Sanatta Hak İhlalleri – Mayıs 2020

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber / Sanat Meclisi’nin hazırladığı 2020 Mayıs Sanatta Hak İhlalleri Raporu’nu okuyucularımızla paylaşıyoruz:

Mart ayının ortasından bu yana sanatsal faaliyetler durmuş durumda. Ancak sanat alanı iktidarın ve gericiliğin hedefi olmaktan bir türlü kurtulamıyor. İşte Mayıs 2020’de sanat alanında yaşananlar:

  • CHP İstanbul Milletvekili Özgür Karabat, Cocid 19 nedeniyle işsiz kalan müzisyenler için yazılı soru önergesi verdi. Karabat, kapatılan lokanta, restoran, düğün salonu gibi mekanlarda çalışan müzisyenlerin ciddi bir mağduriyet yaşadığını, sosyal güvenceleri olmayan ve bu dönemde işsiz kalan müzisyenlerin isteğe bağlı sigorta şartlarını yerine getirdikleri halde neden işsizlik ödeneğinden yararlanamadıklarını ve bu konuda yasal bir düzenleme olup olmayacağını sordu.
  • Tiyatromuz Yaşasın Kolektifi, korona virüs salgını nedeniyle tiyatro emekçilerinin karşılaştığı sorunları dikkat çekmek için imza kampanyası başlattı. 2 bin imzanın yer aldığı talep metni; Haluk Bilginer, Ferhan Şensoy, Sumru Yavrucuk, Genco Erkal, Zuhal Olcay, Şevket Çoruh gibi sanatçılar; Ankara Sanat Tiyatrosu, Amed Şehir Tiyatrosu, Moda Sahnesi, Kumbaracı 50 gibi tiyatrolar tarafından oluşturuldu. Kolektif, Türkiye’deki tiyatro salonlarının tasfiye olmaması ve tiyatro emekçilerinin asgari ihtiyaçlarının karşılanması için devlet desteği istiyor. Salgının tiyatrocuların sanatsal faaliyetlerini sekteye uğrattığı ve büyük maddi kayıplara neden olduğu dikkat çekilen kolektifin açıklamasında  “Tiyatro sanatı maddi kayıplarına ‘rağmen’ devam edemez. Birçok tiyatro salgının doğurduğu ekonomik krizi atlatamayacak ve tiyatro toplulukları dağılacak, tiyatro emekçileri yaşamsal darbeler yiyecek, salonlar kapanacak, tiyatro sanatı iflasa sürüklenecektir. Tiyatrolar kamuya aittir, kamusaldır. Kamusal tiyatroya ayrılması gereken devlet ödenekleri vardır, bu ödenekler haktır. Böyle bir felaket sürecinde ‘devlet ve yerel yönetim ödenekli tiyatrolar’ ve ‘kamusal tiyatrolar’ arasında ayrım yapılamaz. Kaynaklar paylaşılmalıdır.” denildi. Tiyatromuz Yaşasın Kolektifi’nin talepleri arasında şu maddeler yer alıyor: Kamusal Tiyatrolar KDV, gelir vergisi, stopaj gibi vergilerden muaf tutulmalı, mevcut borçlarla ilgili düzenlemeler yapılmalıdır… Elektrik, doğal gaz, su gibi faturalar 2021 ocak ayına kadar dondurulmalıdır. Sonrası için de indirim uygulanabilecek bir düzenleme yapılmalıdır… 2021 ocak ayına kadar kamusal tiyatroların salon kiraları devlet tarafından karşılanmalıdır… Kamusal tiyatrolarda çalışan personellerin maaşları ve SGK primleri 2021 ocak ayına kadar devlet tarafından ödenmelidir, prim borçları ile ilgili düzenlemeler yapılmalıdır… Tiyatro sezonu sağlıklı biçimde başlayana dek, bildirinin başında unvanlarıyla andığımız tüm tiyatro emekçilerinin asgari yaşamsal koşulları bireysel maddi desteklerle sağlanmalıdır… Zaman kaybetmeden tiyatro yasası çıkarılmalıdır. Kamusal tiyatrolar ticarethane kimliğinden kurtarılıp kamusal hizmet üreten sanat kurumu statüsüne geçirilmelidir… Kültür Bakanlığı tarafından Özel Tiyatrolara Devlet Desteği olarak tanımlanan yönetmeliğin hüküm ve şartları günün ihtiyaçlarına uygun olarak acilen yeniden düzenlenmelidir.
