Çin’den Öğreneceklerimiz Var

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

Pekin’in orta yerinde, Tiananmen Meydanı’na bakan Ulusal Gösteri Sanatları Merkezi, insanın düş gücünü zorlayan, dış cephesi gökyüzünün değişen renklerini yansıtan titanyum paneller ve camla kaplı bir bina. Maliyeti çok yüksek, ama devlet, desteğini eksik etmiyor. Çünkü amaç kâr sağlamak değil, insanları eğitmek.

Kimi zaman her şey boş ve anlamsız gelir insana… Çünkü öylesine büyük felaketler yaşanmaktadır ki iki adım ötenizde. Ve bu yaşananlar zaten bildiğimiz bir gerçeği, ait olduğumuz topraklarda hayatların pamuk ipliğine bağlı olduğunu bir kez daha ortaya koyar sanki…

Umursamazlığın türlü yansımalarıdır Van’da yaşanan yıkımlar, enkazlar, ölümler. Sancılı ölümler, ağır ölümler, kötü ölümler. Ve bu felaket bahane edilerek yasaklanan Cumhuriyet Bayramı törenlerinin ardından yaşanan bir deprem daha… Yine çöken binalar, yine enkaz altında kalan insanlar… Ölü canlar… Yanlış beyanlar, inkârlar, şiddet, verilen yeni sözler… İstifa mekanizmasının çalışmadığı, çalışmayacağı bir ülkedeyiz.

Türkiye, 2012’de Kültür ve Sanat Alanında da Hızlı İlerleyen Çin İçin ‘Çin Kültürü Yılı’ Etkinliği Düzenleyecek

Bunca felaketin orta yerinde yüzünü sanata dönmek, sanatla iç içe olmak, sanatın bireyi ve toplumu her anlamda besleyen o zengin dünyasına girmek yine de geleceğe dönük umut ışıkları yakabiliyor insanın ruhunda, bedeninde…

2012 yılı Türkiye’de Çin Kültürü Yılı. Bu nedenle, geçen günlerde İKSV’den bir grup(Görgün Taner, Yeşim Gürer, Efruz Çakırkaya, Dikmen Gürün, Leman Yılmaz), Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak her anlamda zengin bir kültüre sahip olan bu ülkeye gittik. Yapılan temaslar sonucunda görülen o ki salt müzik ve tiyatro festivalleri değil, diğer festivaller de programlarını Çin’den gelecek konuklarla zenginleştirebilecekler. Daha da önemlisi, kültürel ilişkiler, insan ilişkileri, tanışma/tanıma/tanınma anlamında ciddi yollar alınmış olacak.

Aslında, Çin’i anlamak, Çin’i yaşamak için sayılı günler yeterli değil. Ama, şu bir gerçek ki, yüzde 9.1 büyüme hızıyla dünyaya meydan okuyan Çin, kültür ve sanat alanında da çok hızlı bir tırmanış sergiliyor. Bu, son yıllara özgü bir gelişme değil tabii ki. Güçlü bir birikimin, temelleri sağlam atılmış bir eğitim sisteminin, belirlenen hedeflere odaklı yoğun ve disiplinli çalışma sürecinin sonuçları.

Mekân, Mekân, Mekân

Pekin, özenle korunan kültür varlıklarının yanı sıra çağdaş sanat merkezleri, tiyatro mekânları, opera-bale-konser salonlarıyla göz alıcı bir şehir. Sadece Pekin’i değil, Xi’an ve Şanghay’ı da gördükten, bu kentlerde sanat çevreleriyle temas ettikten, çalışma yöntemlerini izledikten sonra bizde yüzleşmek durumunda kaldığımız sorunlara dair o kadar çok soru işareti beliriyor ki insanın aklında. Bu arada, artık “ne olacak şu AKM’nin hali” sorusunu sormak bile abes geliyor insana.

İstanbul gibi “Kültür Başkenti” unvanını taşıyan bir şehirde, mevcut sanat mekânlarının yetersizliğini görmemek ya da umursamamak, bu anlamda uluslararası arenada süregelen büyük yarışta atılacak adımları olumsuz yönde etkileyecektir kuşkusuz.

Bu bağlamda pek çok örnek vermek mümkün. Gittiğimiz her şehirde tiyatro binaları, opera, bale ve konser salonları göz dolduruyor. Hepsinden söz etmek olanaksız. O nedenle, tek bir mekâna, hepimizi adeta büyüleyen Ulusal Gösteri Sanatları Merkezi’ne (NCPA) değinmek istiyorum kısaca.

Pekin’in orta yerinde, Tiananmen Meydanı’na bakan Ulusal Gösteri Sanatları Merkezi (NCPA) ile ilgili olarak, Devlet Konseyi temsilcisi Chen Zhili şöyle diyor: “Bu merkezin her geçen gün daha da yeşeren sosyalist kültür ve toplumsal uyuma katkıları büyüktür.”

İnsanın düş gücünü zorlayan, elips şeklinde binanın dış cephesi gökyüzünün değişen renklerini yansıtan titanyum paneller ve camla kaplı. Ünlü Fransız mimar Paul Androu’nun eseri. Yapımı yedi yılda tamamlanan (2001-2007) NCPA Çinliler için “göle yansıyan ay”…Eski bir Çin inancını simgeliyor: Yuvarlak gökyüzü ile düz yeryüzünün buluşması. Çevresini saran yapay gölle birlikte kapsadığı alan 219.400 metrekare. Maliyeti tabii ki çok yüksek ama, devlet, desteğini inşaat sırasında olduğu kadar, bugün de eksik etmiyor NCPA’den. Çünkü yönetim amacın kâr sağlamak değil, insanları eğitmek olduğunu vurguluyor.

Kırmızı ve altın renklerin hâkim olduğu fuayede yer alan kahveler, restoranlar, okuma köşeleri, küçük dinleti alanları, tasarım mağazaları halkı gösteriler dışında da mekâna çekmeyi amaçlıyor. 2300 kişilik Opera Salonu’nda ve 1000 kişilik Tiyatro Salonu’nda hâkim renk kırmızı. Döner ve hareketli sahneler her tür gösteri için tüm olanaklara sahip. Krem renginin baskın olduğu 2000 kişilik Konser Salonu ise muazzam orgu ile dikkat çekiyor. Orada konser dinlemek ayrı bir tat veriyor insana. Heyecanlı gelip heyecanlı ama biraz da buruk ayrılıyoruz bu inanılmaz mekândan ve “neden” sorusunu sormadan edemiyoruz birbirimize…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla