Bağdat’ta FordMach1, Bomonti’de Bir Bira Fabrikası

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Gizem Aksu

“bizi yıkmaları yıllar sürer, bizi ezip geçebilirler; çelik köprü gerek onlara, çelikten otomobiller..”

Cumhuriyet’in 89. Yılı… Bizi yıkmaları yıllar sürmüyor artık. Bir ihale açılıyor, açıldığı gibi kapanıyor. Hopp! Milyon dolarlar çelik’e; çelik, kat’lara; katlar gökdelen’lere, gökdelenler… Bu dizi bitmeyeceğe benziyor. 1973’ten beri neredeyse 50 sene geçti. Neler değişti? Ben değişmeyenlerden birkaç örnek veriyim: Hala bir köprü gündemimiz var; ama, bu sefer 1.si değil, 2.si değil, 3.sü mevzu olan. Caddeler çoğalıyor, caddeler genişliyor. Arabalar artıyor. Bahçeler, parklar, tiyatro salonları azalıyor. Bir örnek de değişenlerden:  Artık Gökdelen’lerimiz, Residence’larımız, Çok Katlı Alışveriş Merkez’lerimiz var.

2010 yılında M.S.G.S.Ü Bomonti Kampusu (kampus dendiğine bakmayın bir bina sadece) resmi olarak hizmete açıldı. Binanın ilk öğrencilerinden biri olarak okula gidip gelmeye başladım. Hala inşaat devam ettiğinden yollar çamur, taşlı; okulun içi bomboş. Okulun karşısında, okulun yerini tarif etmek için herkesin referans verdiği Bomonti Bira Fabrikası. Pardon, eski Bomonti Bira Fabrikası. 1885’te küçük bir imalathane olarak açılan 1893’te fabrikaya dönüşen ve semte adını veren fabrika, 1991 yılında boşaltıldı. Fabrika boşaltıldıktan sonra Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından Kültür Bakanlığı’na “Çağdaş Sanatlar Müzesi” yapılması amacıyla verilmişti.  Vaauuw! Ne var ki, İstanbul’da sergi alanları, tiyatro salonları bir bir kapatılırken eski fabrika alanı bir sanat alanına bir türlü dönüşemedi. Yıllar yıllar geçti. Semt, 2000’li yıllarda iyice yoğunlaşan kentsel dönüşüm projelerinin en gözde mekânı haline geldi ve fabrika alanı 2006’da açılan ihale ile 12 milyon dolara bir şirkete satıldı. Ancak,  “ucuza gitti” gerekçesiyle ihale iptal edildi ve son olarak 60 milyon dolara IC Antbel’e devredildi. Eski fabrika alanında şu an alışveriş merkezi, residence ve otel inşaatı sürerken Bira Fabrikası’nın kulesi iyice sağa yatmış, olan biteni izler durumda.

Bu akşam Maya Sahnesi’nde izlediğim Ford Mach 1 Bağdat Caddesi’de oyunu bir buçuk senedir yaşadığım hislere o kadar güzel tercüman oldu ki… Dolayısıyla, baştan söyleyeyim oyun hakkında kalemimden kötü bir şey çıkmayacak. Hocalar neredeyse her ders “bedeninizin, nefesinizin ve mekânın farkında olun, algınızı açın etrafınızda olanı algılayın” gibi öneriler getirdiğinde içimden bir monolog geçirirdim: “Algımı açayım mekânın farkında olayım da daha fazla kepçe, daha fazla, taş, daha fazla beton mu göreyim! İnsan moloz yığınına neden algısını açsın?” Yüzyıllık bir hafıza, fabrikanın semt üzerindeki etkisi, fabrikanın bir zamanlar semtin en yüksek yapısı olan fabrika kulesi, harabe halindeki fabrika binasından çıkan ağaç dalları. Bir yandan da saatlerce iş makinelerin yeni katlar çıkmasını izleyerek yetişecek biz algısı açık, nefesi açık dansçılar, sanatçılar. Karşımıza dikilen binaları görünce insanın nefesi gerçekten de kesiliyor be! 15. katta bahçeli villa; 25. katta kendi havuzu olan daireler…

Oyunda Sevim Burak’ın kelimeleriyle, Cumhuriyet’in 50. Yılı’nın kutlanacağı ve Boğaz Köprüsü’nün açıldığı güne tanıklık eden üç karakterin hikâyesi anlatılıyor. Bir yandan cumhuriyetin bir yandan da zenginlik ve kalkınmışlık göstergesi olan kentsel dönüşüm projelerinin yükseliş hikâyesi… Metnin ironik yapısına uygun bir oyunculuk üslubu seçildiğini düşünüyorum. Metnin melodik yapısına uygun yazılmış müzikler de gerçekten iyi bir deneme. Şarkı söylemek ile şarkıyı performe etmek arasında bir fark olduğunu düşünürdüm hep. Bu akşam, bunun somutlandığı bir performans izledim. Oyuncular oynadılar, şarkılarla oynadılar, şarkıları oynadılar. Geçekten performansları oldukça etkileyiciydi.  Oyunun didaktik olmadan mühim meselelere çok iyi bir biçimde dikkat çektiğini ve bunu sanatın güzelliklerinden faydalanarak yaptığı kanısındayım. Bu oyun gerçekten izlenmeli. Hafıza tazelemek için, eğlenmek için, düşünmek için…

“Anlamazlar. Anlamazlar. Anlamazlar! Çama sarılsam. Ağaçlara. Kuyuya. Karanfile sarılsam. Kendime…”

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Gizem Aksu

Yanıtla