Kıbrıs Yakındoğu Üniversitesi’nin Yeni Tiyatrocu Adayı Mezunları

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Geçen haftanın son günlerini, gelecek yılların da kolay eskitemeyeceği Tiyatro Adamı Prof. Bozkurt Kuruç, Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı Akrobasi Öğretmeni Vesile Çolakoğlu, Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı Doç. Dr. Füsun Balkaya, Hürriyet gazetesinden Oya Armutçu, İstanbul Devlet Opera ve Balesi Makyözü Neriman Eroz ile birlikte Yakın Doğu Üniversitesi Oyunculuk Ana Sanat Dalı Başkanı ve Genel Koordinatörü Çetin Özen’in davetlisi olarak Kıbrıs’ta geçirdik. 2005–2006 öğretim yılında Akdeniz’in göbeğinde geleceğin nitelikli ve yetenekli sanatçılarını yetiştirmeyi amaçlayarak eğitimine başlayan Yakın Doğu Üniversitesi Sahne Sanatları ve Müzik Fakültesi’nin “Tiyatro Bölümü” öğrencilerinin hazırladıkları yıl sonu oyununu izleyecektik ve de izledik. Oyunculuk, Dramatik Yazarlık, Sahne Tasarımı ve Rejisörlük gibi dört ana sanat dalından oluşan fakültenin bu öğretim yılında ikinci mezunlarını vereceğini öğrendik.

Tiyatro sanatının bilimsel ve estetik yanını, akademik ve uygulama düzeyinde saptayarak araştıran ve geliştiren, böylece tiyatro bilimine kaynaklık edecek “tabanı” üretmeyi ve ürettirmeyi hedefleyen Prof. Bozkurt Kuruç, Çetin Özen, Arsen Gürzap, Cihan Ünal, Ayşegül Atik, Yrd. Doç. Dr. Sibel Erdenk, Barış Erdenk, Prof. Dr. Cevanşir Guliyev, Prof. Dr. Murat Tuncay, Hilmi Özen, Ecder Akışık, Ali Tayla, Yrd. Doç. Dr. Zerrin Akdenizli, Tuncer Cücenoğlu, Mutlu Esendemir, İbrahim Altıok ve Murat Atak’tan oluşan kadro, bu yıl da genelde evrensel tiyatro sanatına, özelde Kıbrıs tiyatro yaşamına yön verecek tam donanımlı sanatçıları ve akademisyenleri yetiştirmeyi amaç edinmişlerdi. Yani yüksek kaliteli eğitim ve ciddi mi ciddi sanatsal eğilim… Eğitimi alanlar, Murat Atak’ın yönetimi altında ilk kez seyirci önüne çıktı ve “tahta”nın üstünde ilk sınavlarını verirlerken, sanatsal eğilimlerinin derecesi de belirlendi. Aziz Nesin’in başyapıtı “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı seçmişlerdi.

Ankara Devlet Tiyatrosu’nun her geçen gün kendini aşmayı “kendi kendine” iş edinen sanatçılarından Murat Atak, Beste (Yelken) Bağçeci’nin (1977) yardımcılığında, büyük gülmece ustasının eserini oyun içinde oyun olarak sahnelemişti. 2 perdelik oyunda Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı öğrencilerine sahne gerisinde ve teknikte Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı öğrencileri destek verdi. İçimizden birinin bürokrasinin acımasız çarklarının arasında sıkışıp kalışı, yıllarca mahkeme koridorlarında sürünüşü veee devlet memuruna hakaretten mahpus damlarına düşüşü müzikli-danslı buruk güldürü tarzında sahnelenmişti ve konuklar ile izleyiciler tarafından beğenildi.

Açık yüreklilikle söylemeliyim ki, bu beğenide Murat Atak’ın (1962) günbegün büyüyen tiyatro sevgisi, içinde geliştirdiği bitmez tükenmez ve dinmez, hatta dindirilemez uyarlama hevesi, sahneye bakarken görülen pırıl pırıl tiyatro gözleri, o gözlerdeki gözlem yeteneği hiç kuşkum yok ki en büyük payı aldı. Murat Atak, Aziz Nesin’in gerçek bir olaydan yola çıkarak radyo tiyatrosu olarak yazdığı, ardından sinema ve tiyatroya uyarladığı “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz”ı bir tiyatro bölümü müsameresi olarak ele almamış, ortaya çıkarmamış, “olduğu kadar”da bırakmamıştı. Metin üzerinde yer yer oynamış, kimi yerleri güncellemiş, kimi yerleri bilinçli titizliğiyle allayıp pullamıştı. Geleneksel tiyatronun sahneleme olanaklarını, epizotlar halinde öyküleme ve öyküye yabancılaşma gibi unsurları ustalıklı bir şekilde kullanmış, bireyin düştüğü trajik durumların gülmeceye dönüştüğü oyunda Yaşar’ı daha yeni mezun olacak Oyuncu Adayı Onur Nart aracılığıyla mizahi ve trajik yönleriyle izleyiciye duyumsatmıştı. Ancak duyumsatırken, doğal oyunculuk adına dizginlere asılmıştı. Murat Atak’ın Nart’ın dizginlerini oyun boyunca elinden bırakmaması, rejinin olayı birçok Yaşar’ın ortak durumu olarak algılatma anlayışı ile de örtüştü. Onur Nart dışında bu yıl mezun olacak Ali Şaşkara, Öykü Esendemir, İlker Pullu, Diren Özdoğal, Suzan Polat, Deniz Aslım hocaları Murat Atak’ın yönetiminde dingin, abartısız, ama yeterli heyecana ve coşkuya bulanmış oyunculuklar sergilediler, hepsi birlikte ve tek tek alkışı hak ettiler. Bu yıl mezun olacakların dışında kalan ve oyunda rol alan Oyunculuk Lisans II Öğrencileri Mehmet Samer, Orbay Sehlikoğlu, Hüseyin Kombaycı, (ama özellikle) Işıl Öztürk de tarafımdan bizzat alınlarından “bûs” edilerek tebrik edildiler.

