İstanbul’da Tiyatral Örgütlenme Mümkün mü?

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Mimesis Haber -İkinci buluşmaya doğru…  Geçtiğimiz Mayıs ayında İATG kapsamında buluşan tiyatrolar yeniden bir araya geliyor. 13 Ekim 2011’de saat 19:30’da Taksim Leylek Kültür Merkezi’nde ikincisini düzenleyeceğimiz toplantı katılıma açık.

İATG (İstanbul Amatör Tiyatro Günleri)’nin 20. yılında, aynı gelenek içinde yer almış tiyatrocular olarak çalışan tiyatrosu etkinliği düzenlemiş ve tiyatro ortamına bir çağrı[1] yapmıştık. Bu çağrıya istinaden Atölye, Deneysel Sahne, Tiyatro Boğaziçi, Timis, Destar Theatre, Ege Sanat Atölyesi, Altıdan Sonra Tiyatro, Oyunbaz gruplarının temsilcileri ve şu anda faaliyetlerine ara vermiş olan Merhaba Gösteri Topluluğu’ndan Dündar İncesu katılım gösterdi. Ayrıca Tiyatro Artı da sürecin takipçisi olduklarını belirtmişlerdi.

Buluşmanın amacı mezuniyet sonrası tiyatro yapan çalışan grupların karşılaştıkları ortak sorunları tartışmaya açmaktı. Ancak toplantının gidişatında dile getirilen konuların sadece çalışan tiyatrocularla sınırlandırılamayacağı, var olan tiyatrolarının çoğunun karma yapılar olduğu ve kapsamın daha geniş tutulmasının daha anlamlı olduğu ortaya çıktı.

Her gruptan temsilciler söz alarak gruplarının yapısını, çalışma modellerini tanıttı. Var olan deneyimlerden de hareketle seyirci sıkıntısı, prova mekanı eksikliği, grupların birbirinin üretimlerini ve üretim süreçlerini takip etme ihtiyacı gibi noktalarda ne gibi ortak adımlar atılabileceği konuşuldu. Ardından örgütlü bir birliktelik kurma olasılıkları somut ihtiyaçlar üzerinden konuşulmaya başlandı. Ancak bu konunun tek bir toplantıda ele alınamayacağı aslında uzun vadeli bir konu olduğu belliydi. Son kertede toplantıya katılan topluluklar iletişimin güçlü hale getirilmesi ve tiyatral birikimin iş üzerinden çoğaltılması konularında hem fikir oldular.

Bu etkinliğin hem tiyatro sezonunun sonuna denk gelmesi, hem de çoğu topluluğun hemen ardından tatile çıkacak olması nedeniyle enerjinin yaz aylarında daha sınırlı düzeyde seyretmesinin uygun olduğu konuşulmuştu. Aslolarak sezonun açılmasının beklenmesi ve katılımın genişletilerek ortak bir sürece girilmesi öngörülüyordu. Yaz aylarında bir araya gelebilen topluluklar yine bir araya gelebilir, tanışma ve paylaşım sürecini hızlandırabilirlerdi. Nitekim aktivistlerin de çabasıyla öyle oldu.

İletişimi sürdürme kararlılığını gösteren toplulukların temsilcileri bugüne kadar kısmi katılımla üç toplantı yaptılar. Bu toplantılarda gruplar kendilerini, üzerinde çalıştıkları proje ve çalışma alanlarını daha geniş ele alabildiler. Yaptıkları çalışmaları birbiriyle paylaştıkça aslında benzer konular etrafında döndüklerini görmüş olacaklar ki; sezonda birlikte yapılmak üzere bir atölye çalışması fikri bile ortaya çıktı. Bir anlamda, yapılan bu toplantılarla İATG etkinliğinde oluşan ortak heyecanın yaz aylarında kesintiye uğraması ya da sönümlenmesi engellenmiş oldu.

Şimdi toparlanma zamanı.

**********************************************************************************

**********************************************************************************

**********************************************************************************

**********************************************************************************

Çalışan Tiyatrosu Etkinliği-Toplantı Notu

28.05.2010

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

Biliyorsunuz İstanbul Amatör Tiyatro Günleri (İATG)’nin bu sene 20.’si düzenleniyor. Bu 20. yıl içinde İATG’de -daha eski yıllardan takip edenler de bilir- pek çok çalışan topluluğu yer aldı. İşçi, öğretmen ve sendika toplulukları, mezuniyet sonrası tiyatro yapan çalışanların oluşturduğu topluluklar… İATG içinde oyunların ve ortak etkinliklerin yer aldığı çalışan tiyatrosu günleri bu topluluklar için bir buluşma zemini olabiliyordu. Sürekliliği olan konuk topluluklar: Belli ilişkilerimizin var olduğu İzmir’den Ege Sanat Atölyesi, Ankara Yeraltı Tiyatro Topluğu, Eskişehir’den Yaşayan Tiyatro Mezunlar Girişimi gibi…

Bu sene de önceki senelerde olduğu gibi çalışan günleri düzenlemek arzusu içindeydik. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bu sene iki oyun ve bir söyleşi etkinliğiyle çalışan günlerini düzenliyoruz. Konuk topluluklardan temsilciler var aramızda. Aslında tiyatro ortamına bakıldığında pek çok topluluğun içinde çalışanların yer aldığını görebiliyoruz. Profesyonel bölgenin içinde dahi pek çok çalışanın var olduğunu biliyoruz. Ama bu çalışanlar, çalışan tiyatrosu bağlamında yan yana ne kadar geliyorlar, gelebiliyorlar mı? Bu biraz muallak… Bu bir başlangıç olabilir. Çünkü tanıştıkça ve konuştukça pek çok sorundan pek çok dertten muzdarip olduğumuz ortaya çıkıyor. Tanışma ve tartışma için acaba bir başlangıç olabilir mi diyerek böyle bir etkinlik organize ettik. İlk elden, daha önceden ilişkide olduğumuz ve belli noktalarda da yan yana geldiğimiz toplulukları çağırdık. Tiyatro ortamına çağrı yaptık, gelebilenler şu anda aramızda. Genel sorunlardan bahsedip sadece sorunları döken, tabiri caizse ağlama duvarı gibi bir şey olsun istemiyoruz. Pozitif sonuçları ne olabilir onu merak ediyoruz. Gruplar belki birbirlerini tanıyordur ama burada belki yeniden anlatmak ve paylaşmak istedikleri şeyler vardır, bunları gündeme getirmek şansına sahip olabilirler. Dediğim gibi buradan pozitif bir sonuç çıkabilir, toplantının enerjisine bağlı olarak. Ben de söz aldım, moderatör olarak… Ama başlangıç düzeyinde daha serbest bir toplantı olması gerektiğini düşünüyorum. Belli gündemler belki konuştukça açılacak. Başlıklar ne olabilir? Ortak sorunlar neler? İlk elden toplantı çağrısı yapmak için baktığımızda belli gündem maddeleri öne çıkmıştı. İlk olarak mekan sorununun ortak bir dert olduğu ortaya çıkıyor. Çalışma sistematiği için farklı modeller var. Ama sıkıntılı bir başlık… Ekonomik model aynı şekilde, nasıl bir ekonomik model işletiliyor? Seyirci sorunu zaten baki herhalde… Profesyonel bölge ya da çalışanlar için genel bir problem bu. Ve en nihayetinde sorunları konuşabileceğimiz bir örgütlenme ve dayanışma zemini olabilir mi? Onun için sözü gruplara vermek istiyorum. Yani grupları tanımakla başlayabiliriz diye düşünüyorum.

Burak (Atölye)

Merhaba ben Burak. İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü’nün tiyatro topluluğu ve Galatasaray Üniversitesi’nden arkadaşlardan oluşan bir grupla bu işi gerçekleştirdik 2001 yılında. 10 yıldır devam ediyor faaliyetimiz. Sonuçta İTÜ ve Galatasaray mezunu arkadaşlar, mimarlık mühendislik mezunu çoğunlukla. Şu anda faaliyetlerimizi Maçka’da sürdürüyoruz İşletme Fakültesi İTÜ’de. Oyunlarımızı orada oynuyoruz. Provalarımızı da orada yapıyoruz. Kurulduğu günden bu yana da örgütlenme meselelerine, tartışmalarına önem veriyoruz. Yani İATP ile başlamıştık, sonra Tiyatrolar Birliği İstanbul olarak devam ettik. Gelinen noktada yeni bir örgütlenme çağrısıyla İstanbul özelinde farklı bir örgütlenmeye nasıl gidebiliriz düşüncemiz var. Daha geniş, kapsayıcı örgütlenmeye… Sadece çalışanlar değil, üniversite, profesyonel, özel birçok grupla da yan yana durmanın yollarını arıyoruz senelerdir. Birçok gruptaki diğer arkadaşlarla, topluklarla…

Grup yapısından biraz bahsedeyim. İTÜ Güzel Sanatlar ve Galatasaray kökenli gelmemize rağmen bu grupların kapanması ve farklı bir bakış açısıyla devam etmemiz doğrultusunda son beş senedir İTÜ Taşkışla sahnesiyle organik bir ilişkimiz var. Bu grubun kuruluşuna destek verdik ve hala da çalışmalarına destek olmaya çalışıyoruz. Oradan mezun olan arkadaşları geçen sene atölye bünyesine dâhil ettik. Kadromuz genişledi. Tam olarak 25 kişilik bir kadromuz var. 24 ya 25 yani artı eksi bir… Grupta sadece prodüksiyon merkezli bir grup değiliz, olmamaya da çalışıyoruz. Eğitim-araştırma çalışmaları bizim için çok önemli bir yerde duruyor. Her ne kadar iş temposunun yoğunluğu, aile, gündelik hayatın sıkıştıran bazı unsurları gibi çeşitli nedenler bu çalışmaları her zaman verimli bir şekilde yapmamıza imkân vermese bile, mutlaka bir yerinde eğitim-araştırma çalışmalarından kopulmaması gerektiğini düşünen bir grubuz. Ancak bu şekilde tiyatro yapmanın bizim için anlamlı olacağını söyleyebiliriz. Tabi bir yandan örgütlenme ve bir yandan da bir gelenek oluşturabilme ile birlikte… Bunu da üniversite tiyatrolarıyla sürekli ilişki halinde olarak, oraya da bir deneyim aktararak, okullaşma pratiğini önemseyen bir yapı olarak… Yani yapımızı buna göre şekillendirmeye çalışıyoruz. Ve tabii farklı çalışmaları bir arada yürütebilecek, herkesin içinde kendini var edebileceği en iyi yapılanma modeli nasıl olabilir? Farklı yaşam pratiklerine sahip insanlar olarak… Bunun arayışı her zaman sürüyor. Hiç de bitmeyecektir. Bu yapılanmalarda ilişki içinde olduğumuz gruplardan çok şey öğrendik. Örgütlenmenin bu anlamda çok faydasını gördük. Biz de elimizden gelen katkıyı sunmaya çalıştık. Bu zamana kadar da kendi içlerinde kapalı bir şekilde çalışan grupların mutlaka diğer gruplarla bir dirsek teması içinde olması, bir dayanışma içinde olması gerektiğinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Onun dışında çeviri vs. çalışmaları da devam ediyor.

Bu ay oynadığımız oyundan bahsedeyim biraz. “Artık” oyununda -yine sıklıkla, daha önce çevrilmemiş ya da kendi metinlerimizi yazma- özgün bir tiyatro kültürü oluşturma noktasında ne katkı sunabiliriz sorusu bizim için öncelikli sorulardan biri oldu. “Artık” oyununda üç ayrı hikâyeden faydalanmıştık. Tiyatro metni olarak yazılmış üç kısa hikaye… Onu Sercan ve Berk arkadaşlarımız çevirmişti. Onları sahneledik. Kısaca bundan bahsetmek istedim.

Sultan (Deneysel Sahne):

Ben İstanbul Üniversitesi Eğitim Araştırma Topluluğu Deneysel Sahne’den Sultan. Bizim geçmişimizde şöyle bir olay oldu. Ben tiyatroya başladığımda İ. Ü. ÖKM Sahnesi’ndeydim. Bir de İ.Ü. Eğitim Araştırma Topluluğu adı altında bizim mezunlarımız vardı. Benim mezun olduğum yıl bir ayrışma oldu ve İ.Ü. EAT’ı sahiplendik. İ.Ü. EAT’ı bir çatı yapılanması olarak kurgulamak istedik. Şu anda çatı yapılanmasında sadece tiyatro alanı var: öğrenci ayağı var, mezun ayağı var. Ama tabi ilerleyen yıllarda buraya farklı birimler de gelebilir. Biz mezun yapılanmasına da onun altında Deneysel Sahne olarak isim koyduk. Deneysel Sahne bir süre çalışmalarına öğrencilerle devam etti. Öğrenci ayağında bir oluşum oluşturulduktan sonra öğrencilerden de ayrışarak Deneysel Sahne adını aldık. Ömer’in bahsettiği deneyimler üzerinden tartışma içerisinde konuşuruz diye düşünüyorum, o yüzden şimdi ona çok fazla değinmeyeceğim. Hepsi ile ilgili biz de sorun yaşadık. Şunu da ekleyebilirim bizim grubumuzda Burak’ın bahsettiği modelin çok benzeri var. Bir yandan öğrenci ayağına destek vermeye çalışıyoruz, bir yandan da tiyatro yapmaya çalışıyoruz. Bu sene mezun kadromuz öğrenci ayağına daha çok destek verdiği için orada aktif bir alan oluşturamadık. Her yıl değişen bir dinamiğimiz var bu anlamda. Bizim yapısal olarak durumumuz bu şekilde. Eğitim araştırma ayağına da önem veriyoruz. Ama burada yine çalışan tiyatrosu olduğu için belli unsurlar devreye giriyor, zaman vs. gibi ama bunlara daha sonra değiniriz. Genel olarak bu şekilde anlatabilirim.

Onur (Timis):

Timis 2005‘te kuruldu, mezun kadrosu da 2007’de faaliyete geçti. Aslında bazı insanlar mezun olunca fiziki olarak da koşulların ortaklaşmasıyla mezun yapılanması oluştu. Çok basit bir sebepten çıktı aslında ama sanırım genelde de mezun yapılanması böyle oluşuyor. 2007‘den beri dört yıldır da deneysel bir takım tiyatro çalışmaları yapmaya devam ediyoruz. En üst cümle olarak bunu söyleyebiliriz. Biz burada çalışıyoruz şu an için, Kültür Sanat Birliği’nde ve şu an 7 kişiyiz. Önemli bir kısmımız da çalışıyor; 6 kişi çalışıyor. Birçoğumuz benzer süreçlerden geçiyoruzdur ama az çok buraya uyum sağlayabilecek işlerde çalışmaya çalışıyoruz. Temel olarak böyle bir yapılanma söz konusu. Bir de Timis öğrenci grubu var. O grupla da aslında organik bir bağı korumaya uğraşıyoruz.  Bunun dışında benzer problemler bizim için de geçerli. Neticede bir öğrenci tiyatrosu alışkanlığından geldiğimiz için belli bir süre böyle devam etmeye uğraştık. Hala da önemli oranda böyle devam ediyoruz. Bunun yanında dört yıldır kurumsallaşma anlamında da belirli adımlar atıyoruz. Devamı da gelecek büyük ihtimalle. Söyleyebileceğim şeyler az çok bu şekilde. Geçen seneden beri bir Commedia Dell Arte çalışmasına başladık. Nisan başında da Moliere’in Hastalık Hastası oyununu çıkardık ve sahneledik bir süre. Önümüzdeki sezon da sahnelemeye devam etmek istiyoruz. Yapılar genel olarak benzer olduğu için ben de çok ayrıntılı bahsetmeyeceğim.

Mîrza Metin (Destar Tiyatro)

Mîrza ben, Destar Tiyatro’dan. Destar Tiyatro 3 yıldır çalışmalarını sürdürüyor. Köken olarak 91’den bu yana oluşmuş Kürt Tiyatrosu’nda bir okul olarak kabul ettiğimiz Teatra Jiyana Nu’dan geliyoruz. Ben 2003’e kadar orada çalışmalar sürdürdüm. Ardından Seyr-i Mesel deneyimini 2008’e kadar yaşadım. Ondan sonra da Destar Tiyatro’nun süreci başladı. Destar Tiyatro ilk zamanlarında daha çok turnelerle varlığını sürdüren bir gruptu. Ardından geçen yıl Şermola Performans adında bir mekân açtık ve şimdi çalışmalarımızı o mekânda sürdürüyoruz. Farklı gruplara mekânı açıyoruz, hem kendi gösterilerimizi hem de çalışmalarımızı o mekânda sürdürüyoruz. Aynı zamanda Alternatif Tiyatro Mekânları Ortak Girişimi’nin içinde de yer alıyoruz. Destar Tiyatro da örgütlenmeye dair sıcak bir tavır sergiledi şimdiye kadar. En azından kurulmaya çalışılan örgütlerle ilişki halinde oldu. Daha çok Kürt Tiyatrosu alanında bir örgütlenme fikrine sahip ve buradaki Türkiye Tiyatrosunun örgütlenme deneyimlerini sürekli inceleyen, gözlemleyen bir pozisyondayız –ki buradaki deneyimleri kendi bölgemize aktarabilelim, tartışabilelim, bazı deneyimler yaşayabilelim diye.

Destar Tiyatro çalışanlardan ve profesyonellerden oluşan bir grup… Profesyonel diyebileceğimiz 2 kişi ve çalışan yaklaşık 10 kişiden oluşan bir topluluk. Daha çok profesyonellerin yürütücülüğünde olan bir grup…

Onur  (Ege Sanat Atölyesi (ESA))

Ben aslında iki senedir Ege Sanat Atölyesi (ESA) ile çalışıyorum İzmir’de. Daha önce Yaşayan Tiyatro’daydım. Memur olarak İzmir’e atandıktan sonra ESA’ya girdim. Başka arkadaşlar da geleceklerdi, gelemediler. ESA’nın nasıl başladığıyla ilgili olarak ben bildiğim kadarından bahsedeyim. Ege Üniversitesi Tiyatro Topluluğu (EÜTT) mezun grubu olarak kuruluyor. Aslında mezun olan da çok az kişi var o dönem. Ama 4-5 senedir EÜTT’deler. Bir mezun yapılanmasına girişmeye karar veriyorlar. Daha sonra bunun yolu olarak, biraz da Tiyatro Boğaziçi ile olan ilişkilenmenin sonucu olarak, mezunlar derneği kurulması ve onun çatısı altında çalışılmaya başlanması gibi bir fikir oluşuyor. Dernek kuruluyor ve Ege Sanat Atölyesi adını alıyor. Ege Sanat Atölyesi adını sanırım 2006 yılında alıyor. EÜTT mezun grubu olarak çıkarılan tüm oyunlar bir sene boyunca sergileniyor ve üniversitede adını duyurmaya çalışıyor. Bunda az çok başarılı da oluyor. Yeni bir tane oyunları da var o dönemde. Tiyatro Boğaziçi’nden Barış Sezgin’in de katıldığı Başka Türlü Bir Şey çıkarılıyor. Venedik Taciri oynanıyor. Üç dört tane oyun o sene içinde oynanıyor.

Ben de 2009’da çıkarılan Sekerat adlı oyun ile ESA’ya katıldım. 2009-2010 senesinde Eskicinin Tazesi’ni çalıştık. Geçen sene belki izleyen olmuştur. Şu andaki yapı hakkında da az çok bir şeyler söyleyeyim. 7 tane çalışan var. Bunlardan beşi daha aktif, ikisi ise daha pasif sorumluluklar alıyor. Bu iki kişi memurluk kadrolarının açılmasını bekliyorlar ve başka yerlere gitme durumları var. Aktif sorumluluk alan çalışanlardan üç kişi; ben, Kerem ve Esin İçerdekiler adında iki kişilik bir oyun çalışıyoruz. Kerem öğretim görevlisi, Esin ise öğretmen.

Çalışanlar olarak, beş kişilik bu aktif üyelerin yanı sıra kalan iki kişinin de katılımıyla, oyun çalışmasıyla beraber bir eğitim çalışması da alıyoruz. Bu yeni başladığımız bir şey. Biz üç kişi sene başında İçerdekiler oyunuyla biraz mücadele ettik. İkinci perdesini çıkarır gibi olduk. Sonra oyuna baktığımızda bizim için bir oyunculuk çalışması olmadığını, bize çok bir şey getirmediğini anladık. O yüzden oyun çalışmasının yanında bir eğitim çalışması organize etmeye başladık bir ay önce. Stüdyo Oyuncuları’ndan eğitim almış olan, eski EÜTT mezunlarında Pınar Yılmaz bizimle bir atölye yaptı. O atölyenin sonucunda gelişen bir oyunculuk anlayışı, bir merak, bir ilgi oluşmaya başladı. Yapmaya başladığımız eğitim çalışmaları da buradan çıkan çalışmalar aslında. Ağustos’a kadar bu çalışmaları bitirip Ağustos’ta kısa bir tatil vereceğiz. Eylül ayında ise oyuna son şeklini verip çıkarmayı planlıyoruz.

Mekân olarak bir atölye yapıldı. EÜTT Şenliği’ne gelenler bilirler. O atölyeyi boş hale getirip çalışmaları orada alıyoruz. İçeridekiler oyununu da böyle bir mekânda oynamayı düşünüyoruz. Daha geniş kadrolu oyunları çalıştığımız Muhittin Eren adında büyük bir sahnemiz daha var. Orada sorun yaşamaya devam ediyoruz. İki gün bize ayrılmış durumda ama herhangi bir şey çıktığında o günler bizden alınabiliyor. Oyunlarımızı genellikle EÜTT’nin oyunlarını oynadığı yerde, Kültür Sanat Evi’nde oynuyoruz.

Yapı hakkında çok bir şey diyemem. Zaten yapı kendini çokça tartışıyor şu aralar. İki kişiden oluşan bir profesyonel kadro da var. Onların dışarıda ayrı bir atölye açma gibi bir fikirleri de var. Edip ve Soner var orada. Edip yeni askerden döndü. Yapı üzerine de tartışmalar dönüyor. EÜTT ile ilişkilenmeler nasıl olmalı, nasıl ilkeleri var, nasıl kavramları var, hangilerini sahipleniyor, profesyoneller eğitim araştırma grubu mu olacaklar gerçekten… Bu güne kadar var olma mücadelesi de gösterdikleri için oyun çıkarıp para kazanma ya da bir yer açıp orada var olma durumu var. O yüzden eğitim araştırma yönü çok kuvvetlenmemiş. Bir de İzmir’deki gruplarla pek dayanışma arayışı içinde de pek değil ESA. Seyirci sorunu ise pek yok. Seyirciden para alma sorunu var biraz. EÜTT ücretsiz oynayarak beleşe alıştırdığı için hep. Bir tek mezunlar paralı oynuyor. Onda da bilet alırken seyirci para vermeyi şaşırıyor. Kötü bir alışkanlıkları var yani. Prodüksiyon tiyatrosu filan tartışılıyor.  Kişisel fikrimi söylüyorum, aslında prodüksiyon tiyatrosu modeli oluşmuş. Bir yenilik, bir deneysellik durumu var ama, bu yine bir prodüksiyon üzerinden ve o prodüksiyon da sonlandığında sonrasında pek de yürümeyen bir arayış. Ekonomik sorunlar olarak, profesyonellerin ekonomik sorunları var. O yüzden bir sahne açıp, tiyatro kursları düzenleyip, okullarda eğitmenlik yaparak, EÜTT’ye danışmanlık hizmeti vererek o ekonomik sorunları çözmeye çalıştıkları üç dört tane ayak var. Bizim çalışanların pek bir ekonomik sorunu yok. Biz aidat veriyoruz, oyun oynuyoruz, o oyunların paralarıyla öbür sene tekrar oyun çıkarmaya çalışıyoruz.

Bütün bunların haricinde söylemek istediğim şu var: Biz grup olarak bu ara, var olan kavramlarımızda ortaklaşmaya çalışıyoruz. Hem çalışma ilkeleri, hem tiyatro ilkeleri hem de politik ilkeler üzerinde tartışmalar yürütüyoruz.

Aslı (Altıdan Sonra)

Merhaba ben Aslı… 6’dan Sonra Tiyatro’dan. Kumbaracı 50 diye de bir mekânımız var biliyorsunuzdur. Biz de 1999 – 2000 yılları arasında İstanbul Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Tiyatro Topluluğu’nda bir araya gelen insanlardan kurulduk. 2000’den itibaren bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. 2009’da da kendi sahnemizi açtık. Mekân çok büyük bir sorun, biz çok uzun süre oradan oraya gezdik. Hatta dekorlarımız çok ağırdı, kendi kendimizle alay ettik hepimiz kısır kalacağız diye. Onları her seferinde bir yerlere taşıyıp kurduk. Değişik yerlerde oynadık, ilk önce Hadi Çaman’da oynadık, sonra uzun süre Maya Sahnesi’nde oynadık, Maya Sahnesi kapandı, karşıda AFL’de Semaver’de oynadık. O yüzden de biz kendi mekânımız olsun diye çok uğraştık. Yapmayı becerdiğimizde de bunu hep paylaşalım diye düşündük. Şu anda da haftanın üç günü biz oynuyoruz, 4 gün başka gruplarla paylaşmaya çalışıyoruz. Bizim ekip şu anda 13 kişi civarında, ama gönüllülerimiz var, yeni oyunlarda dışarıdan beraber çalıştığımız profesyonel oyuncular olabiliyor. Özellikle geçen sene çıkardığımız “İkiye Bölünen Vikont” oyununda dışarıdan oyuncularla çok çalıştık. Biz telif oyunlar da oynadık, değişik oyunlar da oynadık, tarz olarak da farklı şeyler yaptık ama asıl amacımız kendi metinlerimizi oluşturup onları oynamayı becermek. Onu yapmaya çalışıyoruz, üstün amacımız o. Sahnemiz açıldıktan sonra eski oyunları da tekrar çıkardık, repertuara alarak onları da oynamaya devam ettik. Şimdilik bu kadar…

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

Daire tamamlandıysa ben tekrar baştan almak istiyorum. Ben Dündar İncesu, Merhaba Gösteri Topluluğu’ndanım. Burada çalışanlar tiyatrosu var, mezunlar var, ben yeni bir kavram olarak emekliler tiyatrosundan bahsetmek istiyorum. Bizim kuruluş tarihimiz 1974, topluluk İzmir’de Günay Akarsu tarafından kuruldu, Günay Akasu Teknik Üniversite’nin öğrencilerinden aynı zamanda Genç Oyuncular’dan. Genç Oyuncular, Devrim İçin Hareket Tiyatrosu ve ardından Merhaba Gösteri Topluluğu geliyor. Günay Akarsu 1971-72 olaylarından sonra İzmir’e gitmişti, topluluğu 1974’te İzmir’de kuruyor, sonra Tepebaşı Deneme Sahnesi’nde Beklan Algan – Ayla Algan ile beraber çalışıyor. Sonra İstanbul’da Merhaba Gösteri Topluluğu kuruldu. 1980’e kadar çalıştı, şu anda faaliyetlerini durdurmak zorunda kaldı, çünkü hepimiz başka çalışmalara girdik. Bu arada ben aynı zamanda Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde 1991 – 2007 – onda da 2007 milat, seçimleri kaybettik – o zamana kadar da sahne sanatları konusunda çalışmalar yaptım. Eminönü Halk Eğitim Merkezi Sahne Sanatları Çalışmaları diye bir çalışma yapıldı, Tilbe Saran, Gavin Mc Millan ve başka hocalarla. 11 kişilik bir kadroyla böyle bir çalışma yapıldı. Sizleri tanımak için geldim. Amatör tiyatrolar 1976’dan veya 1980’den sonra  neler yapıyor, nerelerde neler yapılabilir, ben size ne gibi katkılarda bulunabilirim onun için geldim. Merhaba Gösteri Topluluğu şu anda faal değil ama Günay Akarsu’nun yazılarını derledik topladık, “Toplumcu Tiyatroya Adanmış Bir Yaşam” diye bir kitabı çıktı, bütün yazıları toplandı. Onunla DİSK’ten İşçi Edebiyatı Ödülü’nü kazandık. İkinci olarak da yaptıklarımızı, sahnelediğimiz oyunlar Musahipzade Celal’in Fermanlı Deli Hazretleri’nden, 141-142 Bilgesu Erenus’un yazmış olduğu oyunlardan, ikinci kitapta da bunları hazırlamaya çalışıyoruz. Çünkü bunun bir bayrak yarışı olduğuna inanıyoruz. Bizden sonrakilere bu devredilecek. İlk Atilla Alpöge Genç Oyuncularla ilgili bir kitap çıkardı, bir tarih, bir kilometre taşı. Biz de bunu çıkardık, başka bir kilometre taşı yapalım, bayrağı size devredelim diye. Böyle bir çalışma içerisindeyiz, teşekkür ederim.

Güray (Oyunbaz)

Ben devam edeyim Güray. Oyunbaz beş yaşında, beş senedir İstanbul’da varlığını sürdürüyor. Onun öncesinde Karma Drama diye yine çalışan tiyatrosu olan bir ekipten Oyunbaz örgütlenmesiyle yarı profesyonel bir mecraya geçmeye çalıştı. Kendi içinde belki konuşulanlardan biraz farklı olan ekip yapılanması şu: konservatif eğitimden geçmiş oyuncular ve çalışanların bir arada olduğu ve yine alaylı olan profesyonellerin olduğu böyle bir üçlü ayağımız var. Bu üçlü ayakla üç proje çıktı şu ana kadar. Peer Gynt, Martı ve en son da Ekmek Parası diye bir proje çıkardık. Kendi içimizde gündüz gezenler dediğimiz bir ekibimiz var. Bunlar profesyoneller ya da işi tiyatro olan insanlar. Grubu aslında ufak ufak büyük prodüksiyon ve küçük prodüksiyon diye ikiye ayırıp gündüz gezenler dediğimiz ekibimizin daha profesyonel arenada var olmasını, daha kolay gezebilen, İstanbul içi ve İstanbul dışı turne yapabilen bir hale dönüştürmek ve Oyunbaz’ın daha ticari kaynağını oradan kurup ana kadroyla birlikte de  büyük prodüksiyonlar yapmaya devam etmek gibi bir hedefimiz var. O anlamda da grup ikili bir ayrıma doğru gidiyor. Çağdaş tekstleri masaya yatıracağı ve daha küçük ölçekli, mimarisi daha farklı tiyatrolarda oynayacak Oyunbaz Oda diye geliştirdiğimiz başka bir projemiz var. Ekmek parası oyunu ilk oyunu… Onun dışında da yine büyük metinlerin altına giren çalışan kadrosu ve profesyonellerin bir arada olduğu büyük projeleri sahnelemeye devam edeceğiz. Bilgi Üniversitesi’nde çalışıyoruz hali hazırda. Bir nevi mekân sponsorluğu yapıyorlar bize ama hepimizin yaşadığı sıkıntılar çok net. Şu an Haziran programımız yok mesela bugün itibarıyla. Gün alamıyoruz. Salon veriliyor hemen ertesi gün alınıyor gibi bir ton şeyle mücadele etme gibi bir durumumuz var. O yüzden herhangi bir kurumla olan bağlantımızı en kısa zamanda kesip daha bağımsız kendi ayaklarımızın üzerinde olmak gibi bir hedefimiz var. Bugüne kadar herhangi bir örgütlenmenin parçası olmadık. Bunun sebebi de, prodüksiyonla o kadar meşguldük ki, iş üzerinden kendimizi var etmeye daha odaklanmıştık. Örgütlenme ya da grupların bir araya gelmesi bu tip platformlara çok fazla girip çıkmadık daha uzaktan takip ettik. Halen de bulunduğumuz çizgi o, çünkü hepinizin yaşadığı savaş aynıdır herhalde. İş odaklı, işe o kadar gömülmüş vaziyetteyiz, yaptığımız projeler o kadar çok vaktimizi alıyor ki onun dışında çok da fazla alana yayılmıyoruz. İleride umuyorum bu tip örgütlenmelerin ufak ufak parçası olacağız. Sanıyorum şimdilik bu kadar.

Özgür Çiçek (TB)

Benim ismim Özgür, Tiyatro Boğaziçi’ndenim. Tiyatro Boğaziçi Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun bir bileşeni… TB içinde 40’a yakın tiyatrocu var, hepsi çalışan değil, profesyoneller de var; ya da sahne üstü ile iştigal etmeyen, teorik çalışmalar yapan, yazı çizi çeviri ile ilgilenen arkadaşlar var. TB’nin geleneğine bakıldığında daha çok BÜO mezunlarından oluşan bir grup ama tümüyle böyle değil, BÜO’dan olmayan arkadaşlar da var aramızda, ama ağırlıklı olarak BÜO mezunlarından oluşuyor. Çalışanlar ve profesyoneller tümüyle ayrı değil geçişken bir yapı söz konusu. Mesela çalışanlar profesyoneller ortak proje de çıkarıyorlar, Gülüşün Güller Açsın ya da Otobüs oyunları bu tarz projelere örneklerdir. Ya da Mimesis Portal ve Mimesis dergisinde çalışan ve profesyoneller birlikte çalışabiliyorlar. Çalışan tiyatrosu bölgesini tanımlarken biz iki kilit kavram kullanırız, bir tanesi minimum tiyatro, bir tanesi de kolektif oyunlaştırma. Minimum tiyatro faaliyetini yürütmek için bir irade bir çalışma odası ve bu faaliyeti yürütecek insan olması yeterli. Bu unsurlar bir araya gelirse minimum tiyatro yapılabilir. Biz yazar ya da yönetmen tiyatrosu, yani tek kişinin yönettiği, kararları tek kişinin verdiği; ya da bir metne kutsal metin gibi yaklaşıp o metnin üzerinden yorum yapan bir tiyatro gerçekleştirmiyoruz. Ağırlıklı olarak kolektif bir irade geliştirmeye çalışıyoruz. Kolektiflikle aslında aramızda uzun süren tartışmalar vardı. Kolektiflik oyunlaştırmaya giderken anonim durumlar yaratmamaya gayret ediyoruz. Grupta şöyle bir yapı söz konusu: İnsanlar belli işlere aday oluyorlar belli taahhütler veriyorlar, bu taahhütler ölçüsünde grupta yer alabiliyorlar. Çalışanlar kendi içinde pek çok sorun yaşayabiliyor, iş yerinden getirdikleri sorunlar var, grup içinde çıkan sorunlar var vs. Biraz bakış açımız şu, çok fazla kendi yağımızda kavrulmaya kendi bakış açımıza gömülmeye başlayınca aslında dışarıyı göremiyoruz. Biraz dışarıya bakmak için aslında bu toplantının öyle bir değerinin olduğunu da düşünüyoruz. Örneğin mekânlar için mesela bir bir araya geliş var; Destar, Kumbaracı50, Maya burada. Aslında bu önemli bir dayanışma ilişkisi haline geldi. Çünkü piyasada belli alanlar tutulmuş durumda ve sen alternatif bir alandan bir çıkış yakalamaya, ihtiyaçtan dolayı bir araya gelmeye çalışıyorsun. Aynı şey burada neden yapılamasın diye de aslında bir soru sürekli kafamızda dolanıp duruyor bizim. Bilmiyorum, bu yapılmak zorunda mı, herkes kendi penceresinden bakar tabi ki. Ama grupların biraz dışarıya bakması aslında bir yandan kendine bakmasına yardımcı olacaktır diye düşünüyorum. Bir araya gelme koşullarını oluşturmanın faydalı olacağını düşünüyorum.

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

Nasıl ilerleyelim? Belki özel olarak grupların konuşmak istediği konular vardır.

Sercan (Atölye)

Özgür’ün bıraktığı yerden devam edebiliriz. Örgütlenmeye gerek duyuyor muyuz? Bunu nasıl platformlarda yapacağız. Bu buluşmanın devamını nasıl gündeme getirebiliriz. Yavaş yavaş aslında tekil sorunlar da o aralarda konuşulmaya devam edilebilir. Bence birincil sorun aslında bizim bir arada bir şeyleri tartışmaya açma isteğimiz ve bunu yapabileceksek nasıl platformlarda tekrar tekrar yapabileceğimiz. Yoksa bugün tekil bazı sorunları konuşuruz. Çok da bir yere de bağlayamayız, tespitlerde bulunuruz orada kalır. Burada 6-7 grup var bildiğim kadarıyla sadece 3 grup İATP üyesi, yada eski İATP üyesi. Şu anda o grupların da bir üst yapısı yok. İATP çok uzun senelerdir alıştığımız bir şey olduğu için öyle söylüyoruz. Bu şenliği düzenleyen gruplar diyeyim. Öyle olmayan gruplar da var, biz birbirimizi aslında uzun yıllardır tanıyoruz ürünlerimizi biliyoruz ama burada bir araya gelmişken değerli olan biraz daha böyle bir şey konuşmak. Bir girişim başlatılabilir mi? Bir mail grubu ile olabilir bir iletişim kanalı olabilir. Belki mesela alternatif mekân girişiminden biraz daha bize bahsedebilirsiniz. Siz orayı fonksiyonel olarak nasıl işletiyorsunuz? Nasıl haberleşiyorsunuz, nasıl karar alma mekanizmalarınız var? Belki o deneyim biraz paylaşılır. Aynı şey çalışan tiyatrosuna platform olarak, benim aklıma böyle şeyler geliyor daha çok.

Sultan (Deneysel)

Tiyatro yapan öğrencilere uygulandığında teşvik edici hale geliyor, kaybolmuyor insanlar. Ben de bu konuda bir deneyim aktarımı yapılmasını talep edeceğim.

Mîrza Metin (Destar)

Ben başından beri mekânlar ile ilgili yapılan toplantılarda bulundum. Bütün tiyatroların yaşadığı problemler ortak zaten, seyirci problemi, mekân problemi, ana akım medyanın alternatif tiyatrolara olan ilgisizliği vs bunları çoğaltabiliriz. Baktık ki işte Beyoğlu’nda daha alternatif oda tiyatrosu biçimindeki yerler çoğalmaya başlıyor, bunu da İkinci Kat ve Mekan Artı’dan iki arkadaş oturup kafa patlatıyorlar projelendiriyorlar, sonra Kumbaracı50’den arkadaşla Nilgün ile görüşüyorlar. Sonra bize söylendi işte başka iki sahne var onlara da söylendi. Bir gün bir araya geldik ve dertlerimizi ortaya koyduk, nasıl bunları giderebiliriz dedik. Bu altı sahnenin veya daha fazla sahnenin bir arada olmasıyla daha fazla güçlenebiliriz diye düşündük. İlk işimiz çok daha fazla konuşmak ya da tartışmak yerine pratik olarak bir şey yapmak oldu. O da işte ortak bir broşür basmak oldu, o broşürde bütün mekânların aylık programı yer alıyor ve o mekânı kuran tiyatronun da bir oyununun reklamı ya da fotoğrafı yer alıyor. Her şeyi iş üzerine koymaya başladık. Dertler belli, amaçlanan şeyler belli. Bunları daha fazla dertleşmek manasında ortaya koymanın birey ifade etmeyeceğini düşündük ve iş yapmak için bir araya geldik. Bu bir araya geliş sadece reklam yapmak ya da seyirci çekmek için değil aynı zamanda politik olarak da Türkiye’de bir yerde durabilmek ve ana akım denen medya tiyatroya karşı da bir güç oluşturabilmek ve sözümüzü söyleyebilmek. Çünkü bu mekânlarda gösterilen oyunların birçoğu çok daha politik ürünler, sözü olan ürünler çağdaş ürünler o manada bu güç birliği, işte mesela Haziran ayında yine bir söyleşi dizisi gerçekleştireceğiz tiyatro sohbetleri şeklinde. Ardından da Ekim ayında henüz netleştirmedik, bir tiyatro şenliği gerçekleştireceğiz bu mekânlarda. Bu mekânlar altı mekândan ibaret değil daha görüştüğümüz mekânlar da var. Sezonda belki onlar da katılacaklar bu güç birliğine. Altı mekân demek şu an 70 küsur oyun demek.

Broşürün adı Yedi, alternatif tiyatro mekanları broşürü. 70 küsur oyun demek ve 40’a yakın grup demek. Bu kadar grubun ya da oyunun bir arada durmasını daha fazla seyirciye ulaşmasını sağlayabilmek ya da işte tiyatrolara karşı mevcut sistemin birçok saçma sapan yaklaşımı var, oralarda bir arada durabilmek, güçlü durabilmek söz söyleyebilmek için önemli.

Özgür Eren (Tiyatro Boğaziçi)

Bir de şu eklenebilir. Ufak da olsa bir dayanışma bütçesi oluşturulmaya çalışılıyor. Bu önemli bir gelişme oldu. Aslında pratik olarak iki adım atıldı. Yedi adında ortak tanıtım yapılması, bir de bu ay ilk kez uygulamaya geçen her mekânda bir oyunun gelirlerini dayanışma bütçesine aktarması. Herhalde orada çok büyük bir bütçe oluşamayacak ama sonuçta ufak da olsa bir giriş olmuş oldu. Çünkü bu tür platformlarda maddi altyapı her zaman önemlidir. Bir dayanışmanın oluşabilmesi için.

Öykü (Atölye)

Benim aklıma somut şeyler de gelmiyor değil. Somut bir şeyler üstünden dayanışma tartışmalarını yürütebilmek daha kolaymış gibi geliyor ya da bir şeyler yaptıkça aradaki ilişki biraz daha kuvvetleniyor kendiliğinden. Mesela biz Burak’ın dile getirdiği gibi Atölye olarak Maçka’da tiyatro yapıyoruz. Bizimle birlikte orayı kullanan Seyyar Sahne var ve biz ayrı ayrı broşürler basıyorduk ve bu ay dedik ki biz niye Maçka’da Tiyatro diye bir broşür yapmıyoruz ve yani aslında bu tarz ortaklaşımlara gitmenin birçok noktada faydası olabilir. Ekonomik bakarsınız maliyetleri düşürebilirsiniz. Etkinliğin daha yaygılaşmasına sebep olabilir. Grupların birbirine olan ilgisinin artmasına sebep olabilir. Acaba bu tip somut adımları çalışan tiyatrosu adına, bir inisiyatif bugün başlattığımız gibi bir tartışma yine duyurularak başka dahil olmak isteyen gruplar varsa belki ortak bir broşür, bununla birlikte belki tek başına bir şenlik özellikle de alternatif mekanların sahne açabileceği şenlikler –yani oralarda yapmak daha anlamlı olabilir- çünkü bu çalışan grupların çoğu oralardan geliyor, hem de o alternatif mekanlarla dayanışmanın da tekrar öne çıkması için ya da tabii İATG var ve İATG’nin içerisinde bir çalışanlar kanadı var fakat tek başına bağımsız, daha yoğun belki üç dört gün sürecek yoğunlukla oyunların oynanıp aynı yoğunlukla tartışmaların bir arada yürütüleceği bir şenlik önümüzdeki sene için hedeflemek. Aslında ortak üretimle bu tartışmaları devam ettirmek bana çok da kötü olmazmış gibi geliyor. Somut bir adım olabilirmiş gibi geliyor. Belki bir mail grubu da kurulabilir. İşte Sahne İstanbul girişimi var, bu girişim üstünden bir alt dalda böyle bir oluşum ilerleyebilir. Çalışan tiyatroları için böyle bir duyuru yapılıp “Bakın şöyle ortak, somut bir şey var siz de buraya girmek ister misiniz, bu tartışmaları sürdürmek ister misiniz?” gibi bir çağrı yapmak. Aklıma bunlar geliyor.

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

Bir araya gelebilen gelmek isteyen topluluklar belki bir yer bulup, bir çalışma mekânında günler organize edilip aynı yerde beş altı grup çalışmalarını sürdürebilir, ya da paylaşabilen, çalışma mekânı açabilen gruplar mekânlarını paylaşıma açabilir, yani çok somut bir durum bu. Oturup saatlerce konuşulacak tartışılacak şeyler de değil bunlar çok pratik.

Sultan (Deneysel Sahne)

Bunu bizim grup da düşünmüştü. Burada önemli bir şey devreye giriyor: Ekonomi… Gruptaki kişi sayımız az ve bireysel desteklerle bir yeri işleteyemeyeceğimize karar vermiştik. Sürekliliği olan bir üretimimiz de yok, kendi içimizdeki sorunlardan dolayı. Bu anlamda bahsediyoruz ya profesyonel, yarı-profesyonel daha az zamanı olanlar vs, bizim gruplarımızdaki daha .. olan arkadaşlarımızın daha aktif olabileceği bir yapı. Mesela haftada bir gün ayıran arkadaşımız gelir orada … Katılıyorum o anlamda Ömer’e. Böyle bir şey belki oluşturulabilir. Burada da yine şöyle bir deneyim aktarımı lazım: İşte Altıdan Sonra Tiyatro, işte Maya Sahnesi, nasıl bir ekonomik girişimle bunu yaptılar, tabii süreçlerini bilmiyorum ama. Çünkü üniversiteler öğrencilere ait, zaten yetmeyen mekânlar. Bir de mezunların oraları işgal etmesi, ÖKM’nin durumu, biz mezunlar olarak orada çalışmadık ama ÖKM mezunları orayı işgal ediyor ve öğrencileri orayı alamıyor. Kaldı ki bir sürü öğrenci grup var. Mezunların artık orayı terk etmesi lazım… Bir de şu önemli. Birçok grubun bu tür yerleri var ama üniversite ayağı olan grupların da böyle yerler açmasının ayrı bir önemi var.

Didem (Tiyatro Boğaziçi)

Somut şeyler konuşuluyor. Mekan bir problem, seyirci bulmak bir problem. Şimdi muhtemelen gruplar, biraz daha vaktimiz olsa ve çalışma ilkelerimizi, çalışma sistematiğimizi falan konuşmaya başlasak muhtemelen her grubun belli sorunlar yaşadığını bu sorunların belli bir oranda örtüşebileceğini de düşünüyorum. Çünkü çoğumuz üniversite kökenliyiz ve orada üniversitede haftada üç dört gün çalışma yapıyorduk yani çok daha farklı bir hayat modeli vardı. Mezun bölgesine geçince artık ister istemez işlerle birtakım başka önceliklerle birlikte tiyatroyu bir arada yürütme durumları ortaya çıkıyor. Bu durumda da kadroda gerçekten belli bir çalışma disiplini oluşturma belki üniversite zamanındaki o disiplininden taviz vermeme çalışma sistematiğinden kopmama aynı zamanda eğitim araştırma mantığını boşlamama yani bu sistematiği oluşturma biraz daha güç oluyor tabii mezun bölgelerde. Şunlar geliyor aklıma. Grupların birbirini tanımasıyla ya da ortak alanlarda çalışma yapmasıyla da ortaya çıkabilecek uzun vadede oyuncu alışverişleri, desteğe ihtiyaç olan noktalarda teknik kadro alışverişleri gibi şeyler de olabilir. Tabii bunlar grupların ortak bir şeyler yapmalarıyla da mümkün olabilecek şeyler. Her grupta birtakım böyle ihtiyaçlar olabilir diye düşünüyorum.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Mekanlarla ilgili örnekle bağlantılı bir şey, bu mekanların ortaklığı yani nesnel olarak bir ay önce falan başladı. Öncesinde yeni açılan bir mekana diğer bir mekan hiç destek olmuyordu? Bu dayanışma öncesinden başlamış bir durum… Biz mesela Kumbaracı50’de oynuyorduk bir iki ay boyunca, girişimin öncesinde de bir destek dayanışma süreci var. Belki çalışanlar bölgesinde de öyle bir bağ yaratarak geliştirilebilir, çünkü bir anda bir noktada ortaklaşmak onu disiplinize etmek çok daha sıkıntılı oluyor, yani hayal ettiğiniz gibi olmayabiliyor, o yüzden öncesinden daha pratik bağlarla bunu deneyimselleştirerek ortaya çıkarmak daha doğru geliyor.

Duygu(Atölye)

Mîrza’nın söylediği noktadan tartışmaya devam edersek, gruplar arası dayanışmayı ortaya çıkaracak olan ilişkinin kurulma sürecini biraz başlatmak gerekiyor. Belki bu toplantıyı direkt somut bir başlangıç noktası olarak almak yerine öncelikli olarak ilişkiyi kurmak, birbirimizi takip etmek, oyunları izlemek, biraz kapı aşındırmak gibi şeyleri önemsemek, belki bu toplantıyı da o bağlamda değerlendirmekte fayda var diye düşünüyorum. Çünkü Güray’ın da söylediği gibi hem iş hayatının hem de tiyatro faaliyetinin getirdiği yoğunlukta gruplar ister istemez kendi içine dönme eğilimine girebiliyor. Mesela bizim Atölye’de artık oyun gösterimlerinde yaşadığımız sıkıntı herhalde iki oyun oynarken diğer topluluğun oyunlarını takip etme noktasında belli bir atıllık yaşanıyor. Çünkü oyun zamanları çakışıyor, haftanın geri kalan günlerinde kendi işlerine odaklanma ihtiyacı doğuyor gibi şeylerden dolayı belli bir sıkıntı da oluşuyor birbirini takip etmek açısından. Yani bunlara biraz daha çözüm üreterek birbirimizi nasıl takip edebiliriz, daha efektif olarak oyunlardan haberdar olma, belki tartışmalar organize etme, birbirini takip etme konusunda da somut adımlar atılması gerektiğini düşünüyorum Mîrza’nın söylediğine ek olarak.

Özgür Eren (Tiyatro Boğaziçi)

Geçen gün Güray’la bir söyleşide tanıştık. Boş Sahne Tiyatro Topluluğu’nun bir oyunu üzerine bir söyleşi yaptık. O da katıldı ve hani bir oyun üzerinden çerçeveli bir değerlendirme yapmaya çalıştık. Bu İATG’de şenliklerde olan bir şey. Ama şenlik dışında da gruplarda bu tür inisiyatifler geliştirilebilirse, atıyorum Altıdan Sonra Tiyatro Topluluğu’nun oyunu izlenip üzerine nitelikli bir değerlendirme yazısı yazılabilirse vs. Örneğin bizim Mimesis Sahne Sanatları Portal’ı hani bu tür şeyler için var. Böyle bir amaçla zaten bu portalı açtık. Mümkün olduğunca çok katılımcı olsun, nitelikli yazılar, değerlendirmeler girsin vs. hani orada yayınlanabilir başka sitelerde yayınlanabilir ya da bunun için belli bir site oluşturulabilir. Bloglarda yayınlanabilir falan, ya da belki de basılabilir bilmiyorum. Ama bu tür şeylerin ben de önemli olduğunu düşünüyorum. Bu da pratik şeylerden bir tanesi çünkü… Çok da zor bir şey değil. Gidiyorsunuz bir oyuna, üzerine konuşuyorsunuz ve hani değerli nitelikli bir şey yapmaya çalışıyorsunuz, basıyorsunuz falan.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Biz onu fiziksel olarak da uygulamaya çalışıyoruz. Takvimimizin üzerinde belli oyunlardan sonra gelin kahve için konuşalım diye bir şey var. Genelde kimse gelmiyor. Böyle bir çekingenlik var insanların üzerinde. Tabi ki gidelim konuşalım diye toplanıp gidince olur da, seyircinin öyle bir çekingenliği oluyor.

Özgür Eren (Tiyatro Boğaziçi)

Ya işte böyle sohbetlerde bir iki grup kendi arasında başlatsa böyle bir şeyi hani olabilecek bir şey.

Sultan (Deneysel Sahne)

Bu yazı yazma süreci insanları biraz korkutuyor ya, hani aslında burada olan gruplardan biri hakkında bir yazı yazılsa iletişim de kurulabilir. Telefon da açılabilir. Oyun üzerine soru sorulabilir. Bu da bir gelenek haline getirilebilir. Hani hiç tanımadığımız bir grup olsa yine bunu yapmak zor olabilir.

Güray (Oyunbaz)

Ama aksiyona geçtiğin zaman genelde işlemiyor. Özellikle seyirci olarak gelen insanlar genelde bunu işletmiyorlar. Gözlemlediğim bir şey.

Sultan (Deneysel Sahne)

Zaten gelen insanların belki şöyle bir çekincesi olabilir.Yani ne konuşacaklarını bilemiyor olabilirler. Normal bir seyirci… Ama hani bizden birinin oyunu çıktığı zaman…

Güray (Oyunbaz)

Ben mesela bugün oyun olduğunu bilmiyordum. Sen oyunu izleyip geldin değil mi buraya mesela, benim haberim yoktu. Kendi aramızda iletişimden bahsediyoruz ama, hani öyle bir şey de sağlanabilirdi. Sadece sohbet var diye bir mail vardı o da Nilgün’e ulaşmış, o da ekibe söyledi falan.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Aslında artık elimizde çok kolay bir iletişim aracı var. Mail. Eskiden nasıl haberleşiyorlarmış, ne bileyim vapurlar mapurlar buluşuyorlarmış akşam toplantılar falan. Biz bir şey yapamıyoruz ama…

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

İzninizle ben de konuşmak istiyorum. Ben tarih baba olarak konuşuyorum kusura bakmayın. Dediğiniz gibi o zamanlar ne cep telefonu var ne internet var. Bize söz veriyorlar, Küçükköy’de Belediye size salon verdi diye, Belediye Başkanı’nı araya sokmuşuz torpil yapmışız falan. Gidiyorsunuz belediye bekçisini fazla mesaisini belediye ödemediği için adam kilitlemiş gitmiş. N’apıyorsunuz, gidiyorsunuz Nişantaşı’nda İGD’nin salonu vardı. Küçükköy’den kalkıyorsunuz Nişantaşı’na salona gidiyorsunuz. Şimdi sizin burada anlattıklarınız bana şey gibi geliyor, icebergin görünen yüzü gibi. Siz olayları çok büyütüyorsunuz. Ve ondan kaçıyorsunuz gibi geldi bana. Bizim böyle karşımızda devasa şeyler var diyerekten dönencek yerler arıyorsunuz. Aslında tam tersi, çok kolay… Yer o kadar çok ki; işte Kerem Karaboğa İstanbul’daki yerler, mekanlarla ilgili kitap yazdı. O kadar çok boş yer var ki bir tanesini hemen söyleyeyim size, Eminönü Halk Eğitim Merkezi boş, bomboş duruyor şimdi. Fatih’te bilmem ne salonu var. İşte buralara gidilip bir örgüt, resmi bir kuruluş olarak gidilip bir talep yapılması lazım. Bunları 7 gün 24 saat kullanmayı talep etmek lazım. İstanbul’da o kadar çok yer var ki ve bunlar sadece Cumartesi Pazar dolu. Kalan günler bomboş.

Sultan (Deneysel Sahne)

Siz Eminönü halk eğitimde en son ne zaman çalışma yapmıştınız?

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

2007’de seçimleri kaybedince.

Sultan (Deneysel Sahne)

Şu anda ben halkevlerinde, özellikle Eminönü’nde çok büyük bir salon olduğunu biliyorum.

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

Tabi 450 kişilik.

Sultan (Deneysel Sahne)

Biz mekan sıkıntısı yaşadığımızda bizim arkadaşlar bu salona başvurmuştu. Çok büyük paralar istediler. Halk eğitim merkezinden. Kağıthane farklı olabilir.

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

Eminönü Halk Eğitim Merkezi’nde aydınlar ocağını araya sokarsanız bedava alırınız. Tüm bu ilişkiler için burada bilgi destek grubunun oluşması lazım. Bireysel gittiğinizde dolu derler. Bunun yanında Cumhuriyet halk evlerinin salonları var, gönüllü çalıştırıcı arıyorlar. Arkadaşlarınızdan birisi gitsin, salonunu 7 gün size verirler. Olanakların kullanılması için girişimde bulunamıyoruz ya da birey birey yaptığımız için reddediliyoruz.

Mîrza Metin (Destar)

Buradan yola çıkmak önemli. Neden örgütlenmeliyiz, bir gruba salonunu vermeyen halk eğitim merkezleri belki de böylelikle bir örgütlenmeye çok daha rahat salonunu açacak. Biz mekanların ortak girişiminde, tek bir grup olarak Time Out’tan bize sponsor olmasını istesek büyük ihtimalle vermeyecek, ciddiye de almayacak. Ama örgüt olarak karşılarına çıktığımızda daha ciddiye alabiliyorlar. Neden örgütlenmeliyiz, şu sebepten sormalıyız. Sahnesi olan, olmayan, seyirci sıkıntısı olan olmayan, kadro sıkıntısı yaşayan yaşamayan var, çalışan ve profesyonellerin, öğrencilerle profesyonellerin iç içe geçtiği gruplar var. Bu çeşitlilik nasıl bir modelle bir araya gelmeli, buradan doğru neden örgütlenmeliyiz sorusunu sormak ve cevap aramak önemli bence.

