Devlet İnsanı Sadece Canını Alarak Öldürmez, Ama…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Sema Semih

Kırılgan bir çocuğum ben

Yüreğim cam kırığı

(Murathan Mungan, “Kırılgan” şiirinden)

Pınar Selek ile dayanışma ve yaşama hakkına kast eden büyük haksızlığa dair ses yükseltmek amacıyla düzenlenen “Masal Pınarı” isimli etkinliğe katıldım. Bu yazı bu etkinlikten sonra Pınar Selek’e dair oluşturulan imgeye* yönelik düşüncelere değinmektedir.

Artık Pınar Selek’in hayatıyla birlikte herkesin hayatında nasıl bir yere sahip olduğunu bir kez daha telaffuz etmeye gerek bile görmüyorum. Baskının, şiddetin, haksızlığın bin bir yüzüne maruz kalan bir sürü insan gibi Pınar Selek de, bu sistemin en ağır yüzlerinden biriyle başa çıkmak durumunda kaldı. Ve yaşama hakkını elinden almaya çalışanlara, ben yaşıyorum/yaşamaya devam edeceğim diye inat etti.

Kendisine yönelik büyük haksızlığın içinden bir hayat doğurdu. Her sözünde, her bakışında, her yazısında yaşamaya dair bir umut barındırdı ve barındırmaya da devam ediyor, çünkü dünyadaki kötülüklere boyun eğmenin, onların karşısında ölüme dair methiyeler düzmenin, mağdur edebiyatı yapmanın tam da başkalarının istediği gibi yaşamak olacağını çok iyi biliyor ve özgürlüğünün peşinden çeşitliliğe ama aynı zamanda eşitliğe dair güzellemelerle yürüyerek kendi arzuladığı hayatın öznesi olmaya çalışıyor.

“Devlet insanı sadece canını alarak öldürmez.”

Evet, bu ülkede Pınar’a açılan davalar, onun yaşama hakkını elinden almaya yöneliktir. Ancak Pınar, bu öldürme mekanizmasına karşı yaşamdan bahsederek, çevresine yaşamaya dair umut aşılayarak var olmuştur, ve var olmaya devam etmektedir. Başka bir deyişle o, ne olursa olsun devletin bize öğrettiği ve maruz bıraktığı bu ölü hayatı yaşamamakta, hayata karşı bir nefret örgütlememekte, iktidarın çevrelediği duvarlar arasında nefes almaya devam edip, o nefesle ve nefes alabilmenin verdiği enerjiyle üretmeye devam ederek, bu duvarlarda çatlaklar oluşturmaya devam etmektedir.

Pınar’a yapılan kötülük, haksızlık, baskı ve şiddet bu kadar açıkken ve bu tür bir şiddetin farklı şekilleriyle farkında olarak ya da olmayarak günlük hayatta farklı şekillerde yüzleşip farklı tepkilerle direniyor ya da ona boyun eğiyorken; çarpık hukuk sisteminin, ataerkil düzenin, ikiyüzlü medyayın, keyfi polis şiddetinin, oy heveslisi parti başkanlarının sarmalındaki bir dünyada nefes almaya çalışıyorken; aramızdan birini seçip kahramanlaştırken kurbanlaştırmanın, mitleştirirken yalnızlaştırmanın nasıl bir etiği var? Tüm bu saydığım, tekrarlamak istemediğim ve daha bu yazıda bahsedemediğim güçlerle/güçlüklerle mücadele ederken; güçlü durabilen bir insanın gücünü kutsamanın, onun hassasiyetlerini, kırılganlıklarını ve incinebilir olduğunu göz ardı etmek olabileceğinin farkında mıyız?

Lütfen herkes Pınar’laşmasın. Herkes kendi farklılığında Pınar’ın yanında olmaya devam etsin ki kendi güçsüzlüğümüzü, kırılganlığımızı, yaşadığımız haksızlığı da görelim; onun üzerinden de politika üretebilelim, böylece Pınar da yalnız kahramanımız olmasın, dostumuz, ele ele tutuştuğumuz, şarkı söylediğimiz, halay çektiğimiz, kuş dilini öğrenirken birlikte uçmanın hayalini kurduğumuz “Yeşil Kız” olsun. Böylece daha birlikte, daha mutlu ve daha güçlü olalım bizi çevreleyen tüm kötülüklere karşı sesi daha çok çıkan ve bir şekilde daha çok yüzleşmek zorunda kalmış insanları, kendi yenişemediğimiz yalnızlığımıza ve cesaretsizliğimize mahkum etmeyelim.

*Etkinlik, Pınar’ın dava sürecini anlatan bir gösterimle başladı. Ardından gitarla bir şarkı söylendi ve “Yeşil Kız” masalındaki yaşlı teyze çıktı seyircinin karşısına. Yaşlı teyzenin tiradının bitiminde, oturduğu kısmın arkasındaki siyah tülün ardından bir ay belirdi. Bu ay büyüyerek Pınar’ın fotoğrafı halini aldı, ayın büyümesiyle eş zamanla ve uhrevi bir müzik eşliğinde masalı anlatacak olan sanatçılar ellerinde mum ışıklarıyla sahneye girdi. Bu gökyüzünü andırıyordu. Müzik, Pınar’ın fotoğrafı ve mumlar bir ayin etkisi yaratıyordu. Daha sonra masal, okuma tiyatrosu şeklinde canlandırıldı, anlatı devlet şiddetine dair yer yer başka anlatılarla bölündü. Tiyatronun sonunda tüm okuyucular “ben Pınar’ım çünkü…” şeklinde cümleler kurdu ve seyircilerin içine karıştılar, bu karışma esnasında birkaçı seyircileri “hepiniz Pınar için bir şey yapabilirsiniz” şeklinde uyardı.

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Sema Semih

Yanıtla