“Sahnede Gerçek Var”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Tiyatro Dergisi yazarı Neslihan Yalman’ın Tiyatro SALT Genel Sanat Yönetmeni Bahadır Yüksekşan ile yaptığı söyleşiyi okurlarımızla paylaşıyoruz.)

Neslihan Yalman: Öncelikle, bir teşekkürle söze girmek isterim. 2011 yılından bu yana, İzmir’de büyük bir boşluğu dolduruyorsunuz. İlk oyunlarınızdan olan ‘‘Katran’’la birlikte, serüveninizi ilgiyle takip etmekteyim. Bu yönde, bir de sizi sizden dinlemek istesek, ‘‘Tiyatro Salt’’ denilince ne kastedilmektedir? Kendinizi biraz anlatabilir misiniz? 

Bahadır Yüksekşan: Biz de çok teşekkür ederiz, bu uzun soluklu takibiniz ve desteğiniz için. Kısaca Tiyatro SALT’tan bahsetmem gerekirse; 2011 yılında İzmir’de kurulmuş ve alternatif projeler üreten profesyonel bir sanat topluluğuyuz. Benim isteklerime ve hayallerime, Alev Koçer’le birlikte, ortak noktada adım attık. Sonrasında da, çok değerli yol arkadaşlarımız tiyatromuza dahil oldular. Hep birlikte bugünlere geldik. Aynı zamanda, Sahne Salt olarak, İzmir’in ilk kat sahnesinin de kurucusu olan ekibiz… Kurulduğumuz günden bu yana özümsediğimiz alternatif yaklaşımlarla; gerek yerli, gerekse uyarlama ve yabancı metinlerle projeler üretiyoruz. İyi bir seyirci kitlemiz oluştu. Elbette amacımız, birlikte çoğalarak güzel günlerde yine sahnede olmak…

Neslihan Yalman: Şimdiye kadar sahnelediğiniz oyunlara değinirsek, bu oyunlar nelerdir, kısaca içeriklerinde neler yer almaktadır? Şimdi demişken, bir seneye yakın zaman oldu koronavirüs hayatımıza gireli; o süreç tiyatronuzu nasıl etkiledi?

Bahadır Yüksekşan: Tiyatro Salt olarak projelerimizde insanın, toplumun çeşitli durumlarına ve sorunlarına daima ayna tutmaya çalıştık. Her zaman belirttiğimiz “Sahnede Gerçek Var!” mottosuyla, içerik ve sahneleme bağlamında, oldukça cesur projelere imza attığımızı söyleyebilirim. Bugüne kadar toplam on üç yetişkin oyunu sergiledik.

Proje seçimlerimizde, bu topraklarda veya bu dünyada yaşananlara dair bir sözümüzün, bir meselemizin olması en önemli kriterimiz… İzmir ‘de faaliyet gösteren bağımsız tiyatroların içinde, alternatif ve cesur bakış açımızın önemli bir renk olduğunu düşünüyorum. Kadına şiddet, hayvana şiddet, cinsiyete ve sınıfsallığa dair her türlü ayrımcılık, ötekileştirme, aile içi istismar, sevgisizlik, yalnızlık gibi çağın getirdiği birçok güncel konuya değindik. Yüzleşemediğimiz pek çok toplumsal ve evrensel konu oyunlarımızın lokomotifini oluşturuyor.

Bildiğiniz gibi, salgının getirdiği kısıtlamalardan ilk etkilenen ve kapanan yerlerin başında     tiyatrolar geliyor. Maalesef, bizim için sezonun en hareketli zamanı olan mart ayı itibariyle tüm tiyatrolar tamamen durdu.

Şimdiyi konuşacak olursak, yaklaşık bir yıldır faaliyette olmamaktan, olamamaktan dolayı üzgünüz… Durum elbette ciddi hasarlar doğurdu; çünkü, dönen, işleyen bir çark var. Özellikle, bir sahneden, bir mekândan bahsediyorsak, bu gerçekten sarsıcı… Bir sahne demek, rutin masrafları ve akışı olan bir oluşum demek… Pandemi süreci, gelir gider dengesini bırakın sarsmayı, tamamen sıfırladı.

Neslihan Yalman: ‘‘Tiyatro Salt’’ın duruşunu, yaptığı tiyatroyu nasıl tanımlıyorsunuz? Bundan sonraki süreçte, koranavirüs veya benzeri bir şey devam ederse, tiyatroların rolleri değişirse yahut ‘online’ tiyatroya daha hızlı bir geçiş olursa, bu duruma nasıl entegrerasyon sağlamayı düşünüyorsunuz? 

Bahadır Yüksekşan: Tiyatro Salt olarak  içerikte ve sahnelemede seçimlerimize dair olan tüm hassasiyetlerimizi hep koruduk. İnsanın ve toplumun, evrensel boyutta veya özelde yaşadığı her türlü ilişkiyi çağdaş ve sanatsal öğelerle yansıtmaya çalıştık. Dolayısıyla, değişen durumlarda da bunu uygulamaya çalışacağız. Elbette, tiyatro “canlıysa canlıdır”; ama koşullar, şartlar bizi başka alternatif durumlara iterse, konuyu ölçüp biçip, en uygun olana geçiş yapabileceğimizi düşünüyorum.

Bu dönemde zaten, bir ‘‘online’’ festivalde yer aldık. Oyun sahnelenmeleri çekimler için uygunsa, ileride başka projelerimizde de bunu tercih edebiliriz. Ama en temel dileğimiz, sahnelere ve canlı seyirciye kavuşmak…

Neslihan Yalman:  İzmir’de iyi bir tiyatro ortamı ve ekibi bulmak oldukça zor… Olanların birçoğu da kendi yağlarında kavrularak, çok da sınırı aşmadan, genel bir çizgide yol alıyorlar. Bunun sebebini neye bağlıyorsunuz? İzmir tiyatro ve sanat anlamında -önümüzde bir İstanbul örneği de var- daha naif ve içe kapalı bir şehir mi? Bu yönde, ‘‘Tiyatro Salt’’, tiyatro ve İzmir ilişkisine nasıl bakıyor? 

Bahadır Yüksekşan: Söylediklerinize kesinlikle katılıyorum. Naifliğin ve içe kapalılığın da ötesinde; deneysel yaklaşımda, cesur adımlarda ve yeniyi takip etme hususunda İ mir tiyatroları maalesef biraz geride… Bu elbette seyircinin beklentisini sınırlayan, çıtasını da z belirleyen bir durum… Bu yüzden kısır bir döngü de oluşturuyor.

Tiyatro Salt olarak yaklaşık 10 yıldır sahnedeyiz; seyirciyle aralıksız buluşuyoruz. Benzer, hatta kendini tekrar eden sahnelemelerden, metinlerden ve oyunlardan dolayı yerel-özel tiyatroları takip etmeyen bir kitle var. Biz bir açığı kapatıyor gibiyiz. ‘‘Böyle oluşumlar iyi ki var’’ diyen çok seyirci yorumu aldık. Alternatif bir şeyler buldukları zaman mutlu olan bir kitle… Amacımız, onlarla ilerlemek; ayrıca, klasik tiyatro seyircisini de alternatifle tanıştırmak… Bağımsız tiyatroların görevi aslen budur. Bağımsız tiyatroların kaliteli üretimler ortaya koyarak, çeşitliliği arttırarak ve vizyonlu davranarak standart bakışları kıracağını düşünüyorum.

Neslihan Yalman: ‘‘Tiyatro Salt’’ denilince, arkada sağlam bir ekip de görüyoruz. Siz, tiyatronun ekip işi olduğuna mı inanıyorsunuz; tiyatro ve birliktelik, tiyatro ve örgütlülük nasıl şekilleniyor? Yeri gelmişken, ekibinizden de bahsetme imkânınız olur mu? Bir de, koronavirüs süreciyle beraber, ekip iletişiminiz nasıl devam etti, aranızdan ayrılanlar ya da aranıza yeni katılanlar oldu mu? 