  • HSK, İzmir Karşıyaka Hakimi Ayşe Sarısu Pehlivan hakkında inceleme başlattı. Pehlivan, ölüm orucuna son verdikten sonra yaşamını yitiren Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek için üzüntüsünü dile getirmiş, öncesinde de Gökçek’in yaşatılması için çağrı yapmıştı. A Haber, Sabah, Takvim gibi provokatif yayın organları ise Pehlivan’ı paylaşımları nedeniyle hedef göstermişti. Pehlivan, şunları dile getirdi: “Yaşam hakkının kutsallığı üzerinden insani bir paylaşım ve neticesinde bir grubun linç kampanyası ve yandaş medyanın desteğiyle DHKP-C seviciliğine kadar götürülen bir durum, anlaşılır gibi değil. HSK’nin davranışına üzülüyorum, toplumun geçirmiş olduğu yozlaşmasına üzülüyorum. Tam bu noktada herkesin bir araya gelme noktasındayız. Bu ülkeyi seven insanlar bu hamasi söylemleri yapan insanlar değil bunun için bedel ödeyen, insanlar barış içerisinde yaşasın diyen insanlar aslında. Yaşam hakkı kutsal deyip kendi anayasanıza sahip çıkıyorsanız ve oradaki bütün sorumlulukları hissederek bunu yapıyorsanız linç edilen HSK tarafından hakkında soruşturma başlatılan bir yargıç pozisyonuna sokuluyorsunuz”. Hakimler ve Savcılar Kurulu, Yargıçlar Sendikası Başkanı, Karşıyaka Hâkimi Ayşe Sarısu Pehlivan’ı görevden tedbiren uzaklaştırdı. 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Ayşe Sarısu Pehlivan, 1993 yılından beri ülkenin pek çok bölgesinde hukuk mahkemesi yargıcı olarak görev yapıyordu.
  • Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK), ölüm orucunun ardından hayatını kaybeden Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek için sosyal medya hesabından paylaşım yapan İzmir hâkimi Orhan Gazi Ertekin hakkında da ‘Terör Örgütü Propagandası Yapmak’ suçu kapsamında soruşturma başlattı. HSK, ayrıca soruşturma kapsamında İzmir Adliyesi’ne müfettiş gönderdi. Demokrat Yargı Derneği Eş Başkanı da olan Hâkim Orhan Gazi Ertekin, Facebook’taki hesabından Gökçek’in ölüm haberi üzerine şunları yazmıştı: “Bir Miligram Deneyindeki Denekler miyiz? Ölüm oruçları bir karabasan gibi çöktü üstümüze ve hepimiz bir biçimde başa çıkmaya çalışıyoruz. Yaşam ile ölümün sınırında düşünmeye ve davranmaya davet edildiğimiz böyle bir anda ikircikli davranışlar geliştirmeyecek bir toplum yoktur. Hayatımızın akışını bozan bir sorumluluk çağrısıdır bu çünkü ve hele de böyle bir dönemde üstesinden gelebilmek çok zordur. Huzursuzluk, şaşkınlık, kayıtsızlık, öfke, kin, nefret, hınç… Ölüm orucu tercihinde bulunanlara yönelik -İktidara karşı kayıtsızlık duygusuna eşlik eden- bir öfke oldukça yaygın. Bazılarımız bu öfkeyi genel bir kayıtsızlığa dönüştürmeyi, bazılarımız ertelemeyi bazılarımız ise bir nefret ve hınca dönüştürmeyi tercih ediyor. Acıyla, öfkeyle, sorumluluk çağrısı ile başa çıkma biçimlerimiz bunlar… Yas biçimlerimiz… Çaresizliğimize eşlik eden… Herkesi suçlamak, kendini suçlamak-dövünmek ve bir topluluğu suçlamak çabucak bulduğumuz teskin olma yollarımız… Bunlarsız çok istediğimiz “normal”e dönemiyoruz… Aslında ölümü bilmiyoruz galiba ve hiç bilemeyeceğiz. Yaşam ve ölümü ve her ikisinin kopmaz bağını dert eden bir felsefi sorgulama birikimimiz de yok. Çok fazla geldi bu bize. Hiç davet edilmemeliydik galiba… Bir Milgram deneyindeki denekleriz sanki… Başa çıkamadığımız bir durum olduğu apaçık… Ben kendi payıma başa çıkamadığımı kabul ediyorum”. Hâkim Orhan Gazi Ertekin’in yine sosyal medya hesabı üzerinden 5 Mayıs’ta İbrahim Gökçek’in büyük bir resminin de bulunduğu ölüm orucuna ara vermesine ilişkin haberi paylaşarak “Oh Allah’ım! Yüreğimiz avucumuzda kulağımız kapıdaydı günlerdir” paylaşımında bulundu. Ertekin, hakkında çıkan haberlere bir de tepki göstererek ‘Bir insanın ölümden kurtulmasına üzülmemizi mi bekliyorsunuz siz? Ya da bir ölüme sevinmemiz mi isteniyor bizden? Utanmazlık işte…’ ifadelerini paylaştı. HSK’nın İzmir hakimi Ertekin’in paylaşımlarının ardından harekete geçerek soruşturma başlattığı ortaya çıktı. Hâkimler ve Savcılar Kurulu Orhan Gazi Ertekin hakkında ‘terör örgütü propagandası’ suçu kapsamında başlattığı soruşturma kapsamında bir de müfettiş gönderdi.
  • Pandemi tedbirleri kapsamında haftalardır sosyal mesafenin korunması gerektiği uyarıları yapılırken ve her türlü sportif, kültürel, sanatsal faaliyetlere sınırlandırma getirilmişken Antalya Opera ve Balesi’nin Cumhurbaşkanlığı görevlendirmesiyle bir konser vereceği ortaya çıktı. Konuyla ilgili soru önergesi veren CHP Antalya Milletvekili Aydın Özer “Sanatçıların hayatı neden riske edilmiştir?” diye sordu. Özer’in soru önergesinde yer alan iddialar şöyle: Herhangi bir provanın olmayacağı konserin televizyon çekimleri yapılarak bayramın ilk günü bir TV kanalında yayınlanacaktır… Konser sırasında sanatçıların müzikleri icra ederken birbirlerinden en az 1 metre mesafede oturmaları mümkün olmayacağı için riskli bir durum oluşacaktır… Sosyal mesafe kurallarına uyulamayacağı itirazlarına “Maskelerinizi takar çalarsınız” yanıtı alındığı söylenmektedir… Pandemi nedeniyle turneye gitmek istemeyenler maaş kesintisi ve sözleşme yenilenmemesi tehdidine maruz bırakılmıştır… Ayrıca sosyal medyada konsere ilişkin negatif paylaşımlarda bulunulması halinde de soruşturma ile karşı karşıya kalınacağı ifade edilmiştir. CHP’li Özer’in yönelttiği sorular ise şöyle: 1-) Cumhurbaşkanlığı tarafından, pandemi sürecinde olunmasına karşın, sanatçıların hayatını riske atmayı göze alarak böyle bir konser görevlendirmesi yapıldığı doğru mudur? Yapıldıysa bunun nedeni nedir? Sanatçıların hayatı neden riske edilmiştir? 2-) Antalya Opera ve Balesi’nin konser için Pamukkale’ye gideceği doğru mudur? Bu konserin planlaması kim tarafından yapılmıştır? 3-) Bayramda televizyondan yayınlanacak olan ve Antalya topluluğu tarafından verilmesi planlanan bir konserin çekimleri için neden Antalya tercih edilmemiştir? Neden 304 kilometre uzaklıktaki Pamukkale seçilmiştir? 4-) Söz konusu konser, korona virüs nedeniyle sıkıntılı günler geçiren halkın psikolojisini olumlamak için bir bayram hediyesi olarak sunulmak istendiyse bile, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın arşivinde başka bir konser görüntüsü yok mudur? 5-) Söz konusu konser için öncelikle İzmir Opera ve Balesi’yle görüşüldüğü sonrasında ise genç bir kadrosu olduğu bilinen Antalya topluluğunun görevlendirildiği doğru mudur? Neden Antalya topluluğu seçilmiştir? 6-) Pamukkale’ye gitmek istemeyenlerin maaştan kesinti ve sözleşme yenilememeyle tehdit edildiği, konserle ilgili sosyal medyada negatif paylaşım yapılması halinde ise soruşturma açılacağının ifade edildiği doğru mudur? 7-) Sanatçılara “Maskelerinizi takar çalarsınız” denildiği doğru mudur? Bu yeterli bir pandemi tedbiri midir? Nefesli çalgıları çalan sanatçılar için ne düşünülmektedir? 😎 80 kişinin aralarına en az 1 metrelik sosyal mesafeyi koymaları mümkün olmazsa, sanatçılar için bir risk söz konusu değil midir? 9-) Bilim Kurulu pandemi tedbirleri arasında sosyal mesafenin altını özellikle çizmesine karşın bir konser için sanatçıların hayatı neden riske atılmaktadır? 10-) Bu konser programı sürecinde birine virüs bulaşırsa bundan kim sorumlu olacaktır? 11-) Görevlendirme ile Pamukkale konserine çıkacak olan Antalya Opera ve Balesi topluluğu gibi, solist olarak çıkacak sanatçı ve aynı zamanda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü olan Murat Karahan’a da mı görevlendirme yapılmıştır?
  • Kültür Sanat Sen, DOB Genel Müdürünü istifaya davet etti. “Pandemi süreci ve bilinmezliğinde, ülkemiz birçok sorunla başa çıkmaya çalışırken, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan, 80 kişilik bir kadroyla, Antalya Devlet Opera ve Balesi Orkestra Sanatçıları eşliğinde Hierapolis Antik Tiyatrosunda Ramazan Bayramında TV’ lerden yayınlanmak üzere, 14 Mayıs 2020 günü bir TSM konseri gerçekleştirecektir. Bu konserin gündem olması ve Covid 19 nedeniyle çalışanların sağlığını ve can güvenliğini tehlikeye atması bakımından kabul edilemez. Bu proje için hangi firmayla anlaşılmıştır? Ne kadar bütçe harcanacak, Bu bütçe nereden sağlanacak, Genel Müdür Murat Karahan’ın görevlendirmesi var mıdır ve ne kadar ücret alacaktır? Söz konusu projede yer alan tüm sanatçıların genellikle tek veya birkaç kişi yer alması karşısında, DOB Genel Müdürü neden bu konserde yaklaşık 50 kişilik bir orkestra, teknik ekiple birlikte 80 kişi ile yer almaktadır? Hem hiyerarşik olarak, hem orkestranın bu projede yer alması, hem de Hierapolis Antik Tiyatrosunun bu etkinliğe tarihi eser niteliğiyle yer verilip verilemeyeceği yönünden Kültür ve Turizm Bakanlığından bu proje için onay alınmış mıdır? Orkestranın kendi özgün şartlarının oluşmadığı, kendi orkestralarının şefi olmaksızın Antalya Devlet Senfoni Orkestrası şefi ile, hiç provasız, iki saat maskeyle, kendi branşının tekniğine tamamen ters, bir sanat alanında nefesli enstrümanlarınsa, maskeyle çalınamayacağı ve yeterli fiziki mesafenin korunamayacağı göz önüne alınırsa, bu performans sanatsal olabilir mi? Neden Antalya’da birçok çekim yapılabilecek mekân bulunurken, 300 km. uzaklıktaki Hierapolis de ısrar edilmiştir? Arşivlerimizde onca profesyonel kayıt varken neden bu kadar tehlikeye girilmektedir? Bu Konser için neden salgının bitmesi beklenmemiştir? Sonuç itibariyle; Bütün bu olanlar, liyakatsiz ve sorumsuz bir yönetimin göstergesi olup, DOB gibi önemli bir kuruma katkı sağlayabilmek şöyle dursun, keyfi yönetimi ile Kurumu ve tüm çalışan sanat emekçilerini kendi solist kariyerine, yol yapmaktadır. Kendi kariyer ve koltuğu uğruna başka hiçbir şeyi umursamayan Genel Müdür istifa etmelidir. Covid 19 nedeniyle Antalya DOB binasının bile etrafı kırmızı geçiş yasağı şeritlerle kapalı iken, bu akıl almaz sorumsuzluk üzerine olabilecek her türlü olumsuzluktan birinci derecede sorumludur. Hiçbir yetkilinin dur demediği bu gayri insani durum için, ‘biz söylemiş uyarmıştık’ dememeyi, sendikamız adına haksız çıkmayı ve bu sanatçı kardeşlerimizin evlerine ailelerine sağlıklı bir şekilde dönmelerini diliyoruz”.
  • Ülkede iş kazaları yoğun bir biçimde sürerken reklam filmi setlerinde çalışanlara başlarına gelebilecek kazalardan yapımcıyı sorumlu tutmayacaklarına dair bir muvafakatname imzalatılmaya başlandı. Film sektörü çalışanları ve Sinema Televizyon Sendikası olmak üzere toplam 8 kuruluş bu uygulamayı protesto eden bir bildiriyi imzaladı.
  • Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından iki yıl önce yapılan Boğaçayı Rekreasyon Alanı içerisindeki çocuk oyun alanına, el ele tutuşmuş 7 çocuk heykeli konuldu.  Ziyaretçilerin fotoğraflar çektirdiği heykellere aradan geçen kısa sürede zarar verildi. Yedi heykelden ikisi kimliği belirsiz kişiler tarafından tamamen yerinden söküldü. Kalan beşheykelin ise kiminin parmakları, kiminin kolları kırıldı. Sökülen heykellerden birinin ise bacak kısmı alanda kaldı.
  • Hevsel Bahçeleri, Almanya’nın Bonn kentinde 2015 yılında gerçekleştirilen 39.UNESCO Dünya Mirası Komitesi Toplantısı’nda kentteki tarihi surlar ile Türkiye’nin 14.Miras Alanı olarak Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı. Ancak tarihi bahçeler, uyarılara aldırış etmeyen kişiler tarafından dökülen hafriyat nedeniyle kirletiliyor. Kıyısından Dicle Nehri’nin geçtiği bahçelerdeki farklı birçok noktada dökülen moloz yığınları, bölgedeki kirliliği gözler önüne seriyor. Dicle Üniversitesi Biyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Kılıç, hafriyat dökülen bölgenin genişlemesiyle tarihi bahçelerin, Kültür Mirası Listesi’nden çıkarılabileceğini belirterek, önlem alınmasını istedi.
  • KESK’e bağlı Kültür Sanat Sen tarafından yayınlanan bildiride şunlar var: “Halk eve gelecek yardım kolilerini ya da bakkala yaptığı ekmek borcunu kapatacak kahramanları bekler oldu. Bu felaketler öncesinde her şey güllük gülistanlıktı da felaketler sonrası mı bu hale geldik? Elbette değil. Zaten kötü yönetilen ve kırılgan olan ekonomimizdeki gerileme, yaşanan felaketlerle birlikte zaten zorluklarla dolu olan emekçi halkın yaşamını bir kat daha zorlaştırdı. Yıllardır beton ve savaş ekonomisiyle yönetilen ülkemiz ve dünya için hiçbir şey eskisi gibi olmayacak diyor yönetenler. Çünkü kapitalist politikalarla yaşam artık sürdürülemez hale geldi. İnsanlar aç, işsiz, özel sektörde bile iş bulabilmek torpil gerektirir hale gelmiş durumda. Şiddeti yaratan kapitalist politikalardır. Dün basında Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Mustafa Kurt’un saldırıya uğradığı haberlerini aldık. Şiddetin hakim olduğu, toplumsal nefret ve bireysel silahlanmanın körüklendiği, medya aracılığıyla şiddet ve mafya kültürünün pompalandığı bir ortamda bu tür eylemlerin git gide çoğalacağı maalesef ki bir gerçektir. Kendini savunma amacı taşımayan her türlü şiddete karşı olduğumuz kamuoyunca bilinmelidir. Saldırıyı gerçekleştiren şahsın “davayı kazansalar bile göreve iade olunmayacakları” yolundaki söylentilerden ve Ocak ayından beri süren işsizlik koşullarının yarattığı olumsuz psikolojik şartlardan etkilenmiş olduğu da işin başka bir boyutudur. Yaklaşık 350 çalışanın bir günde, sorgusuz sualsiz işten çıkarılması da, büyük bir şiddet yöntemidir. Her şeye rağmen mafyavari hak arama yöntemlerinin sonuna kadar karşısında olduğumuz bilinmelidir. Bu noktada iş yerlerinde şiddetin yok edilebilmesi için liyakat ve iş barışının sağlanması; devletin koruma, gözetme, kontrol etme ve önleme görevlerinin bir sosyal devlette olması gerektiği gibi yerine getirmesi gerekmektedir”.
  • İktidarın kültür ve sanatı dışlayan tutumunun istatistiklere de yansıdığını bildiren CHP’li İlgezdi, “Son yedi yılda opera, bale, orkestra ve koro seyircisi sayısı yüzde 27 azaldı… İktidar, ‘kültür merkezi’ deyince sadece bina yapmayı anlıyor” dedi. İlgezdi, son altı yılda çoğunluğu kadın olmak üzere sanatçı kadrolarında yüzde 11 boşalma olduğunu kaydetti. Biletli seyirci sayısındaki düşüşe dikkati çeken İlgezdi, “Bu durum, AKP iktidarının kültür ve sanatı dışlayan uygulamalarının bir sonucudur” dedi. Ne yazık ki Türkiye’de kültür ve sanat alanında bütün doğruları ve kazanımları ortadan kaldıracak negatif bir dönüşüm yaşanıyor. Köklü sanat ve kültür kurumları birer ikişer kapatılıyor. Yasak, sansür ve baskı her alanda kendini hissettiriyor. Sanat faaliyetlerini kendi ideolojik kodlarına uygun biçimde dönüştürmeye çalışan iktidar, başarılı olmadığı noktada devlet aygıtını bir güç olarak devreye sokuyor. İstatistikler de göstermektedir ki, iktidar Devlet Opera ve Balesi’ni dönüştürerek, tasfiye etmek istemektedir.”
