Bireyden Toplumsala Şiddet Sarmalı

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Çalışmalarını Emre Kınay’ın genel sanat yönetmenliğinde sürdüren Duru Tiyatro, bu sezon üç farklı yapımla seyircisini kucakladı. Bunlar Özen Yula’nın yazdığı ve yönettiği Sezin Akbaşoğlu ve Bekir Aksoy’un oynadığı “Ay Tedirginliği”, Simon Williams’ın yazdığı ve Emre Kınay’ın yönettiği Pelin Körmükçü, Sait Genay, Bahar Yanılmaz, Cem Yanılmaz ve Emre Kınay’ın oynadığı “Aşk Her Yerde” ve son olarak İrlanda asıllı İngiliz genç yazarlardan Dennis Kelly’in yazdığı ve Emre Kınay’ın yönettiği “Sondan Sonra” adlı ilginç bir oyun.

“Sondan Sonra”, bireysel ve toplumsal bağlamda içinde yer aldığımız şiddet sarmalını farklı bir kurgu ve farklı bir dil bütünlüğü içinde sorguluyor. Nedeni bilinmeyen ölümcül bir saldırı sonrası Mark, kendini kaybetmiş olan Louise’i önceden gerekli ihtiyaç malzemeleri tedarik edilmiş olan binanın sığınağına getirir. Bilincini yitirmiş olan Louise, neler olduğunu anlamaya çalışırken kendisine aşık olan Mark’la içinde bulundukları durum üzerine konuşmaya çalışırlar. Mark içinde gizli şiddet eğilimi olan ve bunu konuşmalarında ve tavırlarında dışavurmaktan çekinmeyen ‘zor’un gücüne ve değiştirme özelliğine inanmış, biraz kaba ve aşk için gerekli nezaketten uzak bir kimsedir. Bu karakteristik özellik onu âşık olduğu Louise’den iyiden iyiye uzaklaştırır. Bu durum ise Mark’ı daha bir saldırgan yapabildiği gibi aynı zamanda şiddet döngüsünün içine çeker.

Mark’ın bu anlayışını sorgulayan Louise, ondan sadece günlük hayatını sürdüreceği yiyecek ve içecek vermesini söyler. Mark, karşısında zayıf düşmüş Louise’e isteklerini kabul ettirmek için ona şiddet uygulamaktan çekinmez ve tüm acımasızlığını gösterir. Mark bu tavrını, güçlü olma zorunluluğu ve güçlünün zayıfı kontrol hakkı gibi ‘erkekçe’ ve ‘ilkel’ bir anlayışın sürdürümcüsü olarak Louise’in gözünde kendini sıfırlar ve bu faşistleşme süreci, onu başka bir ‘insan’ yapar. Sonunda Mark, cebir ve şiddet kullanarak Louise’e sığınakta tecavüz eder ve cezaevine gönderilir. Tecavüz travması ile psikolojisi bozulan ve kendi yaşamında unutamayacağı tahribatlar yaşayan Louise, Mark’ı mahpushanede ziyaret eder.

Yukarıda uzunca bir özetini aldığım “Sondan Sonra”, bireysel ve toplumsal düzeyde insan ilişkilerindeki baskı, şiddet, cebirle kurulan, iktidar ilişkilerinin birey ve toplum üzerinde yarattığı tahribatı tüm çıplaklığı ile göz önüne getirmesi anlamında önemli bir oyun. Emre Kınay, sahne yorumunda ‘sorun’u daha ziyade iki insanın ilişki zemininde tartışmayı tercih etmiş olmasına karşın, aslında metnin dramatik yapısı ve öykünün tartışma kodları genelin içinde bulunduğu durumu da tartışmaya dahil ediyor.

Yazar, bireyden başlayan şiddet eğiliminin nasıl toplumsal ve kamusal alanlarda hayatın bir parçası haline geldiğini anlatırken, bu şiddet sarmalının yaşamımızı nasıl kuşattığı ve gelinen nokta itibariyle bu tehlikenin boyutlarını da göz önüne getiriyor. Emre Kınay, bu sorunsalı duvarları mermer kaplı bir sığınaktan anlatırken, daha ziyade oyunculuğa yükleniyor ve başarılı da oluyor. Televizyon dizilerinde bir dönem başarılı yapımlarda yer almış ama benim ısrarla sahnede olması gerektiğine inandığım Ahu Türkpençe, oyunculuğundaki samimiyet ve sahnedeki doğal konumlanışı ile göz dolduruyor. Türkpençe, yorumladığı Louise karakterinin duygusal derinliğini, çelişki ve zayıflıklarını ve yeri geldiği zaman şiddet uygulamaktan geri durmaz psikolojisini, özel bir tavırla seyirciye sunuyor ve oyunculuğundaki naiflik ile önemli bir kompozisyon çıkarıyor. Mark’ı yansılayan Emre Kınay, oynadığı rolün temel özelliği olan şiddet eğilimi ve saldırgan tutumu kendine has bir tavırla yorumlayarak, Mark’ın arayışları, eğilimleri, paradoksları ve gelgitlerini bütün detaylarıyla anlamlandırmaya çalışıyor. Her iki oyuncunun da ses ve tavırlarındaki uyum, anlatımı güçlendirdiği gibi görsel olarak da oyuna özel bir anlam katıyor.

“Sondan Sonra”, şiddet sarmalında yaşamak zorunda bırakıldığımız şu günlerde, güncel bir sorunu tartışmaya açması anlamında önemli bir oyun ve seyircinin bu tartışmaya ortak olması zorunlu artık. Yoksa hep beraber kaçınılmaz bir sona doğru uçurumun kıyısına yaklaşıyoruz.

evrensel.net

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla