Irak ve Suriye Savaşı’nın İzleri ‘Penetratör’de!

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Yaşam Kaya

2004 yılında Edinburgh Tiyatro Festivali’nde oyundan oyuna koştururken Anthony Neilson oyunlarıyla tanışma fırsatı yakalamıştım. İngilizlerin asi çocuğu öylesine çarpıcı oyunlar kaleme almıştı ki, insan izlerken hayretler içinde kalıyor, daha Türkiye’de soğuk savaş dönemimin konuları sahnelerde boy göstermeye devam ederken, iki binli yılların gerçek dünyasıyla acımasız biçimde yüzleşiyordum. Türkiye’ye döndükten sonra ‘In Yer Face Theatre / Yüzüne Karşı Tiyatro’ ile ilgili düşüncelerimi kaleme alıp, İngiltere’deki deneyimlerimi anlatmaya başladım. Bu tiyatroyla ilgili Türkiye’de ilk eleştiri yazan kişiyim. Kendimi övmek için durumu aktarmıyorum, fakat şu anda Türkiye’yi kasıp kavuran ‘Siyah Oda Tiyatro’ mantığının ilk serüvenini herkesin bilmesi lazım. Hatta o dönemki yazılarımdan sonra -özellikle Caryl Churchill yazısı- Leeds Üniversitesi akademisyenlerinden Yeliz Biber’le Türkiye’de ‘In Yer Face’ akımı üzerine ciddi sohbet gerçekleştirmiştik.

Eleştirinin konusunu dağıtmadan Anthony Neilson’un oynanması en zor oyunu olan ‘Penetratör’e geleyim. İntaKt’ın ilk projesi olan çalışmayı geçtiğimiz hafta Şermola Performans’ta izleme şansına eriştim. İngiltere’de izlemediğim, ama İngilizce metnini okuduğumda konusuna hayran kaldığım oyunu Türkiye’de birçok tiyatro grubu oynamayı düşünmüş, içindeki küfür ve şiddet öğelerinin çokluğu yüzünden bu düşünceden vazgeçmişti. İntakt’ın cesur adımı sayesinde Birleşik Krallık adına 2. Irak Savaşı’nda savaşan bir askerin tuhaf hayat öyküsüne tanık alıyoruz. Muzaffer Aksoy’un rejisiyle sahnelerde yerini alan gösteride Uğur Uzunel, Can Esendal ve Eser Karabil sahneye çıkan başarılı isimler. Betün Altındal ile Tuğçe Kanbur ikilisinin dramaturjisini yaptığı oyunun konusu günümüz dünyasının geldiği boyutu tüm çıplaklığıyla bizlere aktarmış.

Kapitalizmin Saçtığı Terörizm!

Konuda İngiliz Kraliyet Ordusu’na bağlı bir asker olarak Irak’ta Saddam Hüseyin’i devirme savaşında görev alan Dick, savaş sırasında akli dengesini yitirdiği söylenerek ülkesine yollanır. Dick’in gidecek daha doğrusu sığınacak bir evi olmadığı için çocukluk arkadaşı Max’ın yanına kaçar. Max, Alan ile dünya meselelerinden uzak, alkol ve uyuşturucunun içinde, porno dergiler okuyarak hayatını sürdüren bir kişidir. Savaş sırasında infaz timi olarak görev yapan Dick peşinde ‘Penetratör’ adlı grubun olduğunu söyleyip arkadaşından yardım ister. Gel-git yaşayan zihni yüzünden Alan’ı ‘Penetratör’ grubuna üye olmakla suçlar ve savaştan getirdiği bıçakla evde dehşet saçar. Dick-Max-Alan pislik içinde yaşayan üç arkadaştır aslında. Savaş suçu işlemiş psikopat bir askerin Irak’ta öldürdüğü masum insanlar o’nun peşini asla bırakmaz. Çocukluk yıllarında yaşanan sapıkça olay, uyuşturucu-porno bataklığında saplantılı yaşamlar, kapitalizmin ne tür insanlar yetiştirdiğini bizlere gösteriyor.

Son dönemde yanı başımızda yaşanan Suriye Savaşı, ‘Penetratör’ oyununda olduğu gibi tarifsiz acıları içinde barındırıyor. Batının Müslüman dünyasını kan gölüne çevirmek için uğraştığı savaşta, petrole, doğalgaza, Akdeniz’e hakim olmak isteyen sömürgeci güçlerin vahşice işledikleri cinayetleri ‘reality show’ gibi izliyoruz. Önce Irak’ta başlayan ‘demokrasi’ yalanı şimdi de Suriye’de acımasızca devam ediyor. Türkiye’nin hiçbir çıkarı olmadığı halde destek verdiği savaşın diğer destekçileri Katar, Ürdün ve Suudi Arabistan! Sanki bu üç ülkede diktatörler yokmuş gibi, Suriye’deki diktatörlük yıkılınca Müslüman coğrafyasına demokrasi gelecek! ‘Penetratör’ işte Irak Savaşı’nda ortaya atılan ‘demokrasi’ yalanını kıyasıya eleştirirken, bir İngiliz askeri üzerinden yaşanılanlara ayna tutmuş.

George Bush Bizim Babamız (!)

Dick, Irak’taki insanlara yaşattıkları karşısında akıl sağlığını yitirmiş, öz babasını reddedip, asıl babasının George Bush olduğunu söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Irak’ta Müslüman’lara yapılan vahşetin arkasında bulunan ABD başkanına övgüler yağdırırken, yaptıklarını doğru göstermek için ‘Bizleri Saddam Hüseyin yönetse daha iyi mi olacaktı?’ diyen aptal bir askeri tanıyoruz. Yazar, Dick’in aptallığını batılı ülkelerin yaşadığı akıl tutulmasıyla özdeşleştirmiş. Ayrıca dünya kan gölüne dönmüşken zevk-sefa içinde yaşamını sürdüren Max ve Alan günümüz batılı zengin ülkelerin insanlarını hatırlatıyor.

‘Max’ta Uğur Uzunel; ‘Alan’da Can Esendal; ‘Dick’te Eser Karabil oyunu mükemmel yorumlamış isimler. Eser Karabil’in İngiliz askerin ruh halini yansıtan performansı büyüleyici. Yönetmen Muzaffer Aksoy’un perde ardından gösterdiği dünya, izleyenlerin gözüne önce perde çekerken, sonrasında karşılaştıklarıyla insanlar oturduğu yere çivilenip kalıyor. Adeta yüzümüze sert bir tokat yiyoruz.

İntaKt’ın ilk projesi dünyada yaşanılan savaşlara sessiz kalarak hepimizin birer ‘Penetratör’ olduğunu haykırıyor. Mutlaka bu güncel oyunu izleyin. Gösteri Şermola Performans’ta…

Birgün

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Yaşam Kaya

Yanıtla