Bahadır Yüksekşan: Tiyatro kesinlikle tam bir ekip işi… Örneğin kurumsal bir şirket belki işinin en iyisi olan profesyonel yöneticilerle başarılı olabilir; ama bir tiyatro ekibinde işinde iyi olmak eksik kalır. Bunun haricinde, ekip ruhuyla birlikte, aynı dili konuşmak da çok önemli… Klasik tanımla, elbette bir zincirin halkalarıyla o zincir oluşur. Bu anlamda Tiyatro Salt olarak güçlüyüz. Başından beri bizimle yürüyen yol arkadaşlarımız var. Süreç içinde de; farklı alanlardan eklemlenenler, proje bazında çalıştıklarımız oldu. Keza, çeşitli sebeplerle ayrılanlar da oluyor. Dinamik bir yapıyız. Örneğin, beş sene önce çalıştığımız bir arkadaşımız bugün de “Ben Tiyatro SALT’tayım’’ diyebiliyor. Gönül bağı gerçekten güçlü bir ekibiz… Ben deneyimli arkadaşlarımızın yanı sıra, genç ekibimize de hayli önem veriyorum. Hem sanatın geleceği, hem tiyatromuzun geleceği, hem de bizim onlardan öğreneceğimiz vizyonlar anlamında…

Aynılığın bazı körlükler yaratabileceğini düşünüyorum. Tersine, farklı renklerin de dinamizm    ve vizyon kattığını… Özetle, temeli sağlam olan tiyatromuza renkli eklemlemeler yapılabiliyor diyebilirim.

Neslihan Yalman: ‘‘Tiyatro Salt’’ın en son ‘‘Üç Deniz’’ oyununu izleme fırsatı buldum. Burada, adları Deniz olan üç karakter çeşitli konular bağlamında bir araya geliyor. Bu oyunu meydana getirmek için amacınız neydi? Oyun kapsamında, oyunculuk hazırlıkları nasıl gerçekleşti? 

Bahadır Yüksekşan: Yukarıda da belirttiğim gibi, hep bir sözümüz olsun istedik. Bu söz bir ayna tutmak olabilir, gerçeğin ucundan bir şeyleri sahneye doğru uzatmak olabilir. Üç DENİZ ötekileştirmeyi, var olmanın zorluğunu, kadına ve hayvana karşı şiddeti içermesinin de ötesinde, benim için “bir umut oyunu”… Evet bunlar var ama, gelin diğerlerini de görelim; yaralarımızla saralım onları ve engelleyelim. Özü belki bu kadar basit… Oyunun sevdiğim bir söylemi, sanırım her şeyi açıklıyor: “Sarılmalı sen gibilere”…

Üretim süreci hepimiz için biraz zorlayıcı oldu. Metin oluşurken, oyuncularla doğaçlama çalışmalarına başladık, rol kimliklerinin kanavasını belirlemeye yoğunlaştık. Oyuncu metne, metin oyuncuya hizmet etti. Kolektif bir üretim aşamasını deneyimledik. Şahsen, daha da fazla denemek istediğim bir çalışma şekli oldu bu Hayalimde, aramızdaki kolektif yapıyla şekillenen üretimi, disiplinlerarası formda sahneye taşımak da var.

Neslihan Yalman:  Geçmişinden şimdiki noktaya bakıldığında, ‘‘Tiyatro Salt’’ İzmir özelinde ve Türkiye genelinde nerede duruyor? 

Bahadır Yüksekşan: İstanbul’la karşılaştırma yapıldığında; üretim içeriği, üreten sayısı ve çeşitlilik anlamında İzmir maalesef oldukça geride diyebilirim. Biz bağımsız bir tiyatroyuz ve alternatif işler yapıyoruz. Pandemi öncesinde İstanbul’daki işleri de elimden geldiği kadarıyla takip ediyordum. Bu anlamda Tiyatro SALT olarak, İstanbul seyircisiyle de buluşma planımız vardı. İzmir’de alternatif tiyatro yapan ekip sayısı çok çok az… Tiyatro Salt olarak, hem projelerimizin kapsamıyla, hem ilk alternatif sahne olmamız anlamda, farklı bir soluk getirdiğimizi düşünüyorum.

Neslihan Yalman: İleriye dönük noktalarda, koronavirüsü ve dijital çağı da dikkate alırsak, ‘‘Tiyatro  Salt’’ın planları var mıdır? Bu yönde, kriz sürecini nasıl yönetmeyi düşünüyorsunuz?

Bahadır Yüksekşan: ‘‘Online’’ bazlı kimi projeler düşünüyoruz, ama maalesef içerikleri netleştiremedik. Şüphesiz, çağa uydurmak ve onun gereklilikleri sağlamak durumundayız. Fakat, gözlemlediğimiz kadarıyla, şu sıralar bir karmaşa başladı. ‘‘Online’’ gösterimler, çeşitli yayınlar bazen özensizlik içeriyor. Sanırım, tiyatro faaliyetleri biraz panikle gerçekleşiyor. Biz biraz düşünüp, sağlam adımlar atmak dileğindeyiz.

Süreç değişken… Yazık ki, biz de büyük hasar gördük tüm tiyatrolar gibi. Aynı zamanda, ayakta tutmak zorunda olduğumuz sahnemiz var. Bunun için bir destek kampanyası başlattık. Umarım, bir can suyu olur.

Neslihan Yalman: ‘‘Tiyatro Salt’’, Türk tiyatrosu ve dünya tiyatrosu hakkında ne düşünüyor? Sizce, Türkiye’de otantik unsurları kapsayan, gündemi yakalayan ve sorgulayıcı evrensel değerlerle çeşitlendirilen, çoksesli, yenilikçi, özgün bir tiyatro anlayışı var mı? Tiyatronun entelektüel karşılığı, oyun yazını ve eleştirel düzeyi ne aşamada gözüküyor; oyunculuk, dekor, müzik gibi unsurlar nasıl ele alınıyor? 

Bahadır Yüksekşan: Proje seçimlerimizde her zaman, bu topraklarda veya bu dünyada yaşananlara dair bir sözümüz olsun istedik. Bu anlamda, hem dünyada hem Türkiye’de güncel veya güncelliği bitmeyen evrensel konular, evrensel temalar lokomotifimiz oluyor.

Müzikten bir örnek vermek istiyorum: “Müzik dinlemeyi seviyorum” çok genel bir tanımdır. Oysa, ben rock müzik veya halk müziği veya alternatif müzik seviyorum dersek daha doğru bir izlenim yansıtırız. Ben artık tiyatroyu da buna benzetiyorum. Çeşitlilik hayli fazla… Bu örneğin karşılığı olarak, biz alternatif tiyatro yapıyoruz; o yüzden, ürünlerimiz de alternatif unsurlar içeriyor diyebilirim.

Tiyatro Salt oyunlarında, ne oyuncunun, ne dekorun, ne metnin birbirinin önüne geçmemesi önem verdiğimiz bir durum… Bir denge hedefliyoruz. Tümünün birlikteliğinde bir sadelik…

eslihan Yalman: Son olarak, koronavirüsle, uzay çalışmalarıyla, yapay zekâyla birlikte, insanlık artık dönülmez bir yola girdi diyebiliriz. Bunun ilerisinde, tiyatronun gelişim çizgisini nasıl görüyorsunuz? Siz bu çizginin neresinde yer alacaksınız? 

Bahadır Yüksekşan: Yeni çağ, yeni hayat, yeni normal gibi pek çok tanım; hem umut vaat  ediyor, hem de endişe veriyor. Bilemediğimiz bir süreç için plan yapmak ve aksiyon almak çok zor… Özellikle de , “canlı “olarak icra edilen bir sanat alanından bahsediyorsak…

Dijital anlamda düşündüğümüz bazı performanslar var. Uzun vadede, teknoloji buna yönelik neler sunar, onu bilmiyorum. ‘‘Black Mirror’’dizisi mi olacak hayatımız? Yoksa daha ılımlı mı gelişecek bu geçişler? Gelecek için bir netliğim yok; ama, tiyatronun gücüne inancım sonsuz!

Teşekkür ediyorum.

Tiyatro Dergisi

Paylaş.

Yanıtla