“Ferhan Şensoy’un Ardından: İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Süreyya Karacabey’in Gazete Duvar’da yayımlanan yazısının bir bölümünü paylaşıyoruz.]

Gelenekle ilişkinin tuhaf yerlerden kurcalanıp, gelenek ısrarını muhafazakarlığa dönüştürenlerin suskun masası ile bu ilişkinin donmuş imgeler müzesinden ibaret olmadığına uyanmışların şenlikli masası Ferhan Şensoy’u uğurluyor. İlk masa ona çok aldırmadı, muhtemelen şifresini ellerinde tuttukları geleneğin içine destursuz dalan Şensoy’u fazla Fransız bulmuşlardı, tiyatroyu, kalabalığa yabancı bir şey olarak görenler içinse fazla gelenekçiydi. Galatasaray mezunuydu, hocası Haldun Taner’di, Fransa’da tiyatro eğitimi almıştı ve gördüğü pek çok şeyi içinde sentezleyebileceği bir tiyatronun peşine düştü. Geleneksel tiyatro, sirk tiyatrosu, kabare ve Boris Vian; sıralarken bile teatral neşeler kumpanyası haline gelen bir çıkış noktası. Ölüm onu yeniden hatırlattı, uzun zamandır artık çok işitmediğim ya da dinlemediğim bir ses, çıktığı zamanların gürültüsüyle gelip, heves kıran ülkenin, neşesi kaçmış tiyatrocular sayfasında belirdi, unutulmuş sanılanlar yeniden hatırlandı. Hatırlananlardan en güzeli coşkuydu, hep üniversiteli bir öğrencinin neşesinde kalmış, hazırcevap bir delikanlının ışıltılı hatırası; o benim için zaten ölmeden bir hatıraydı.

Ferhan Şensoy tiyatro dünyasındaki parlak açılışını Şahları da Vururlar oyunuyla yapmıştı, yıl 1980’di. Aslında bu ilk oyunu değildi Şensoy’un, öncesi vardı, Taner’in önerisiyle ülke insanını tanımak için bir turne tiyatrosuna dahil olmuş (Ayfer Feray Tiyatrosu) ve seyirciyle tanıştığı bu hazırlık evresinde yapacağı tiyatro için de muhtemelen deneyimler biriktirmişti. Daha sonra Mete İnselel ile ortak bir işe girişir, 1978 yılında Anya Manya Kumpanya adlı bir topluluk kurarlar ve Şensoy’un yazıp yönettiği İdi Amin Avantadan Lavanta başlıklı oyunu sahnelerler. Bu iş yürümez, ekip dağılır ama kısa bir süre sonra Şahları da Vururlar ile Şensoy, tiyatroda yolunu bulmuş görünür. Artık bir topluluğu vardır: Ortaoyuncular topluluğu. Haldun Taner’i kendisine usta olarak seçmiş birinin seyirciye ulaşmak için geleneksel unsurları kullanması şaşırtıcı değildi, aynı zamanda Taner’in kabare tiyatrosuyla ilgilendiği dönemde ekibinin bir parçası olarak çalışan Şensoy için, bir tür olarak kabarenin etkisi de oyunlarına sinecekti. Üstelik Almanya’nın Chaplin’i olarak bilinen ünlü kabare oyuncusu Karl Valantin’i severdi. Fransa’daki ustası Jarome Savary de konvansiyonel tiyatroya mesafeli, şarkının, dansın, akrobasinin kullanıldığı politik oyunlarıyla bilinen biriydi, bir çeşit sirk tiyatrosu. Dolayısıyla Şensoy’un çıkış noktasını, bütün etkilenimlerini bir araya getirecek bir form arayışı oluşturmuştu.
Yeni bir şey, burada yapılmış olanın dışında bir şeye işaret eder, özellikle de geleneğin aktarımı konusundaki uygulamalar hakkında düşüncelerini dile getirirken açık sözlüdür:

“Bir sanatçının kendini yenilemesi, özde ve biçimde olur. Sahneye çıkılıyor kaneva yüzyıllardır belirli, biri çanak tutuyor komik gelip espriyi patlatıyor. Halk gülüyor, salon doluyor, bu Şensoy’a da ne oluyor? Cibali Karakolu’nun Muammer Karaca’dan kalmış bir esprisinin yerine benden nefret et ama bana acımayı cuk oturtmak ne yenilik ne çağdaşlık oluyor. Güncelliği yenilikle çağdaşlıkla karıştırıyorlar, kendilerini yenilediklerini sanıyorlar, oysa onlar eski kanevayı yeniden fırına veriyorlar. Nerde çağdaş dünya görüşü? Hani biçimde yenilik?”

Çağdaş tiyatroda geleneğin izini sürdüğü çalışmasında Yavuz Pekman (Çağdaş Tiyatromuzda Geleneksellik), Şensoy’un bu sözlerine ilişkin, “aslında Şensoy’un kralın çıplak olduğunu duyurduğu, özel tiyatro geleneğinin kurulu düzenini sarsacak nitelikte bu sözleri, büyük ölçüde oyun yazarlığımız için de geçerlidir” der ve “oyun yazarlığında çağdaş ya da yenilikçi olabilmek için Batılı yazarların Türkçeye uyarlanması ya da geleneksel olanın İtalyan sahne diline aktarılması yollarından biri seçilmiştir.” diye ekler. Şensoy, geleneğe, sözgelimi ortaoyununa, çerçeve sahneye sıkışmış bir tiyatroyu özgürleştirebilecek bir potansiyel olarak bakar, Karagöz tekniğine de. Brecht nasıl Batılı formu Uzakdoğu biçimleriyle esneterek yenilikçi bir hamlede bulunduysa, benzer biçimde geleneksel tiyatro da daha yeni bir sahne dilini kurmak için işlevselleştirilebilir. Şüphesiz buradaki alıntı, yaratıcı ve dönüştürülmüş bir alıntı olmalıdır ve bir kalıptan kaçarken başka bir kalıbın tekrarına düşmemek gerekir. Şensoy’un tiyatrosu bu düzlemde bir arayış tiyatrosudur, söylediklerini yazarak ve sahneleyerek sınamış, yazar, yönetmen ve oyuncu olarak katıldığı estetik bir program içerisinde Pekman’ın da vurguladığı gibi örneği çok fazla olmayan bütüncül bir tiyatro oluşumunu gerçekleştirmeye çalışmıştır.

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla