“Kelimelerin Efendisi” LaBute’dan Zorla Güzellik – Kent Oyuncuları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Melih Anık

Polonius sorar: “Ne okuyorsunuz, efendimiz?” Hamlet : “Kelimeler kelimeler kelimeler” (Orhan Burian çevirisi) Shakespeare 16.yüzyılda vurgular kelimelerin gücünü.

Hamlet kararlıdır: “Tiyatroyu bir kapan gibi koyup önüne / Kralın vicdanını kıstıracağım içine” (Sabahattin Eyüboğlu çevirisi) Katil Kral, bir kelime ile kendini ele verir.

Söz ağızdan çıkınca sizin değildir artık. Hamlet’in cevapladığı Kral: “Bu cevabın benimle hiç ilişiği yok” deyince Hamlet: “Artık bana da ait değil” der. (OB Çevrisi)

Annesi ile konuşmaya giderken, Hamlet kendine telkin eder: “Onun kalbine sözlerim işlesin hançerim değil. Bu işte dilimle gönlüm birbirine yalancılık etsin… Sözlerim ne kadar hırpalarsa hırpalasın gönlüm bu sözlere mührünü basmayacaktır.” (OB çevirisi)

Bir dialoğu bitirir, bir katili ele verir kelimeler; vicdan sıkıştırılır kelimelerle; bir kanlı oyunun tetikçisi, itirafçısı olur kelimeler; kalbe işleyen kelimeler vardır, hançer kadar tesirli ; dil, gönlün yalancısı, sır ortağı olur bazen; gönül razı olmasa da söz hırpalar.

Neil LaBute’un Zorla Güzellik oyununu seyrettikten sonra aklımdan bunlar geçti. İnsan yine aynı insan ve 400 yıl geçse de tiyatro, kelimelerle kucaklıyor bizi, ne iyi!

Zorla Güzellik (Reasons To Be Pretty), 1963 doğumlu Amerikalı film yönetmeni, senaristi ve oyun yazarı Neil N. LaBute’un 2008 yılında Off-Broadway’de seyirci ile buluşan oyunu. Oyun 2009’da yeniden sahnelenmiş, çeşitli dallarda Tony Ödüllerine aday gösterilmiş ve toplamda yüzün üstünde performans yapmış. Darısı Kent Oyuncuları’nın başına.

Bu oyunun sahnelenmesi, hem cesareti hem de 50.yılını idrak eden Kent Oyuncuları’nın prensiplerini gösteriyor, iyi ki o prensipler var. Başkası elinde “yazık olacak” oyun onların elinde seyredilmeye değer bir gösteri haline geliyor. Yeni kuşak, “Kenter ekol”ünü yaşatıyor. Zorla Güzellik, tiyatro severin zevkle seyredeceği ama bir kısım seyirci için zor bir oyun. Bir anlamda seyircinin “tiyatro sınavı”. “Kelimelerin efendisi” LaBute yine şaşırtacak sizi.

Tv’de zaplarken önüme çıkan bir söyleşide (Skytürk) Defne Halman ve Engin Hepileri’yi izledim. Sunucu “zorla güzellik” olsun istiyordu sanki, en önce o kahkaha atıyor, oyuncuların anlattıklarından seyircinin “ağzını sulandıracak” bir şeyler yaratmaya kalkışıyordu. “Ah o yatak sahnesi” şaklabanlığına kızdım. İyi niyetli idi ama onun ağzını sulandırmaya çalıştığı seyirci bu oyunu sevmez. Bu oyunun seyircisinin çoğu da onu izlemiyordu muhtemelen. Sunucunun kaş, göz ile yaratmaya çalıştığı “zorlama sempati” karşısında Defne ve Engin’in kendilerini “zorlayarak” ona katılma çabalarından, anlatmaya çalıştıklarını anladım. (Defne ve Engin kadar terbiyeli ve dayanıklı olmazdım herhalde. Oyuncuları o hale “zorlayan” düzene de yazıklar olsun!)

Oyunun broşüründe “Yeni Komedi” yazılmış. Ben bu “komedi”nin seyirciye yönelik yazılmış olduğunu düşünüyorum. “Yeni” kelimesi “yeni yetmelerin” “yeni dünya”yı algılamasını anlatıyor belki de. Ya da yeni dünya algısına sahip olanlar da gelsin seyretsin demek istenmiş, kim bilir. Ama “kelime”nin tarihi çok eski.

LaBute’un anlattığı hayatları herkes biliyor; LaBute’un karakterleri uzaydan gelmedi, dünyalı; LaBute’un dialogları hepimizin dilinde yani hiçbir şey “yeni” değil ama üstü kapalı geçiştirdiğimiz, kendimize bile itiraf edemediğimiz, maskeli düşüncelerin, davranışların arkası, sırrı dökülmüş aynası çıkacak karşınıza. Tebessümünüz dudaklarınızda yarım kalacak, kendinizi göreceksiniz çünkü.

LaBute’un dili misantropik bulunmuş. Daha iyisini özleyen ama yaşananlara kahrederek güvensizlik, sevgisizlik, nefret, bıkmalardan keskinleşmiş bir söylem üzerine kurulu. Daha önce Şeylerin Şekli’nde de gördüğümüz karamsar, alaycı, dışarıdan bakarmış gibi yapıp ama tam onikiden vuran, içinde sürprizler taşıyan bir dil. Hatta oyun başında Şeylerin Şekli’nin dörtlüsünü görür gibi oluyorsunuz. Aynı oyunun yeni bir versiyonu mu derken LaBute yaşları birbirine benzeyen iki çiftten yeni bir öykü yaratıyor. Bu izlenim yanlış da sayılmaz. Zira Zorla Güzellik, Şeylerin Şekli, Şişman Domuz’dan sonra gelen ve fiziksel “takıntılara” değinen bir üçlemenin son oyunu.

LaBute’un kelimelerin gücünü kullanmada nasıl başarılı olduğu biliniyor, belki de bu onun tutkusu.. Oyun , tüm ilişkilerimizde doğru kelime seçimi, dinleme, anlama, anlatma üzerine bir deneme, önyargılarla yüzleşme. Bu arada kelimelerin içine yüklenmiş barutu patlatmak için uygun zaman ve yeri arama, karşımızdakini kelimelerle manipüle etme oyunlarını, ya da günahsız gibi görünen kelimelerin başkasının içine ya da taşı gediğine oturttuğunuzda nasıl birer bomba haline gelebileceğini de gösteriyor. Arkadaş için yapılan bir fedakârlığın nasıl bir vicdan azabına dönüştüğünü de görüyoruz. Yalanlar kelimelerle üretiliyor; özürler, kavgaya yol açan kışkırtmaların faili kelimeler. Ama kelimeler doğru yerde bir şey anlattığında huzurlu bir vicdanın da yaratıcısı. Ağızdan çok da düşünmeden çıkan bir sözün oluşturacağı “felâketin” boyutlarını anlamak için bu oyunu seyretmeli. Konuşmayı boş zamanlarda yapılan bir iş gibi yapıp yol açtığı sonuçları karşısında bocalayan insanların, düzeltmeye çalıştıkça karıştırmaları üzerine kurulu oyun. Konuşma, iç güdüsel olmaktan kontrol edici olmaya başlayınca eski alışkanlıklardan bir anda kurtulmak, sürüklenmeden kıyıya çıkmak hayli zor. LaBute sıradan gibi görünen dialoglarla olayı geliştiriyor. Gösteriyor sadece, çok bilmişlik yapmıyor. Kesin olan bir şey var ki LaBute iyi diyalog yazıyor.

“Sıradan…” Olayları başlatan bu kelime. “Sıradan bir güzellik”. İçinde kötülük, ima taşımayan, ama bir başkası için “güzel” demişken hemen arkasından kendi sevgilinizin güzelliğini anlatmak için o kelimeyi kullanırsanız başınıza ne gelir görürsünüz. Hayat böyle işte. Yerinde kullanılmamış bir kelimeden çıkıyor savaşlar! Erkeklerin kendi aralarındaki dostlukların, sırların paylaşıldığı sürece süreceği, iyilik yapmanın cezasız kalmayacağı, insan denen yaratığın kendini kontrol edememesine aslında “dokundurulan” kelimelerin neden olduğu, kelimeleriniz yetersizse, kaslarınızın “konuşacağı”, insanın dışa vurduklarının aslında kendisi ile hesaplaşması olduğu… Belki siz daha çoğunu bulursunuz oyunda. Zira sizi oluşturan kelime dünyası, bambaşka bir dünyayı açar önünüzde. Kelimeler başlatır kelimeler bitirir ilişkileri.

İnsan kelimelerin yarattığı bir yaratık. LaBute’un karakterleri de kullandıkları kelimelerle yaratılıyor. Tercüme (Aslı Salarvan) hakkını vermiş. Küfür, kuvvet, itidal, saflık ile yaratılmış karakterler. Onların dilleri değiştikçe karakterler değişiyor, oyun gelişiyor. Tersi de doğru. Yani karakterler değiştikçe dilleri de değişiyor.

Dekorda (Cem Yılmazer) yukardan inen digital saat, sade, basit ama kısa ve öz bir atmosfer algısını pekiştiriyor. Çok işlevsel. Bizim neslimiz için “digital”, otomatik, tam yerindelik, standart algısı ile akla gelirdi. Şimdiki nesiller için digital, elde taşınan sanal bir oyuncak. Başka isimlerle başka insan olma, kendini saklayarak başkasını gözleme oyunları oynamanın bir aracı. Giysileri tulum da olsa işçi olamamış ve sınıfsal algı ile açıklanamayacak bir nesil var şimdi. Digital dünya yeni bir insan yaratmakta. Onların bildiği savaş: siber; siperleri: değişen “İP”ler. Önemli olan: “görüntü”. LaBute bu insanların “sürüklenen” ilişkilerini insanca bir özellik ile düzeltiyor; sanal olmayan, doğru kullanıldığında dünyalar değiştirecek kelimelerin samimiyeti ile. Sahnede zamanın geçişi de bir uyarıdır kim bilir. Digital saat bu atmosfere çok da uygun!

Oyunun içsel yapısı nedeniyle ortada seyirciye yakın oynanması daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Sahne biraz öne çıkarılmış zaten. Neden sahneyi biraz daha genişletip içine seyirci alınıp sahnede oynanmıyor oyun? Sıcaklık oyuna çok şey katardı.

Defne Halman (Steph), Engin Hepileri (Greg), Aslıhan Gürbüz (Carly) ve Gökçer Genç’in (Kent) oyunculukları görülmeye ve takdire değer.

Oturun koltuğunuza , sırtınızı dayayın, bu çok güzel oynanan ve çok şey bulacağınız oyunu seyredin, çok şey beklemeden, sakin… Kelimelerin gücünü düşünün. Oyunu düşünürseniz bir şeyler değişecek hayatınızda. Zira bizi biz yapan: kelimeler , kelimeler, kelimeler… Cümle olmak için sırasını bekler kelimeler… Hançer olması ya da kadife gibi yumuşacık bir şefkatle okşaması da bizim dilimizde.

Melihanik.blogspot.com

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Melih Anık

1 Yorum

  1. elçin gürler Tarih:

    oyun eleştirileriniz yazar hakkında okuyuculara bilgi vermesi acısından oldukça etkileyici.Ama oyunculuk ve rejiden cok metinle ilgilenmenizde aynı ölçüte şaşırtıcı…

Yanıtla