“Yaşayabilmek Uğruna Devlet Tarafından Pandemide Perde Açmak Zorunda Bırakılıyoruz”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

(Tiyatro Dergisi’nden Yavuz Pak’ın 3 Ekim’de Bugünkü Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yürütme Kurulu üyesi ve İzmir Tiyatro Kalemi’nden Yazar/Yönetmen Kamer Yıldız Ok ile yaptığı röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.)

Dünyayı sarsan koronavirüs salgını 11 Mart itibarıyla “resmen” ülkemize de giriş yaparak ekonomiden toplumsal yaşama, politikadan sanata yaşamın tüm alanlarını sarstı. Seyirci ve sahnelenen oyun sayılarının ivmelendiği bir sezonunun bitimine daha aylar varken, salgın nedeniyle birdenbire tiyatrolar kapandı; tiyatrocular da seyircileriyle birlikte evlerine kapanarak ne zaman biteceği bilinmeyen bir karabasanın içinde buldular kendilerini. Pandeminin başlamasıyla “ilk kapatılan” mekanlardan olan tiyatrolar, 1 Temmuz itibarıyla açılmasına “en son” izin verilen mekanlar oldu. Tabii açılabilenler için… Zira pandemi sürecinde, zaten pek çok ekonomik sıkıntı yaşayan bağımsız tiyatrolar “yok olma” tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Pandeminin başlangıcından bu yana geçen altı ayı aşkın sürede, tiyatrolar örgütlendikleri farklı oluşumlar üzerinden sorunlarına çözüm bulmaya çalıştılar. Ancak, tiyatroların yaşam savaşı verdikleri sorunların büyüklüğü ile kıyaslandığında, son derece küçük kalan bir kaç “cılız” destek ve “yetersiz” bazı düzenlemenin dışında, tiyatroların en acil ve somut taleplerine dahi kulak tıkandı, yüzlerce tiyatro ve binlerce tiyatrocu kaderleriyle başbaşa bırakıldı. Nitekim, sezonun başladığı bugünlerde sahnelerin kapanma haberleri de gelmeye başladı…

Tiyatro… Tiyatro… Dergisi olarak, tiyatroların yaşadığı sorunları yansıtmak ve tiyatrocuların bu sorunlar ve çözüm önerileriyle ilgili görüşlerini kamuoyu ile paylaşmak amacıyla, pandemi sürecinde Türkiye’nin yedi bölgesinde ve hemen her şehrinde tiyatroların bir araya gelerek örgütlendiği “Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi”nin farklı şehirlerdeki temsilcileriyle konuştuk.

*****

Bugünkü konuğumuz,  Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi Yürütme Kurulu üyesi ve İzmir Tiyatro Kalemi’nden Yazar/Yönetmen Kamer Yıldız Ok…

Yavuz Pak: Pandemi sürecinde alınan tedbirler kapsamında ilk kapatılan ve son açılan kurumlar tiyatrolar oldu. Bulunduğunuz bölgede, bağımsız tiyatrolar pandemi sürecinden nasıl etkilendi? 1 Temmuz’da resmen açılan tiyatrolar faaliyete geçebildiler mi? Sürecin olumsuz etkilerini telafi etmek için bölgenizde ne tür çalışmalar yürütülüyor? 2020-21 sezonu için beklentileriniz ne yönde?

Kamer Yıldız Ok: İlk kapatılan ve aslında ne 1 Temmuz’da ne de şimdi açılamayan tiyatrolar! Tüm dünyada sağlığı tehdit eden olağanüstü durum yaşanırken, bizler ilk kapatılanlar olduğumuzdan evlerimizde mecbur kalanlar arasındaydık; gidecek bir tiyatromuz, bizleri bekleyen seyircilerimiz zaten yoktu. Çalışmak zorunda kalanlarımız ile istese de mesleğini icra edemeyen bizler, bir kaosun ortasında bırakıldık. Hala daha bu sürmekte… Pandemi başladığında ayırt edilmeksizin uygulanması gereken kısıtlama ne yazık ki meslek gruplarına yönelik yapıldığından şu an geldiğimiz durum, hiç açılamayan sahnelerimizin kapalı kalmasına ve daha da kalacağına işaret ediyor. Resmen faaliyete bağımsız tiyatrolar olarak geçemedik, geçemiyoruz da! Yaklaşık yedi aydır hiçbir kurum ya da kuruluşun bizleri görmeme hali, bizlere bu kısıtlılıkta perde açmaktan, daha doğrusu açmaya çalışmaktan başka çare bırakmıyor. Bulunduğumuz bölgede yerel yönetimlerden sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi nitelik ve nicelik ayırt etmeksizin pandemi başında “Sofita İzmir” projesiyle ufak bir destekte bulundu bizlere… Şu an gelinen noktada ise çözüm sadece yerelde değil tümden belediyeler birliğine ve bakanlıklara bağımsız tiyatroların geldiği hali fark ettirmekte! Sürecin tüm tükenmişliğimizle bizleri 2020-21 sezonunda; hiçbir geliri olmayan özel/bağımsız/ödeneksiz tiyatrolar olarak; azaltılmış koltuk, sağlanabilirse hijyen koşulları ile perde açmaya zorlaması ise ayrı muamma… Bizler bağımsız tiyatro sahnelerinde giderlerimizi bile karşılamayacak bedellerle bir şekilde sahnede olacağız. Çünkü sahneli bağımsız tiyatrolar ayakta kalamazsa, zaten önünde sonunda oynayacağımız sahnelerimizi de yitirmiş olacağız. Tek beklentimiz önce bağımsız sahnelerimizin bu süreçte dayanması, sonra da biz sahnesi olmayan bağımsız tiyatroların da dayanışarak ayakta kalabilmesi…

Yavuz Pak: Özellikle 1980 darbesi sonrası örgütlü toplum olma vasfını yitirmiş bir ülkede, öteden beri güçlü ve kalıcı örgütsel yapılar inşa edemeyen sanat ve tiyatro camiası, pandemi sürecinin zorlu ve kaygılı koşullarında ortaya çıkan farklı oluşumlar üzerinden bu eksikliğini giderebilecek mi? Sizce, pandemi süreci bağımsız tiyatrolar ve tiyatrocular için, asgari müştereklerde buluşmayı ve mesleki dayanışmayı yükselterek sorunlarının çözümü için bir örgütlü bir mücadele vermenin önünü açabildi mi? Tiyatroda mesleki birlik hala uzak bir hayal mi?

Kamer Yıldız Ok: 1980 darbesi, 12 Eylül bu ülkenin yüz karası bir sürecinin de başlangıcı… Türkiye siyasetinin yeniden yapılandırıldığı bir dönem. Yaklaşık 9 yıl süren yasaklar döneminde yitirilen şey, hem örgütlü bir toplum olma vasfı hem de korku egemenliğinin tümden zihinleri ele geçirdiği bir politika. Böylesi bir dönemde sahneye çıkabilmek uğruna vesika almak zorunda kalan kadınları düşündüğümüz de sahne sanatının da ehemmiyeti, bizlerin hala taşıması gereken bir ağır yük. Tam da buradan hareketle omuzlarımızdaki darbelerin gölgesiyle tiyatro camiası olarak pandemide birleşmek, her ne kadar ironik olsa da büyük bir eksikliği de bir nevi giderebildi; birbirimizden haberdar olma halini… Neredeyse 1949 yılında “Devlet Tiyatrosu ve Operası’nın Kuruluş Yasası” olarak tanımlanmış olan ödenekli tiyatroların dışında, bağımsız/özel/ödeneksiz tiyatroları kapsayan ve tanıyan herhangi bir yasada adımız yok. Bu da ayakta kalma gailesiyle birbirinden uzaklaşmış bizlerin bir arada kalmasının önündeki en büyük engel. Dayanışmalar bölgesel ve ayrıkken şimdi ise daha yakınlaştırıcı ve ortak söylemler içeriyor. Öncelikle Tiyatromuz Yaşasın imza kampanyası bizleri birbirimize haberdar etti; inisiyatife dönüşüm süreci de bizlerin devlet tarafından yok sayılmasının itirazını getirdi. Yurt bazında başlayan örgütlenme süreci, bizleri kentler bazında da örgütlenmeye, dayanışmaya itti. Hepimiz aynı şeyi söyleyebildik “Tiyatromuz Yaşasın”.  Tiyatrolarımızı yaşatma gayreti; her ne kadar birbirimizden farklı tiyatro biçemlerinin, işleyişlerinin içinde olsak da, mesleki dayanışmayı arttırarak daha da bizleri yakınlaştırıyor. İzmir Bağımsız Tiyatrolar İnisiyatifi de tam da dile getirdiğiniz hayal olan bir mesleki birliği oluşturmak için bir dayanışma çabasıdır. Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi olarak bağımsız tiyatroların ortaklaşmış sesleri bir araya getirebildiği sürece de yurt çapında kapsayıcılığını sürdürebilecektir.

Yavuz Pak: Modern tiyatronun kurulduğu günden beri, özellikle toplumsal dönüşüm süreçlerinde dolaysız bir ideolojik/politik araçsallaştırma sürecine tabi tutulduğu ve hala bir kültür sanat politikasının olmadığı bu coğrafyada, tiyatro örgütlenmelerinin pandemi sürecinde geçen altı ay boyunca dile getirdikleri kısa ve orta vadeli talepleri, bir kaç küçük düzenleme dışında, yaşam mücadelesi ve tiyatroların ve tiyatrocuların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak kaldı. Büyük çoğunluğu perde açamayacak durumda olan tiyatroların böyle bir felaket döneminde devlet kapısından eli boş dönmelerini nasıl açıklarsınız? Bu süreç devlet-tiyatro ilişkisinde bir değişim yaratabilir mi?

Kamer Yıldız Ok: Modern tiyatroya gelene dek tiyatronun ayrıldığı evreler; anayasal ve siyasi değişikliklerle beraber, her daim mücadele vermek zorunda kalan tiyatrocuları da yaratıyor. Modern tiyatronun başlangıcıyla da tiyatrolar içinde bir nevi çare arayışları başlıyor aslında. Halkevleri, köy enstitüleri, sanat okullarının varlığı ve sonunda ödenekli tiyatroların açılması… Çağ yazarlarını da yaratıyor. Devlet ve ideolojisini tiyatro eserleri üzerinden düşündüğümüzde, yazarlar o dönemlerine de ayna tutuyor. Bizler de bu dönemin yazarları olarak ne yazıyoruz, ne oynuyoruz, büyük bir sorumluluk; tabi ki her dönem de olduğu gibi… Devlet-Tiyatro ilişkisinde bağımsız tiyatrolar, 70’lerin başından beri süre gelen ticari ve sanatsal tiyatrolar ayrımını bu dönem ortadan kaldırmayı başardılar kanımca! Çünkü ne ticari ne de sanatsal özel/bağımsız tiyatrolar mesleğini mücbir sebeple sürdürememesinin karşılığını devletten alamıyor. Çünkü devlet bizleri, yani bağımsız tiyatroları görmüyor! Çünkü bizlerin bir yasası, kabulü yok! Sadece yılda bir kez verilen seçili tiyatrolara devlet desteği var! 1982 yılından beri özel tiyatrolara ayrılan bütçelerle bir nevi bazı tiyatrolar ayakta kalabilmeyi sürdürebiliyor; peki ya borcu olduğu için bu yıl desteğe başvuramayan özel tiyatrolar ne yapacak? Başvuran ve ödenek alamayan tiyatrolar peki? Özel tiyatrolar, ticari işletme kimliğinden sıyrılıp sanat üreticileri olarak kabul görmediği sürece de, bu topyekûn tiyatro-devlet ilişkisi sorunlu ilişkisini sürdürecektir. Değişim ancak yasayla olabilir. Yoksa bizler hem kendi ödenekli tiyatro emekçileri meslektaşlarımız tarafından hem de devlet tarafından sağlık koşullarını ihlal edenler ilan edileceğiz. Yoksa; pandemi koşullarında sağlıkları riske edilerek ödenekli tiyatrolarda sahneye çıkmak zorunda bırakılanlarla, yakında zaten çıkacak bağımsız bir sahnesi kalamayacak bizlerin derdinin aynı olabilmesi için, devlet tarafından koşulların eşitlenmesi, yakınlaştırılması gerekmektedir.

Yavuz Pak: Tarihsel olarak oyuncu ve seyirciden müteşekkil tiyatro, Antik Yunan’dan beri devletin farklı biçimlerde müdahalesi ile karşı karşıya. Kendisi bir devlet organı olmayan tiyatro, ısrarla talep ettiği kamusal kimliğini devlet ile değil, halkla, toplumla, seyirciyle ile kurabilir mi? Sizce pandemi süreci bu ilişkinin tesisi için bir imkan yaratabilir mi? Bu bağlamda, bulunduğunuz bölgedeki seyircilerinize vereceğiniz bir mesaj var mıdır?

Kamer Yıldız Ok: Tiyatro; insana dair ilginçlik ve inandırıcılık dengesinin aracı. Hal böyle olunca; çağlar boyunca müdahale edilen şey insanın ta kendisi; özgürlüğü, egemenliği, fikri… Devletler kendi ideolojileri doğrultusunda halkı yönlendirmek gayesinde her daim. Sanatta halka ulaşmanın en pratik yolu… Sanatın canlı bir kolu tiyatroda bir nevi halkın yönlendirilmesindeki en güçlü aracılardan biri… Tıpkı 2000 tiyatro emekçisi ile başlayan imza kampanyasında yaklaşık 35.000 imzaya ulaşabilme sebebi halkın bağımsız tiyatroculara verdiği destekse, özel tiyatroların kamusal kimlik hak talebi de aydınlanmış ve yanımızda duran seyircilerle yani yine halkla, toplumla gerçekleşebilecektir. Söylendiği gibi tiyatro altın çağını yaşamıyordu; fakat kentler bazında özel tiyatrolar kabul gördüğü, izlendiği, tercih edildiği bir süreci yaşıyordu. Toplum özel tiyatroların varlığını onları seyretmeyi tercih ederek kamusallığını kabul ettiyse, devletin bizleri duymama, görmeme ihtimali de olmamalı demektir. Hele ki pandemi koşullarında seyircilerimizi düşünerek, bizlerin ilk söylemi; “1 Temmuz’da sağlığı hiçe sayarak perde açmıyoruz” olmuştu.  Şimdi ise, sağlığımızı hiçe sayarak, alternatif oyun sergileme arayışları sürdürerek, tiyatrolarımızı yaşatabilmek uğruna, hatta yaşayabilmek uğruna bu sefer devlet tarafından perde açmak zorunda bırakılıyoruz. 

Yavuz Pak: Yanıtlarınız için çok teşekkür ederiz Kamer Hanım.

Kamer Yıldız Ok: Ayrıntılı ve kapsamlı sorularınız için ben teşekkür ederim.

Tiyatro Dergisi

Paylaş.

Yanıtla