Antalyalılar, Nâzım Hikmet’i Fazıl Say ve Mehmet Aksoy ile Andı…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Antalya Büyükşehir Belediyesi ile Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Nâzım Hikmet’i (20 Kasım 1901 – 3 Haziran 1963) ölümünün 47. yılında Fazıl Say’ın bestelediği “Nâzım Oratoryosu”nun Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’ndaki icrası ve Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Nâzım Hikmet Hapiste” adını verdiği heykelinin Hıdırlık Kulesi yanındaki birinci miradorda, Karaalioğlu Parkı’nda açılışını yaparak andı. Ben, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın davetlisi olarak o gün orada, Antalya’daydım. Hiç zaman kaybetmeden, “Başarılamayanları Başaran Adam” Kadir Dursun’un organizasyonunda Edebiyat Eleştirmeni-Dramaturg Füsun Akatlı; Müzikolog Ahmet Say, Müzisyen Arif Sağ; Sinemacılar Şerif Gören, Tarık Akan, Arif Keskiner, Umur Bugay; Tiyatrocular Selçuk Yöntem, Işık Yenersu, Taner Barlas, Rutkay Aziz, Dilek Türker, Doğa Rutkay; Gazeteciler Hıfzı Topuz, Melih Aşık, Zeynep Oral, Mustafa Mutlu, Nuri Dikeç, Soner Yalçın ve Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un arasına daldım, katıldım, karıştım.

Heykelinin açılış günü, Mehmet Aksoy ile Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkan Yardımcısı Tarık Akan’ın birer işçi gibi çalışarak heykeli açılışa hazırlamaları özel olarak alkışlanmaya değer ve emekçi Nâzım’a pek yaraşır bir davranış biçimiydi. Diğer taraftan, yüzlerce Antalyalının katılımıyla gerçekleşen açılıştan sonra gördüm ki, heykelin kaidesinin bir yüzünde şairimizin “Türkiye İşçi Sınıfına Selam”, diğerindeyse “Kurtuluş Savaşı Destanı” şiirlerine yer verilmiştir ve şiirler heykelin mermer kaidesinden etek olup sanki kente akmaktadır.

Mehmet Aksoy, biliniz ki bu çalışmasında da figür ve mekan ilişkisini gene öne almış ve figüratif biçim, mekandaki hareketi içermekte. Mermer bloğun bir yüzünde demir parmaklıklar arasında hüzünlü, ama kararlı Nâzım silueti… Üzerinde: “Mesele esir düşmekte değil / Teslim olmamakta bütün mesele” dizeleri. Heykelin iletisi sert ve son derece net… Nâzım’ı başkalarıyla paylaşmak; bir direnç ya da kutlama, bir kutsama oluşturmak Aksoy’un amacı. Akışkanlık, bir yandan ileri barok biçem, öte yandan dingin ve sade nitelikle birleşiyor; çok yönlülük, çeşitlilik biçimin ekstremler arasında farklılaşmasına neden oluyor. “Nâzım Heykeli” olamazcasına gerçekçi. Gerçekçiliği, bir anlamda yaşam kadar zengin, yaşam kadar çeşitli, yaşam kadar perspektifli ve açık niteliklerinin sanki seçilmiş örneği gibi. Parmaklarından gene ışık akıtmış Mehmet Aksoy ve formu gene ışığa bezemiş.

“Nâzım Heykeli”nin açılışında Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Rutkay Aziz, Mehmet Aksoy, Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ile Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Berhan Şimşek konuştu. Rutkay Aziz, fevkalade “veciz” birkaç tümceyle kalabalığı etkilerken, Mustafa Akaydın Antalya’ya böylesine değerli bir eser kazandırmanın gerçek heyecanı içinde duygularını kısaca belirtti. Mehmet Aksoy, heykelin yapılış aşamasını özetin özeti olarak verdi. Gelgelelim eski sinema oyuncusu, şimdiki politikacı Berhan Şimşek, heykel açılış töreniyle seçim “sath-ı maili”ni ayırt edemedi. Tipik bir orta boy politikacı gibiydi. Sinirlerini aldırıp, siyaset adamı olmuşgillerde enerjinin çeneye vurmasının somut örneğini verdi. Dili damağına yapışıncaya dek konuştu da konuştu. Çiçeği burnunda Antalya Valisi Ahmet Altıparmak törende yoktu!

Akşam Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’na vardığımızda ve sahnenin soluna bir kürsü konulduğunu gördüğümde, Berhan Şimşek’in burada da algılama kapasitemi “işgal” edeceği korkusuna kapıldım. Yanımda oturan, Türkiye’nin kültür ve sanat gündemine Habertürk televizyon kanalına hazırladığı “Fihrist” programıyla katkıda bulunan Zeynep Konan da aynı tedirginliği duymuş olacak ki, yerinden fırladığı gibi kalabalığın arasına kendini attı ve sanırım bayılıp ayılma önlemi olarak su almaya gitti. Neyse ki Şimşek konuşmadı. Rutkay Aziz gene cımbızla seçilmiş özlü sözcüklerle süslenmiş fevkalade öz bir konuşmayla Nâzım’ı andı ve 86 yaşındaki delikanlı Gazeteci-Yazar Hıfzı Topuz’u mikrofona davet etti. Hıfzı Topuz, mikrofona gelir gelmez: “Faşizme geçit yok. Yaşasın dünya halkları, yaşasın devrimler ve barış,” diye bağırdı, ellerini omuzlarının üzerine kaldırıp yumruk yaparak salladı. Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran binlerce kişi sanattan yana tavrını koydu, Hıfzı Topuz ile birlikte faşizme, emperyalizme, kapitalizme lanet salgıladı. Başkan Akaydın ise böylesine güzel, unutulmayacak bir gün ve geceyi Antalyalılara armağan ettikleri için sanatçılara teşekkür etti: “İyi ki varsınız, iyi ki bizlerlesiniz. Çok yaşayın ve hep var olun,” demekle yetindi. Antalya Valisi Ahmet Altıparmak geceye de gelmedi!