Murat Atak, oyununda Timur Selçuk’un o pek bilinen ünlü bestelerini kullanmış, Prof. Dr. Cevanşir Guliyev de müzik editörlüğünü yapmıştı. Dekor, kostüm ve ışık tasarımlarınıysa ekip birlikte imzalamıştı. Şimdi burada eleştirmenlik damarıma yenilip dekor, kostüm, ışık tasarımlarını eleştirecek değilim elbette, ama Guliyev Hoca’nın Timur Selçuk’un kişiliklere renk biçen, yazarın ve yönetmenin çizdiği karakter yapısının içini doldurup zenginleştiren özenli bestelerini iyi anladığını savlayamayacağım. Savlayamadığım için, şarkıların “arma”larının oyuncular tarafından yerine oturtulamadığını anımsatacağım. Oyunun danslarının koreografisini yapan Ankara Devlet Opera ve Balesi sanatçılarından ve aynı kurum bünyesinde 2008 yılında kurulan “Birim Dans Tiyatrosu”nun Sanat Yönetmeni ve Koreografı İhsan Bengier’e gelince, öyküyü iyi anlamış ve anlatmış diyeceğim. Bengier de, Murat Atak gibi işi hafife almamış, bir bakış açısı oluşturmuş, duyguları ve ruhsal durumları deneyimsiz dansçılarına olabildiğince iyi ifade etmiş, hangi biçemi kullanacağını önceden bilmiş ve bildirmiş, belli ki çalışma sürecinde yaratıcı denemelerine tiyatrocu/dansçı adaylarının başarıyla uyum sağlamalarını sağlamıştı.

Oyundan sonra Çetin Özen ile konuşurken, üniversitenin Oyunculuk Anasanat Dalı’na yeni başvuruların yeterli olmadığı gerçeğini saptadım. Bilgi ve deneyimi yüksek, nitelikli bir eğitmen kadrosunun kadrolaşması sağlanmışsa; farklı akademik disiplinlerden gelen eğitimciler ortak bir eğitim anlayışını başarıyla sürdürüyorlarsa; mezunlardan hem akademik hem de sanatsal anlamda yararlanabilmek amacıyla eğitimcilerin de kadro içinde yer alacağı profesyonel düzeyde (Eskişehir’deki Anadolu Tiyatrosu örneğinde olduğu gibi) bir “Üniversite Tiyatrosu” kurmak amaçlanmışsa; yurt dışında tiyatro eğitimi veren akademik kurumlarla iş birliği içerisinde fikirsel ve sanatsal alış-verişi güçlendirmek amacıyla yakın gelecekte “Üniversiteler Arası Tiyatro Festivali” düzenlenmesi programlanıyorsa öğrenci başvurularındaki mevcut sayı neden artmaz ki! Sayısal amaca ulaşılamamanın nedeni tanıtım olmasın sakın?

Neyse! Olur bunlar, tanıtım da sağlanır, Yakın Doğu Üniversitesi’nde de günü gelir yetenek sınavıyla öğrenci kabul etmeye başlanır. Devrisi gün Lefkoşa Belediye Tiyatrosu Kültür Sanat Koordinatörü, Tiyatronun Kurucusu Yaşar Ersoy, Sanat Yönetmeni/Oyuncu Kıymet Karabiber ve Kuruculardan (ve Oyuncu) Osman Alkaş ile buluştuk, Girne’deki Eziç Peanuts’a gittik. Fıstıkla başlayan yemek ve sohbet keyfine daldık. Az sonra Murat Atak, Bozkurt Kuruç Hoca, Ankara Devlet Tiyatrosu’nun güzel ve “Tak plastik kartını/Al paranı”cıgillerden olmadığı için üzüm üzüm üzülen “çok özel” Oyuncu Ayşe Atak, İhsan Bengier ve benim “gözbebeklerimden” AST’ın Eski Oyuncusu Ebru Kaçar da geldi. Afrodit’in hayali, denizin beyaz köpükleri arasında uzanan altın kumsallarda dolaşmaya başlamıştı bile ve gün içerisinde değişen doğanın renkleri Afrodit’in güzelliğini anlatmaya durdu. Yaşar Ersoy, Kıbrıs’ta iki toplum arasında yumuşamaya ve barışa hizmet etmek için Güney Kıbrıs’taki Satirigo Tiyatrosu’yla tüm engellere ve zorluklara karşın birçok ortak çalışma gerçekleştirdiklerini; Osman Alkaş ise, çocuk ve gençlik tiyatrosuna da önem verdiklerini, Lefkoşa Belediye Tiyatrosu bünyesinde, çocuk ve gençlik tiyatrosu çalışmalarını da geliştirdiklerini anlattı. “Çocuk Tiyatrosu” denilince Kıymet Karabiber’in yüzü gözü aydınlandı.

Dönüşte Lefkoşa’da yeni yapılmakta olan ve önümüzdeki yıl açılması planlanan tiyatro binasını gezdik, anı fotoğrafı bile çektirdik. Yaşar Ersoy’un gözlerinden sevinç ateşinin közleri görünüyordu. Ben, son zamanlarda kalabalık mahallerde zırt pırt düşüp havasızlıktan bayıldığımı falan söyleyince: “Ayağını sıkı bas Eleştirmen Efendi, yeni binamızın açılışını da birlikte göreceğiz,” diye söylendi.

Bu ayak, yere nasıl sıkı basacaksa!

 evrensel.net

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Üstün Akmen

Yanıtla