Abdal, Ozan ve Kalender…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Metin Boran

Abdal kültürünün özünü yaşayan halk ozanı Neşet Ertaş artık yok.  Değerli yorumcu, büyük usta Neşet Ertaş özünün yoğrulduğu topraklara geri döndü.

Neşet Ertaş, bozkırdaki halkın yaşam kültüründen, inanç biçimi ve geleneksel değerlerinden süzdüğü türküleri kendine özgü sesi ve yorumuyla  Anadolu topraklarına serpiştirerek gönüllerde taht kurdu. O, Pir Sultan’dan Dadaloğlu’ya Karacaoğlu’ndan Aşık Veysel’e kadar uzanan halk ozanlığı geleneğini başarı ile devam ettirdi.

Üstad sadece türküleriyle değil samimi, sade ve gösterişten uzak hayatıyla da özünü yaşayan bir abdal olarak dost kapılarının davetlisi oldu, hep kabul gördü ve sevildi.

Müziği ve kişiliği ile oluşturduğu mütevazı hayatı, onu kibirsiz bir sanatçı olarak halkıyla buluşturdu.

Ozan, sesiyle özünün,  yaşamı ile bir göreneğin yansıması oldu. Bağlaması ve türküleri tek iletişim unsuruydu onun. Özünü, sözünü, dirliğini, kahrını, kederini, şikayetini, hasretini, sevinç ve umudunu nakışlı bir kilim dokur gibi türkülere işledi renk renk. Değerli eleştirmen Doğan Hızlan’ın benzetmesiyle “türküleri hayatının aynası” oldu.

Neşet Ertaş devlet sanatçılığı payesine itiraz ederken yoksullukla boğuşuyordu ama yine de bu ayrıcalığı, kendi üslubunca “hepimiz biriz” diyerek geri çevirerek erdemli bir ozan tavrı gösterdi.

Yaşarken eserlerine gerekli özeni gösterip şahsiyetine samimi olarak saygı duyulmadı. Üstad, cahildim dünyanın rengine kandım diyerek gönül yarası ile gurbet ellerde dolaştı bir ömür.

Kimseden bir ayrıcalık bir iltimas bir yardım beklemedi, sağlığı bozulduğu halde türkülere hayat vermeye devam etti. “Soldurdun bağımda gülümü kader” dedi ama pes etmedi, “sorsam öldürürler sormasam öldüm” diye haykırarak seher vakti yarin kapısını çalan bir ozan olarak, yalan dünyada kaderine inat tarihe geçti.

Çalışmaları, bestelediği ve söylediği türküleri ve yorumu ile Unesco tarafından değeri fark edilerek Yaşayan İnsan Hazinesi listesine alınan üretken ozan Neşet Ertaş’ın değerini, büyüklüğünü  kimse gerçek anlamda fark edip, kıymetini bilmedi.

Sağlığında onun kıymetini yeterince önemsemeyen çevreler, özellikle hükümet ve kültür bakanlığı (bunlar gerçekten ikiyüzlü) Abdal ozana düzenlenen Sünni cenaze merasiminden siyasal kazanım devşirme telasına düştüler bir anda.

Üstadın naşına mal bulmuş mağribi gibi abanan siyasal güruh, kalabalığı ile halkın cenazeye yaklaşmasını engeldi. Bu arada Kırşehir Belediyesi de tabuta sardığı yeşil bez parçası ile utanmadan kendi reklamını yaparak ne kadar fırsatçı olduğunu da ispatlamış oldu.

Ancak üstadın türkülerini, kendi deyimi ile meccanen (bedel ödemeden) okuyan, kasetine alan, film ve dizilerde kullanan yağmacı sürüsü cenazede yoktu.

Bakmayın siz ozanın ardından yazılıp çizilen yapay üzülmelere, sahte gözyaşlarına, bu zevatlar ne usta’yı anladılar tam olarak, ne de onun türkülerini.  Sadece Hasan Saltık, Erol Parlak ve Kardeş Türküler Topluluğu son yıllarında yanında yer aldılar ve üstada moral motivasyon verdiler ve kıymetini yad ettiler.

Bu arada üstadın bir türküsünde geçen “bir tenhada can cananı bulunca” dizesinden hastalıklı ruh haliyle tahrik olan ve dizeyi erotik bulan pek sayın profesör, türküye pala sallayarak radyolarda çalınmamasını ve yasaklanmasını buyurmuş. Biz de bu şöhret budalası, yıllardır “divan edebiyatı ustası” pozisyonu elde etmeye uğraşan profesöre  “ikile hadi, Mazhar Osman’a doğru” diyor ve kalender ustayı gönül dağının boranı olarak saygıyla anıyoruz. Nur içinde uyusun.

Evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Metin Boran

Yanıtla