Antalya Devlet Senfoni Orkestrası’nın 77, Kültür ve Turizm Bakanlığı Ankara Devlet Çoksesli Korosu’nun 63 üyesi yerlerini aldı. Piyanoda Fazıl Say, Şef İbrahim Yazıcı, Genco Erkal, Sertab Erener, Lirik Bariton Güvenç Dağüstün, Blok Flütte İrem Alpay, Glockenspiel’de (bir tür vurmalı çalgı) Elif Ceren Fitoz ve “Kız Çocuğu”nu seslendirecek olan Kansu Tanca… Şef yerini aldı, oratoryonun icrasına başlandı. Başlandı ve bir kez daha anlaşıldı ki, şair olarak “Nâzım Hikmet” atmosferinin yaratılması ve onun müzik aracılığıyla portresinin çizilmesi, şiirlerdeki ifade derinliğinin müzik diliyle iyi anlatılmasına bağlıdır. Şiirle müziği harmanlamaksa ancak bestecinin yüksek yeteneği ve yorumcuların içtenliğiyle yaratılabilir. Karma koro ve senfonik orkestra ifade olanaklarını kullanmazsa ya da kullanamazsa yaratım süreci çöker.

Yaratım süreci bu kere de çökmedi.

Gerçi orkestra içinde yaylılar, “sound” ve kalite barındırmakta yer yer zorlandı, ama (genel anlamda) akustik, saz, virtüözite, müzikal anlayış yerli yerindeydi. Eserin icrası ilerledikçe kimi yerlerde nezahetle duyurulan lirik hava, kimi yerde ses gürlüğüyle yansıtılan toksözlülük; Fazıl Say müziğinin esintisini arkasına almayı bilerek “Hiroşima” ve “Memleketim”i yorumlayan Sertab Erener’in incelikli sesi veee Nâzım şiirlerinin Genco Erkal tarafından olamazcasına duyarlılıkla dile getirilişi Nâzım’ın yoğun anlatım gücünü hiç kuşkum yok ki daha bir pekiştirdi. Nâzım’ın mısralarındaki iç ses ve yarım kafiye mayası müzik yoluyla da kendini eser boyunca belli etti.

Birbirine bağlı beş bölümden oluşan “özgür form” yapısındaki oratoryoda Fazıl Say, halk müziğimizin renklerinden de alabildiğine yararlanmıştı. Seslendiricilerin anlatım olanaklarının, şiirlerin içerdiği anlam akışına göre değişik derecelerde kullanılmış olması, örneğin Kansu Tanca’nın tek başına bütün saflığı ve doğallığıyla “Hiroşima” faciasını seslendirmesi, karma koro ve orkestranın görkemli ses gürlüğüyle yaşamın çoksesliliğini dile getirmesi bu kere de dinleyicinin ilgisini çekti, dikkatlerini lastik gibi gerdi.

“Nâzım Oratoryosu”nu sahnede ikinci kez dinliyordum. Evde dinlediklerimi saymadım, sayamadım elbette. Lirik, epik ve dramatik türlerin tümünü içinde barındırıyordu “Nâzım Oratoryosu”. Fazıl Say, mekansallığı bana göre disiplinler arası bir bağlamda ele almıştı. Bu kere bir kez daha anladım ki, mekansallık eksenini farklı disiplinlerde yakalamış, yakalarken birinin söylediği gibi (sahi kimdi o) Charles Ives’ın “2. Piyano Sonatı”nın dördüncü bölümünden falan hiç mi hiç etkilenmemişti. Fazıl Say’ın müziği kendiliğinden mekansaldı. Bir yandan zamansal bir gerçeklik taşıyor, diğer yandan mekansal sanatı ortaya çıkartıyordu. Fazıl Say, “Nâzım Oratoryosu”nda, enstrümanların her birini eş zamanlı iki ayrı ses kaynağı olarak, eş zamanlı var oluş olarak kullanıyordu. Eser tonal ve atonal tekniklerle donanımlıydı.

Kimin yönettiğini bilemediğim mükemmel koroyu, İbrahim Yazıcı ve orkestrasını (bileklerime kuvvet) uzun uzun alkışladım. Konser sonrası Ramada Otel’deki “Nâzım Oratoryosu” özel kokteylinde Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Akaydın’a ve Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Rutkay Aziz ile Yardımcısı Tarık Akan’a teşekkür babında sarıldım. Çocuk solistlerin sevecenlikle başlarını okşadım. Güvenç Dağüstün’ü kucakladım. Sertab Erener’i kutladım.

Fazıl Say ile Genco Erkal mı?

Onları gene pamuklara sarıp sarmaladım, yüreğimin başka bir derinliğine sakladım.

 evrensel

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla