. Sonracığıma, son dönemlerin enayi Amerikan filmlerinde birtakım insanların arkadaşlarıyla selamlaşırlarken yumruklarını birkaç kez birbirleriyle tokuşturmalarını ve bizde gelişen gelişememişlik örneği “çak” sendromunu Artur ile Jay üzerinden neden göstertmiş, anlayamadım.

Sonra, Nedim Saban’a 2. Perde 3. Tabloyu yeniden gözden geçirmesini ve tabloyu sulusepken Yeşilçam melodramı havasından kurtarmasını, oyunun özellikle 1. Perdedeki sarkmasını engellemesini, oyunun yarım saatlik bölümünü kesmesini “mütevazıen” önermek istiyorum. Bir de 2. perde 2. tablodaki Büyükanne içeri gittikten sonra silah sesine benzer patlama ne ifade ediyor, anlamadığımı, yanlış “zehaplara” kapıldığımı itiraf ediyorum.

Yaratıcı Kadro

Oyunun dekoru, övündüğümüz sahne tasarımcılarımızdan Barış Dinçel’in imzasını taşımakta. Dinçel’in dekorunun bu kere karakterlerin devinimlerini belirleyen çevre midir, yoksa çevreyi belirleyen karakterlerin devinimleri mi sorusundan yola çıkmadığı belli olmakta.

Alt katı dükkan olan sade bir ev burası…

Öyle değerli porselen takımlarına falan gerek var mı?

Oyunun giysi tasarımlarını yapan Serpil Tezcan, dönemin tavır ve görenekleri hakkında belli ki çok iyi bilgi toplamış, dramaturgi yapısını da titizlikle irdelemiş. Ortaya, birbirinden zevkli, oyuna ve oyuncuya uygun çiçek demeti gibi kostümler çıkmış.

Mustafa Türkoğlu’nun ışık düzeni de ufak tefek kusurlarına karşın kötü değil. “Ufak tefekler ne” diye sual eylerseniz, ufak tefeklere örnek olarak 2. perde 1. tabloda Oyunun Yönetmeni Nedim Saban tarafından belirlenmiş duygu yoğunluğu dozunu, atmosferi seyirciye ulaştıracak olgunlukta bir tasarım bulamadığımı söylerim.

Selim Tezin

Oyun Artur ve Jay ile açıldığında Artur rolünde Selim Tezin’i hemen tanıdım. Nasıl tanımayayım ki Terakki Vakfı Gençlik Tiyatroları Festivallerinden birinde Kıraç İMKB Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi öğrencisi/oyuncusu olarak “Albay Kuş”daki, bir diğerindeyse “Hangisi Karısı”ndaki rolleriyle benim de alkışımı ve daha iyisi seçici kurul üyesi olarak oyumu almış ve o yılların “En İyi Oyuncu” ödülüne değer görülmüştü.

Nedim Saban’a Selim Tezin’i yarınlara hazırladığı için hepimiz teşekkür borçluyuz.

Selim Tezin, sahte özdeşleşmelerden uzak pırıl bir oyun veriyor.

Diğer Roller

Jay’de Abdullah Semercioğlu, anlık ruh hali değişimlerini pek güzel yansıtıyor. Gerçi mimiklerine çok hakim değil, ama olacak.

Amca Louie’de Emrah Düzkaya jestini ve sözünü kodlamalar üzerine kurabilirse içindeki iyi oyuncuyu ortaya çıkarabilecek.

Asuman Çakır, Gert Hala’yı canlı ve devingen kılarken, nefesini içine çekerek konuşmasıyla karaktere renk katıyor.

Abdül Süsler, Eddie’ye fiziksel olarak hayat buldururken, onun içsel yüzeylerini de mükemmelleştiriyor.

Özge Özder Gerçeği

Bunların dışında, Nedim Saban “Müziksiz Evin Konukları”nı sahnelerken oyunun yükünü doğal olarak Bella’nın sırtına yüklemiş. Genç ve yetenekli Oyuncu Özge Özder de, hayranlık uyandıran performansıyla Bella’yı, çocuk ruhlu bir genç kadın olarak değil, tekstte tanımını bulan çocukluğunda geçirdiği kızıl ya da kızamık hastalığından sonra oluşmuş Rett sendromlu (beyinsel gelişim bozukluğu) olarak yorumlayarak pek de iyi etmiş.

Böylece Neil Simon’un tecimsel başarıya ulaşma yolundaki vazgeçilmezini mükemmelen yerine getirmiş ve Bella Hala’yı “parlatmış”, böylece bence kendi “tiyatrografisinde”  özel bir sayfa açmış.

 Büyükanne’de Serpil Tamur mu?

Onun sahnedeki başarılı 50 yılına bereket!

Ey seyirci, gel beni dinle…

Serpil Tamur’u bu oyunda seyret, kulise git ve ona teşekkür et!

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla