Ophelia’ya Postmodern Bir Bakış: Ophelia-Hamlet Complex

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Emrah Akbaş’ın Ara Sahne’nin ilk uzun soluklu projesi Ophelia-Hamlet Complex’in yönetmeni, oyunucusu ve uyarlayanı Esra Tarhan’la gerçekleştirdiği ve Aposto‘da yayımlanan söyleşisinin bir bölümünü okurlarımızla paylaşıyoruz.)

William Shakespeare’in en fazla sahnelenen, hakkında en fazla yazı yazılan oyunu Hamlet ve oyunun kadın karakteri Ophelia’yı postmodern bir bakış açısıyla izlemeye ne dersiniz? Finalinde Ophelia’nın modern bir kadın temsiline dönüştüğü oyun Ara Sahne’nin ilk uzun soluklu projesi. Ophelia-Hamlet Complex’i hem yönetmeni hem uyarlayanı hem de oyuncusu Esra Tarhan’la konuştuk.

Sizin de kurucuları arasında olduğunuz Ara Sahne ilk sezonunu açtı. Bağımsız tiyatroların zor dönemler yaşadığı bir süreçte böyle bir sahne açarak destek olmanız çok kıymetli. Ara Sahne’nin ilk uzun soluklu projesi Ophelia-Hamlet Complex oyunu oldu. Bize biraz bu oyundan bahseder misiniz? Ne anlatıyor oyun?

Ophelia-Hamlet Complex, William Shakespeare’in en ünlü eserlerinden Hamlet’teki Ophelia karakterinin otopsi raporudur diyebiliriz. Ophelia’nın hikayesini, Alman yazar ve yönetmen Heiner Müller’in post-modern metni olan Hamlet Makinesi katkısıyla ve rejideki performatif buluşlarla anlatıyor oyun. Tarihsel başarısızlıkların, kokuşmuş Danimarka’nın ve ahlaki çöküntünün tam üstünde bir Hamlet karşılar bizi. Ve bu sırada göl, akıntıyla salınamayacak kadar ağır, dipte kalamayacak kadar hafif Ophelia’yı kusar. Oyun, anımsama kipi üzerine kurulu.

Tom Stoppard’ın Rosencrantz ve Guildenstern Öldüler oyununu bilirsiniz. Okuduğumda çok etkilenmiştim. Böyle büyük ve güçlü bir eserin içine iki yan karakter üzerinden sızan oyunun absürd aktarımı çok zekice. Ben de böylelikle Ophelia üzerine düşünmeye başlamıştım. Ve merceği onun hikayesine/sendromuna tutunca da kadın derdi anlatmaya talip olmuş oluyorsunuz çoktan. Mezarcılar sahnesindeki diyalogda Ophelia’nın ölümünden bahseder ve şunu tartışırlar. “‘Kendi isteğiyle’ öldüğü hâlde Hıristiyan adetlerine göre mi gömülecek?” Ve Kraliçe’nin Ophelia’nın ölümünü anlattığı o romantik tiradı kafamı karıştırdı. Ölüm bu kadar narin resmedilemezdi ve Ophelia da böyle ölmedi. İşte böyle bir motivasyonla kolları sıvadım ve uyarlamaya başladım.

Ophelia sizin tez konunuz. Yıllar sonra tekrar aynı karakteri biraz daha geliştirip sahnelediğinizde geçmiş dönemki performans ve dramaturjiyle karşılaştırdığınızda nasıl bir gözleminiz oldu?

Evet. Ben Dil-Tarih mezunuyum. Bizi okulda çok iyi bir teorik eğitimden geçirdiler. Seçmeli reji derslerimiz vardı. Hiçbir zaman oyuncu oynasın yeter, diye yaklaşmadılar. Işık tasarımı, dekor tasarımı, dramaturji, reji her alanda hakim olmamız bekleniyordu. Tez danışmanım Beliz Güçbilmez beni bu noktada çok cesaretlendirmişti. Ancak tez daha zip bir şey hem süre açısından öyle hem de daha öze indirgeyerek yaptığınız bir şey. Ara Sahne’deki uyarlamamda Hamlet’i biraz daha anlatıcı formunda kullandığım bölümler oldu. Ve onun “kompleks”ini de işlemek istedim. Benim için çember şimdi kapandı açıkçası.

Shakespeare’in Hamlet’i dışında Heiner Müller’in Hamlet Makinesi’nden de yola çıktınız. Hamlet Makinesi devrimden diktatörlere, kadınlara uygulanan baskıdan daha birçok farklı noktaya değinen bir metin. Nasıl bir hazırlanma süreci geçirdiniz? Nelerden yararlandınız bu iki eseri birleştirirken?

Hamlet Makinesi’nden okul zamanı çok etkilenmiştim. Ophelia için yazdığı bölümler fazlasıyla sertti. Ben uyarlamayı yaparken söylenen ile eylenen arasındaki farka ışık tutma denemeleri yapıyordum. Bu sırada patchwork yapar gibi, Müller cümlelerini koyup öyle bakmaya başladım ve bu durum rejinin konseptine yardımcı oldu. Hem soyutlamaya doğru bir yol açıldı, hem de istediğim üzere, işin şekli fiziksel tiyatroya benzemeye başladı. Hamlet ve Ophelia’yla ilgili yazılan onlarca tez okudum, yüzlerce resim-illüstrasyon inceledim, yine onlarca müzik eseri dinledim. Süreyya Karacabey’in çalışmalarından faydalandım.

Shakespeare metinlerinin klasikleşmiş tarzlarının dışında postmodern bir oyun sahneliyorsunuz. Bunu biraz konuşmak isterim, neden böyle bir tarz tercih ettiniz? Anlaşılabilirlik açısından riskli değil mi?

Bence Shakespeare’i klasikleşmiş hâlleriyle yönetmenin kimseye bir faydası yok artık. Mesela Şatonun Altında hem biçimsel anlamda hem de hikayeyi iletmeyi tercih ettikleri yol bakımından şahane değil mi? Anlaşılabilirlik konusunda fazla endişeli yaklaşıyormuşuz gibi geliyor bana. Hayat değişiyor, teknoloji gelişiyor, söylemler değişiyor. Sanat da sürekli yeni bir dil arama eğiliminde. Ben seyircinin bu dili okuma niyetinde olduğunu görebiliyorum açıkçası dönüşlerden.

Devamı için tıklayın.

Paylaş.

Yanıtla