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

Nasıl bir örgütlenme sorusunda tartışılacak çok başlık var. Daha somutlaştırmak adına öncelikle birbirimizi tanımakla işe başlayabiliriz, dosya oluştururuz. Gruplar birbirleri ile söyleşi yaparlar. Deneysel Oyunbaz’la, Oyunbaz bizimle gibi… Söyleşiler webde yayınlanabilir. Gruplar böylelikle birbirini tanıyarak nasıl bir örgütlenmeye gidileceğini de tartışabilirler. Bunların kimler, hangi aktivistler tarafından yapılacağı da belli olur.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Tekrar baştan kendini anlatmak, tanıtmak yerine ürünler, birebir yapılan şeyler üzerinden gitmek süreci hızlandırabilir.

Güray (Oyunbaz)

Demin Özgür’ün örnek verdiği gibi, boş sahneyi izledikten sonra oluşan sohbet ortamındaki gibi aslında, ürün üzerinden konuşmak belki daha yakıcı bir şeye dönüşebilir. Ortada somut bir iş üzerinden konuşabilmek, iş üzerinden tanışmak, üst yapının ötesinde nasıl bir paslaşma, birbirimize sanatsal anlamda da ne gibi katkılar sunabiliriz, böylelikle iş üzerinden birbirimizi sahne üzerinde tanımak faydalı olabilir.

Özgür Çiçek (Tiyatro Boğaziçi)

Bence de öncesinde ahbap olmayı zorlamak gerekiyor. Birbirimizin oyunlarını izlemek, üretimini de görmek. İnsanların kafasında şu soru da var örgütlenme mi, vaktimizi mi çalacak, enerjimizi mi çalacak iş güç var gibi. Onun için bunu rasyonelleştirmek, meşrulaştırmak gerekiyor bence. Ben örgütlenmeye karşı değilim. Neticede dayanışma ilişkisi, güç birliği kuruluyor. İnsanlar kendi yağıyla kavrulmuyorlar, dayanışıyorlar vs. Ama bunları bir ihtiyaç haline getirmek gerekiyor. Ortak bir çalışma mekanı olsa, mesela güzel bir fikir, ekonomik olarak da ortak bir yapı kurulsa, ya da söyleşiler yapılsa yazılar çıksa, ortalık hareketlense, entelektüel düzey yükselse, bunlar çok güzel öneriler. Yapalım yapmayı zorlayalım. Ama öncesinde Öykü’nün söylediği bir şey var, onu hayata geçirelim, bir iletişim ağı kurmak. Öyle olursa ihtiyaç duydukça iletişim gelişecek, kim ne yapıyor, sanatsal derdi ne politik derdi ne, bunları daha görerek bilerek oluşturmamız, bakış oluşturmamız mümkün olabilir. Yanı sıra bir harita görebilmek için, bir dosya değil ama bir döküm yapılabilir, insanlar gruplar ne yapıyor görebilmek için. Tarihe bir belge bırakmak, belgelemek için. Diğer soruları da adım adım meşrulaştırarak soralım.

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

Unutmadan söyleyeyim. Tiyatro Artı, onlar da bu süreçte var olmak istediklerini söyledi, ancak çalıştıkları için bugünkü toplantıya gelemediler.

Sercan (Atölye)

Belki atladığımız gruplar da olabilir arkadaşlar, geniş ölçekli düşünelim. Özgür’ün de dediği gibi buradan çıktıktan ortak bir iletişim ağı için çağrı yapılabilir. Böylece istekli grupları görmüş oluruz. Küçük bir dokümantasyon olur. Bunu da web üzerinden yayınlarız belki de. Onun üzerinden de bir platform ya da iletişim ağı oluşabilir. Çağrı grubunun genişletilebileceğini düşünüyorum.

Özgür Çiçek (Tiyatro Boğaziçi)

Senin söylediğine ek olarak, iletişim ağını nasıl genişletebiliriz konusunda düşünmemiz gerekiyor bana kalırsa. İstanbul’un diğer semtlerinde ulaşamadığımız gruplar var. Önce çağrıyı genişletsek…

Sercan (Atölye)

Böyle bir çalışma başlatıldığında hani, alternatif mekânlar da bunları paylaşmaya başlayabilir. Bu mekânlara gelip giden birçok insan var, onlar bu girişimden haberdar olur en azından. Belki böylece alternatif bir kitlesellik yakalanabilir.

Öykü (Atölye)

Arkadaşlar bunlar güzel temenniler ama bir yandan da çalışmaların belli bir şekilde takip edilmesi gerektiğini de düşünüyorum. Sezon sonuçta hala sürüyor, Haziran ayında bir toplantı organize edebiliriz. Yaptıklarımız üzerinden konuşuruz, Eylül Ekim ayına dair öngörülerde bulunuruz.

Güray (Oyunbaz)

Ben devam etmek gerektiğini düşünüyorum, mekan girişimini daha iyi biliyorum sonuçta. Mekan girişiminin çok hızlı ilerlemesinin nedeni küçük bir grup olmasıydı ve herkesten bir temsilci vardı, hızlı kararlar alınıyordu. Geniş katılım tanışma açısından önemli ama aktivistlerin olması lazım.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Bu girişimin ismi konusunda bir şey söylemek istiyorum, bu çalışan tiyatrosu olma durumu seyircide şöyle bir etki yaratıyor. “Ah sizden bu kadarını beklemiyorduk diyorlar” Seyirciler bu durumu amatör bir faaliyet, işin yanı sıra yaptığımız bir hobi olarak görüyorlar. Ama aslında tamamen çalışan ekipler değiliz. Daha karma yapılara sahibiz. Buradaki grupların çoğunun ürünlerinin kalitesi belli bir seviyenin üzerinde, daha ciddi bir şekilde tiyatro yapılıyor. Bu çalışan olayını bunun içinde eritmek olduğunu düşünüyorum, önemli olan çalışan değil hem alaylı hem profesyonel karma ekiplerin bir araya gelmesi. Biz çalışıyoruz, hem de tiyatro yapıyor’un anlatılması çok zor. Bu amatör ve profesyonel kavramı da çok tartışılan bir şey… Biz de şimdi tartışsak bir sonuca varamayız büyük ihtimalle. Bu yaptığımız çalışanlar tiyatrosu değil, biz hayatında bir yerlerde tiyatro ile uğraşmaya çalışan insanlarız. Zamanı çok olanlar, gündüz gezenler tiyatrosu belki de.

Güray (Oyunbaz)

Buna şu yüzden katılmıyorum, bizim yaptığımız röportajların, beş röportajın üçü, mühendis tiyatrocu oldu, bankacı oyun yazdı. Tiyatro ödüllerine aday bile olsak, basında yer alan haberler çok farklı oluyor. Ödülleri önemsediğim için değil, küçücük bir şey ama bankacını ya da mühendisin tiyatro yapıyor olması çok daha orijinal bir şey. Bizim de aslında sıkıldığımız, biraz da uzak durmaya çalıştığımız bir algı bu. O yüzden ekip içinde biz amatör ruhla profesyonel işler yapan demiyoruz da profesyonel tiyatro diyoruz. Profesyonellik de para kazanma anlamında değil, iş niteliği olarak. Amacımız profesyonel arenada yer almak. Adlandırmadaki riske kesinlikle katılıyorum.

Öykü (Atölye)

Mezuniyet sonrasında tiyatro diyebiliriz belki de. Ayrıca şirketlerde hobi olarak tiyatro yapanlar da var, evet kavram biraz genişledi aslında.

Güray (Oyunbaz)

Mesela sırf bu sene İstanbul’da 40’a yakın biletli oyun yapan grup ortaya çıktı. Bir kısmı çok görünür, bir kısmı görünür değil. Ama ciddi bir artış var, yeni açılan mekânların da katkısı büyük bu süreçte.

Onur (Timis)

Aslında en temelde bir iletişim platformu kurmak, sonrasında bir şeyler yapmaya başlamak daha mantıklı duruyor. O anlamda belki internetin sağladığı avantajları da kullanmak gerekiyor. Facebook’dan da yararlanalım mesela. Biz gündüz gezemediğimiz için etkili bir tanıtımı facebook ve internet üzerinden yapıyoruz.

Özgür Çiçek (Tiyatro Boğaziçi)

Haziran sonunda yapacağımız toplantının gündemlerini saptamak icap eder, orada da gruplardan dar kadro insanlar bir araya gelip kafa yorabilirler.

Mîrza Metin (Destar)

Buradaki tanışıklığı belki yoğunlaştırmak üzerine kurarız. Çünkü sezon bitiyor, oyunlar da bitecek. Bir ilişkisizlik söz konusu olabiliyor. O yüzden bir mail ağı üzerinden yürütülebilir, temmuzda ağustosta bir piknik düzenlenebilir. (Gülüşmeler) Yani bu toplantıyı çok zorlamamak gerekiyor gibime geliyor. Tanışıklığı yoğunlaştırırsak bir şeye dönüşebilir sezona doğru. Belki  sezondan da ileri bir tarihe…

Özgür Çiçek (Tiyatro Boğaziçi)

Haziran toplantısını ete ve kemiğe biraz bürünmüş bir şekilde organize edersek, orada biraz daha nesnel şeyleri konuşuyor olabilirsek,  o zaman sezona biraz daha rahat ve hani biraz da bakışımız netleşmiş, biraz daha berrak girebiliriz diye düşünüyorum. Onun için de aktivistlerin çıkması gerek. Mail grubuna tartışma döner ya da onun duyuruları yapılır. Ama birtakım insanları da bence bütün gruplar değil böyle külliyen herkesin bir araya gelmesi değil. Bir takım insanların da çıkıp bazı tartışmalara acaba neler olabilir diye kendi gruplarına dönmesi, mail gruplarında tartışması vs. gerekiyor. Ya da yeni gruplar kim? Mesela o yeni gruplar kimler olabilir diye dirsek teması kurabileceğimiz en azından  iletişim ağına dahil edebileceğimiz yani oyunumuzu duyurabileceğimiz yeni gruplar kimler olabilir filan, bunlara dair çalışmamız gerekir diye düşünüyorum.

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

Az önce burada bir kırk dakika dolaştı yani şu anda İstanbul da zannedersem kırk tane topluluk var değil mi?

Güray (Oyunbaz)

Yani işte bunlar bu yıl kurulmuş topluluklar değil.

Dündar İncesu (Merhaba Gösteri Topluluğu)

Kırkta sekizi yani beşte biri var. Diğerlerine açılabilmek için bir tarih konulabilir. 15 Haziran’a kadar ilki, 20 Haziran’da da ikinci toplantı yapılabilir.

Sultan (Deneysel Sahne)

Özetle ne kadar sonuçlar üzerinden konuşsak da şu an her şey biraz soyut. Bunun yollarını konuştuk. Sizinle görüşmek istiyoruz. Böyle başlatacağız. Yani bu şekilde soyutu somuta çevireceğiz alacağımız inisiyatiflerle.

Onur  (Ege Sanat Atölyesi (ESA))

Biz pikniğe de gelebiliriz. (gülüşmeler) Onun haricinde bizde mail grubunda takip etmeye çalışırız, bir de hani şenlik gibi bir şey bir organizasyon olursa oraya da gelmek isteriz. Onun haricinde, mail grubundan bilgilendirme yapabiliriz.

Ömer (Tiyatro Boğaziçi)

O zaman şöyle toparlayalım. Önümüzdeki dönem pratik adımların atılacağı bir dönem olacak.  İnisiyatifler çok önemli olacak. Yani birilerinin çıkıp şu pikniği organize edelim, şurada olsun vs. ya da biz şu oyuna gidiyoruz, şu grupla söyleşi yapacağız, arkadaşlar siz de gelirseniz, beraber şu konuyu da konuşuruz demesi gerekecek. O örnek güzel bir örnek aslında, söyleşilerin yapılması… Bunların somut bir şekilde ortaya çıkması lazım ki; buradaki temenniler gördüğümüz bir rüya olmasın. Pratik olsun. Bir ay sonrasında bir tarih konulur, gruplar kendi içinde konuşur. Yeni eklenecek, çağrı yapacak, dahil olacak topluluklar… Gruplar inisiyatifiyle bir toplantı yapılır. Kapsayıcı oldu mu bilmiyorum ama.

Özgür Eren (Tiyatro Boğaziçi)

Sizin toparlamanız tamam. Onun dışında Aslı’nın söylediği bir şey var: Çalışanlar tiyatrosu merkezli götürmeyelim dediniz değil mi? Zaten senle daha önceki görüşmemizde, Tiyatro Artı’yla görüşürken de mesela başka platformlarda falan, hep aynı tiyatro yapmanın değişik sorunları vs. ön plana çıkıyor. Aslında bunu şöyle okumak gerekiyor. Bir yandan bu farklı mekânların ortaya çıkmasıyla birlikte İstanbul da ana akımın dışına taşan bir tiyatro ortamı oluştu. Aslında bu bölgenin kendi söylemini üretme ihtiyacı var. Yani buradan farklı tiyatral yaklaşımların olması mümkün. Şeyin hani öyle bir ihtiyacı dillendirdiğini ben düşünüyorum. Yani çalışan tiyatro merkezli yürütmeyelim derken. Ama bu yola çıktıktan sonra, süreç içerisinde bir işte çalışan insanın koşulları ile 24 saatini tiyatroya ayıran insan aynı değildire de gelecektir zaten. O yüzden değer olduğunu düşünüyorum o yaklaşımın. Mesela o çerçevede daha farklı gruplara da ulaşmak mümkün.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Yeni mezun olanların oluşturdu gruplar var mesela.

Özgür Çiçek (Tiyatro Boğaziçi)

Bir şey önereceğim. Birbirimizi görme, tanıma, bilme kısmında iki önerim var. bİr tanesi o toplantıyı örgütleme bir tanesi de yeni gruplara ulaşma. Bence orada öznelerin çıkması gerekiyor. Ya  da bazı grupların şunu söylemesi gerekiyor. Yani biz bu işi aktif olarak yapıyor muyuz? Yani bir sonraki toplantıyı örgütleme ve yeni gruplara ulaşmaya çabalama demek istediğimi anlatabildim mi? Yani bunu herkes söyleyemez, yani söylemek zorunda da değil ama yani söylenecek gruplar varsa onlardan, birtakım insanların böyle daha dar kadro belki toplantılar yapması süreci pratik bir hale getirebilir. Mesela Tiyatro Boğaziçi  böyle bir şey diyecektir.

Mîrza Metin (Destar)

Ben bir duyuru yapayım sadece. 6 ve 10 Haziran tarihleri arasında alternatif mekanların ortak girişiminin düzenlediği, düzenleyeceği bir dizi tiyatro sohbeti olacak. Buradaki herkesi çağırıyorum. Ayrıca mayıs ayının son oyunlarını mekânlardan takip etmek isteyenler broşür alabilirler buradan.

Aslı (Altıdan Sonra Tiyatro)

Eğer mail grup da kurulduysa oradan da bakılabilir. Ama bir de alternatif mekanlar diye facebook’da bir sayfa var. Oraya üye olup öğrenebilirsiniz. Her mekanda değişik alternatif aktivite var çünkü.

Ayşan (Tiyatro Boğaziçi)

Ben de bir duyuru yapabilir miyim? İATG programı ile ilgili hatırlatma yapmak istiyorum. Yarın Boğaziçi Üniversitesi’nde Getronagan Lisesi’nden ve Mezunlar Derneği’nden, hem mezun olanların hem de şu an öğrenci olanların oyunları sergilenecek. Saat ikiden itibaren başlıyor etkinlik. Beş buçukta da bir söyleşiye geçeceğiz. Getronagan Lisesi bir Ermeni lisesi ve bu sene 125. yılını kutluyor. Güçlü tiyatro geleneği olan bir okul… Onu hatırlatmak istedim.


[1] Çalışan Tiyatrolarına Çağrı

Bizler, hayatın akışı içinde mesleklerini icra edenler, doktorlar, işçiler, mühendisler, bankacılar, akademisyenler, avukatlar ve niceleri olarak biz çalışanlar, sanat yapmak istiyoruz. Biliyoruz ki, bu mümkün.

Edebiyatçı Kafka aynı zamanda bir muhasebeciydi. Shakespeare döneminde loncalar, yani meslek birlikleri tiyatro yapıyordu. Stanislavski ve Grotovski köhnemiş sanat anlayışlarına karşı hep amatörlerle çalıştılar. Brecht fabrikalarda ve sendikalarda emekçilerle tiyatro yaptı. Türkiye tiyatrosunun 60’lı yıllardaki avangarde çıkışlarının ardında hep amatörler vardı.

Mesleki yaşamlarının yanı sıra tiyatro yapmaya çalışanların günümüzde ne kadar yaygın olduğunu biliyoruz. Bu kişiler arasında, çalışma hayatının rutininden kaçmaya çalışan, bu vesileyle tiyatroyla tanışmış olanından tutun da; çocukluk, ilk gençlik veya öğrencilik yıllarında tiyatroyla tanışmış ve tiyatroyu hayatından çıkarmamış pek çok tiyatro sevdalısı var. Kimisi ise, profesyonelleşme koşullarını farklı mesleklerde çalışarak sağlamaya çalışmakta. Çoğunun ortak özelliğine baktığımızda sadece kültürel tüketici değil aynı zamanda kültürel üretici olarak da hayatlarında tiyatroya yer açmak için mücadele ettiklerini görüyoruz.

Öte yandan çalışan tiyatrosu yapanlar kendi varoluş koşullarından kaynaklanan ciddi sorunlarla başa çıkmanın yollarını arıyorlar. Çalışma ilkeleri, işbölümleri, çalışma mekânı ve zamanından tutun da topluluklar içindeki mali ve ekonomik modellere değin konuşulacak pek çok konunun olduğu açık.

Sürdürülebilir tiyatro çalışmalarının önündeki temel engeller nelerdir ve belli bir sistematiğe sahip bir tiyatro pratiği nasıl inşa edilebilir?

Oyun çıkarıp dağılan topluluklar yerine süreklilik oluşturmayı hedefleyen topluluklar çoğaldıkça hem tartışma daha yakıcı hale gelecek hem de ortaya konulan yanıtlar çeşitlenmeye başlayacaktır.

Tüm bu sorulara yanıt aramak ve çalışma hayatıyla birlikte yürütülen farklı tiyatro modellerini tanımak için ilgili tiyatro topluluklarını İstanbul Amatör Tiyatro Günleri (İATG) kapsamında 28 Mayıs 2011 tarihinde yapılacak Çalışanların Tiyatrosu oturumuna davet ediyoruz.

Paylaş.

Yanıtla