  • Müzisyen ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclis (PM) eski üyesi Pınar Aydınlar, sosyal medya üzerinden kendisini ve çocuklarını cinsel saldırı ve ölümle tehdit eden şahıslar hakkında suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı. Tehdit mesajlarını Twitter hesabından “Sizden korkmuyorum” diyerek paylaşan Aydınlar, takipçilerinden mesajları gönderen sayfaları şikayet etmelerini istedi. Aydınlar,  “Evet, Kürt halkının yanında olmaktan onur duyuyorum. Evet, ezilen işçi sınıfının yanında olmaktan, direnen kadınların yanında olmaktan, emekten, kutsal olan alın terinin yanında olmaktan gurur duyuyorum, onur duyuyorum… Bir kadını kadınlığıyla, bir anneyi çocuklarıyla vuracak kadar alçak ve namussuzsunuz” dedi. Aydınlar’a yapılan çirkin tehditlere sanat insanları da tepki gösterdi. Sanat Meclisi yayınladığı duyuruda “Faşizm bayram dinlemiyor! Bugün bayram herkesin güzellikleri ve mutlulukları paylaştığı bir gün. Ancak faşizm JİTEM imzasıyla ülkemizin onurlu sanatçılarından Pınar Aydınlar’ı tehdit etmekle meşgul. Pınar Aydınlar gerek sanatıyla gerekse politik duruşuyla ülkemizin önde gelen sanat insanlarından biridir. Ona yapılan tehditler ve bayram günü huzurunu kaçırmak bu ülkede kimsenin harcı değildir. Biz ülke sanatçıları olarak ona ve evlatlarına yapılan çirkin tehdidi kendimize yapılmış kabul ediyoruz. Pınar Aydınlar asla yalnız değildir. Bütün Sanatçılar Birleşin!” dedi.
  • Koronavirüs salgını nedeniyle zor günler geçiren özel tiyatrolar bir araya gelerek Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi adı altında bir girişim başlattı. Moda Sahnesi’nin kurucu ortaklarından ve yönetmen Kemal Aydoğan korona virüs salgını başladıktan sonra kapanmak zorunda kalan özel tiyatroların devlet desteği olmadan kolay kolay toparlanamayacağını söyledi: ”Tiyatrolar ilk kapanan yerler arasındaydı, büyük olasılıkla en son açılan yerler arasında olacaklar. Ödenekli tiyatrolar dışında kalan tiyatroların ‘güvenceden yoksun’ hayatları tüm çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmış oldu. 1-) Ödenekli tiyatroların dışında kalan tiyatroların KDV, Gelir Vergisi, Stopaj vergilerinden muaf tutulması… 2-) Elektrik, su, doğalgaz gibi giderlerin ocak 2021 tarihine kadar dondurulması. Sonrasında da indirimli olarak tiyatrolara sağlanması… 3-) 2021 ocak ayına kadar salonu olan özel tiyatroların kira bedellerinin devlet destekleriyle sağlanması… 4-) Özel tiyatrolarda çalışan personellerin sgk primlerinin ödenmesini 2021 ocak ayına kadar devlet gerekli kurumlarının üstlenmesi… 5-) Tiyatro oyuncu ve emekçilerinin asgari yaşam koşullarının maddi olarak sağlanması… 6-) Kültür bakanlığının özel tiyatrolara devlet desteği yönetmeliğinin şartlara uygun olarak düzenlenmesi. (kültür bakanlığı bu konuda bazı olumlu düzenlemeler yaptı son dönemde)… 7-) Zaman kaybetmeden ödenekli tiyatroların dışında kalan tiyatroların faaliyetlerini düzenlemek üzere bir tiyatro yasası yapılmalı. Özel tiyatroların üzerinden ‘ticari’ kuruluş yaftası çıkarılmalı, ‘özel sanat kuruluşu’ tanımı oluşturulmalı. Taleplerin ilk muhatabı Kültür ve turizm Bakanlığı ile Hazine ve Maliye Bakanlığı. İlk beş maddenin şu ana kadar karşılanması gerekirdi. Karşılanacağına dair sessizlik ve de belirsizlik devam ediyor. Öncelikle çok zor günler bekliyor. Tiyatrolar, düzenlemeler yapılmazsa büyük bir borç batağı ile karşı karşıya kalacak. Sezon açıldığında salonlara seyircinin girip girmeyeceği, girse bile hangi koşullarda kaç seyircinin gireceği bugün için muamma. Pandemi sağlık koşullarına uyulması halinde salon kapasitelerinin 1/3 oranında seyirci girecek salonlara. Bu seyirci sayısı ile tiyatroların masraflarını karşılamaları mümkün değil. Ödenekli tiyatro dışında kalan tiyatroları hazin bir sonun beklediğini söylersek ‘kıyamet tellallığı’ yapmış olmayız”.
  • Antalya’da, sosyal medyadan İslamiyet’e yönelik hakaret içerikli paylaşımlarda bulunduğu iddiasıyla gözaltına alınan ve işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Fırat Erez, çıkarıldığı nöbetçi sulh ceza hakimliği tarafından tutuklandı. Fotoğraf sanatçısı Fırat Erez, Twitter’daki paylaşımları nedeniyle ‘dini değerleri aşağılamak’ suçlamasıyla dün Antalya’da gözaltına alındı. Erez, paylaşımında “İslam ahlaksızlıktır” ifadelerini kullanmış, gelen tepkiler üzerine benzer ifadelerini yinelemişti. Bugün işlemlerinin ardından adliyeye sevk edilen Fırat Erez, çıkarıldığı nöbetçi sulh ceza hâkimliği tarafından tutuklandı. Fırat Erez, sosyal medya hesabı Twitter üzerinden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya hakaret ettiği gerekçesiyle Ekim 2017’de de gözaltına alınmıştı. Erez, paylaşımları sonrası Sabah gazetesi ve A Haber gibi yayınlar tarafından ‘provokatör’ ifadesiyle haber yapılmıştı.
  • Diyanet İşleri Başkanlığı’nın dijital ortama açtığı “Aile Hayatımız” kitabında, kadınlarla erkeklerin el ele halay çekip horon tepmemeleri istendi. Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ahmet Yaman tarafından hazırlanan kitapta, düğünlerde kadınlarla erkeklerin birlikte dans etmelerinin, el ele halay çekip horon tepmelerinin İslam’a aykırı olduğu öne sürüldü. Kitaptaki ifadede şöyle denildi: “Her toplum kendi eğlence örfü ve düğün adetlerini meşru çerçevede yaşatacak, mahalli zevkler ve canlılıklar muhafaza edilecektir. Tabiatıyla İslam’ın kesin yasakları olan alkollü içkiler, birbirine yabancı erkek ve kadınların dans etmek, el ele birlikte halay çekmek, horon tepmek ya da benzeri müşterek eğlencelerden, İslam’ın benimsemediği kılık ve kıyafetlerle arz-ı endam etmekten, gayrimüslimlere özgü kültür ve uygulamaları sahnelemekten, her türlü israftan, can ve mal güvenliğini tehdit eden silahlı gösterilerden kesinlikle uzak durmak kaydıyla.”

Sanat alanı kıt kanaat yaşayıp giderken hastalık salgını ekonomik olarak birçok sanat insanını yokluğa sürükledi. Salgının ilk günlerinde Kültür Bakanlığı’ndan destek geleceğini umanlar hala bekliyorlar. Halka zor zamanında destek verecek iktidarın banka hesap numarasını yayınlayarak halktan para talep ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Sanatta hak ihlallerini, konser yasaklarını, kültür sanat alanlarının güvenlik güçlerince basılmasını kırılıp dökülmesini engellemek için iki sanat insanı canını ortaya koydu ve öldü… Ama iktidar ne aç kalana ne de ölene acıdı. Şimdi önümüzde karanlık bir dönem duruyor. El avuç açarak kimsenin bize acımayacağı karanlık bir dönem. Direnenlerin şarkıları ve isyanları ise dünyanın dört bir yanında duyulmakta.

Paylaş.

Yanıtla