Usta Oyuncu Zihni Göktay: ‘Tiyatro Özgür Olmalı’

Pinterest LinkedIn Tumblr +

[Cumhuriyet Gazetesi’nden Öznur Oğraş Çolak, oyuncu Zihni Göktay ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşinin bir bölümünü okuyucularımızla paylaşıyoruz.]

Bazı sanat insanları vardır, her kelimesi önemli bir ders gibidir. Söylediklerini can kulağıyla dinlemek gerekir. Yaşı kemale ermiş ama ununu eleyip eleğini daha asmamış çünkü; daha çok ihtiyacımız var böyle sanatçılara. Yolları uzun, evet engebeli ülkemizde. Yine de yılmak, yorulmak bilmezler. Türkiye’nin karanlık dönemlerinde dim dik durmuşlar. Daha çok uzun yolları var.

Yakın zamanda böyle değerli sanatçılardan Zihni Göktay ile Fenerbahçe Parkı’nda buluştuk. Denize karşı kahvesini yudumluyordu. Kahveye eşlik edebilir miyim dedim. “Acı olsun kahvemiz”!

Nasılsınız diye sordum: Göktay, “Tiyatrodayım bir gün. Aziz Nesin’in bir oyunu sahneye konuyor. Ben de yönetmen yardımcısıyım. Aziz Nesin ‘Ben prömiyere gelemeyeceğim, genel provaya geleyim’ dedi. Üsküdar Musahipzade Celal Tiyatrosu’ndayız. Burası Darülbedayi yani her tiyatroda olduğu gibi bir takım genel provada eksikler olabiliyor, aksesuar eksiklikleri filan, o gün de bir şeyler eksik ve benim daha asabi ve titiz yıllarım, her zaman titizim de o zaman yönetmen yardımcılığının verdiği sorumluluk da var. Bal fıçıları mı ne eksik gelmiş. Arıların kanatlarından bazıları gelmemiş, kızlar ‘benim kanadım nerde, o nerede, bu nerede’ diyor. Sinirlendim. Bağırdım çağırdım. Aziz Bey bana ‘buraya gel’ dedi, ‘buyrum hocam’ dedim.

‘Sen bu ülkede benim başıma gelenleri biliyor musun?’ dedi. ‘Bilmez olur muyum, ben on bir yaşından beri sizi takip ediyorum’ dedim. ‘Senin evde odan var mı?’ diye sordu. ‘yok, bir masam var’ dedim. Aziz Nesin ‘Onun karşısına şu yazıyı yapıştır, her sabah ona bak ‘Duvarı nem, insanı gam yıkar’ dedi.

Şimdi bakıyorum Türkiye’de… Kapıkule’den ötesini de bilmiyorum zaten. Turneler hariç birkaç yerden, Almanya’dan başka bir yer görmedim çünkü oyunla gittik. Türkiye’de değiştiremeyeceğim şeyler için üzülmüyorum artık! Neden? Sokak düğünlerinde silah atılıyor, 15 yaralı, üç ölü! Asker uğurlamada, otoyol kapatılıyor, tüneller kapatılıyor. Bunlar çok daha sessiz, entim uygulanacak şeyler… Biz de gittik askere Haydarpaşa’dan bindik trene Sivas’ta indik. Evden bile uğrayan olmadı, gözyaşı olmasın diye. Nereden nereye, nasıl girdik işin içine, lafı dağıttım Öznurcum. İyi olmaya çalışıyorum ülkem gibi…”

“Anlatacak çok anı, yaşanacak çok hikaye var hocam” diyorum. Gün uzun, bu röportaj akşamı bulur, kahveler birden üçe çıkar, dört saate yakın sürer sohbet.

Yüzümüzde bir gülümseme, kahkahalar ve duygulu anlar. Geçmiş geleceği aratıyor. Ustaların gözleri, sahneyi paylaştıkları yakın dostlarını arıyor. Ülkede ekonomi kötü, bir de seyircisini çok özlemiş Göktay. “Seyirci de sizi özledi. Hadi bu sezon çıkın sahneye de uzun alkışlar yankılansın kara tahta sahnede” diyorum. Sigara yakıyor. Doktoru günde bir sigaraya izin vermiş. Sağlık önemli diyorum. Cevap: “Seneler sonra ünlü Fransız aktör Jean-Marie Winling Komedi Fransez (Comdie Française) de 86 yaşındayken bir oyun oynuyor. Öyle bir oyunki hareketli, tırabzandan kayıyor, ikinci kattan aşağı iniyor, takla atıyor falan filan böyle… Gazeteciler soruyorlar ‘Ormanda mı koşuyorsunuz, havuç mu yiyorsunuz, nedir bu yaştaki enerji, performansın sırrı?’ diye. ‘Yok diyor; puro mu içiyorum, viskim de var, koşmuyorum, havuç falan da yemiyorum.’ Nedir diyorlar bize bir tüyo verir misiniz? ‘Yazıhanemde bir kütüphanem, köşem var, oraya bir yazı yapıştırdım. ‘Mösyö Marie bu dünyada değiştiremeyeceğin şeyler için üzülme.”

– “Lüküs Hayat”ı dört, “Cibali Karakolu”nu üç, “Hisse-i Şayia”yı üç kez seyrettim. Sizin oyunlarınız uzun sürüyor ve her seyrettiğimde sizin replikler güncelleniyor.

“Cibali Karakolu”, Darülbedayinin 100. yılı münasebetiyle kuruldu. Erhan Yazıcıoğlu onu koyalım dedi. Lüküs Hayat bitmişti zaten benim rahatsızlığımdan dolayı. Sonra Hisse-i Şayia, 1916 yılında Bedia Muvahhit ve Vasfi Rıza Zobu başrollerde oynuyordu. 2016’da Süha Uygur, ‘Zihni abi, Hisse-i Şayia yapalım, oyunun 100.yılı” dedi ve sahneye koyduk. Pandemiye kadar, o da devam etti. Dolu gitti. Bir aylık bileti yarım saate bitiyordu. Ayıptır söylemesi, benim, beni seven seyircilerim var. Bana bir oyun aranıyor. Bende şimdiye kadar hep tabldot yedim Türk Tiyatrosu’nda, hiç alakart seçme imkânım olmadı, bana ne verdilerse oynadım. Bir tek Mehmet Ulusoy vakası vardır hayatımda.

“Hisse-i Şayia”da, Hikmet, elli senelik arkadaşım, göz göze oynadığımız zaman biraz sonra ne diyeceğini ve ne düşündüğünü anlayacağım bir alışveriş vardır, Hikmet Körmükçü, fevkalade bir oyuncu ve arkadaşım. İdolüm, taptığım bir adamın-nur içinde yatsın- Hazım Körmükçü’nün torunu.

Şimdilik o donmuş duruyor. Dramaturglar bana bir oyun arıyorlar. Fazla kalabalık olmasın, tadımla oynayalım. Seyircimi özledim.

Söyleşinin tamamını okumak için tıklayınız.

Paylaş.

Yanıtla