Göç Edenlerin Öyküsü: Türkland

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Türkland projesi nasıl ortaya çıktı? Klasik bir tiyatro oyunu yerine farklı bir format deneme fikri aklınıza nereden geldi?

Aslında bu performansımızın yönetmeni İrem Aydın’ın fikriydi. İrem’le 2017 yılında tanıştığımızda kendisi Entropi Sahne’nin yardımcı genel sanat yönetmeniydi. Benim otobiyografik bir kitap yazdığımı öğrenince okumak istedi. İrem tiyatroda bir festival organize ediyordu ve benim metnim üzerinden de bir çalışma yapmamızı önerdi. Festivalden sonra daha fazla vaktimiz olduğunda hikâyemi oyunlaştırmakta karar kıldık ve sadece o festival için okuma performansı olarak sahneleyelim dedik. Oyuncu Ilgıt Uçum da bize katıldı ve üçümüz haftalar süren bir çalışmayla metni uyarladık. Ancak Türkland bu haliyle o kadar ilgi gördü ki, oyunlaştırmak yerine okuma performansı olarak bırakmaya karar verdik. Ki zaten okuma performansları Avrupa’da bilinen bir tür. O zamandan beri hem İstanbul’un farklı sahnelerinde oynadık hem de Türkiye ve Almanya’da defalarca turne yaptık. Pandemide de Alman Büyükelçiliği’nin desteğiyle dijital versiyonunu çektik ve online gösterimler yaptık.

Oyununuzda göç, kimlik, aidiyet gibi halen tartışılan kavramları irdeliyorsunuz. Bu konulara eğilmenizin özel bir sebebi var mı?

Bu konular Almanya’da yaşarken maruz kaldığımız ırkçılık ve dışlanmadan ötürü zaten hep hayatımın gündemindeydi. İstanbul’da yaşamaya başladıktan sonra buradaki insanların biz gurbetçi Türkleri sadece kafalarındaki önyargılar ve klişeler üzerinden değerlendirdiklerine defalarca şahit oldum. Neredeyse herkesin ailesinde Almanya’ya göç etmiş akrabaları olmasına rağmen bizi ve yaşam gerçeklerimizi aslında hiç tanımıyorlardı. Bunun böyle olduğunun Türkiye’ye taşınmadan önce de farkındaydım aslında. Biz gurbetçilerde Almanya’da yaşamış olduğumuz olumsuzlukları Türkiye’nin telafi etmesine dair itiraf edilmemiş bir beklenti olabiliyor. Tatillerde gelip gidenler burada bu beklentinin karşılanmayacağını anlayacak kadar zaman geçirmedikleri için memleketlerini romantize edebiliyorlar. Ben buraya böyle bir beklentiyle gelmemiştim, dolayısıyla bu ülkenin beni yaralayamayacağını zannediyordum, ama yanılmışım. Doğduğum ve yetişkin olarak geri döndüğüm bu ülkede uyum sorunları yaşadığımı fark ettim. Bu nasıl olabilirdi ki? Hayatım boyunca Türkiye’nin sosyolojik ve politik gelişmelerini çok yakından izlemiş, dilini, kültürünü benimsemiştim. Peki o zaman neden şimdi bu kadar yabancı hissediyordum burada? Bu sorularla birlikte bir anda o güne kadar içimde taşıdığımın farkında bile olmadığım bir öfke ile yüzleştim. Türk ve Alman toplumlarına karşı duyduğum bir öfkeydi bu. Bu öfkenin nereden geldiğinin peşini sürerken Türkland’ı yazmaya başladım. Yazdıkça hem kendimi daha iyi anlıyordum, hem de bilmeyenlere bizi anlatıyordum.

Türkland projesi nasıl ortaya çıktı? Klasik bir tiyatro oyunu yerine farklı bir format deneme fikri aklınıza nereden geldi?

Aslında bu performansımızın yönetmeni İrem Aydın’ın fikriydi. İrem’le 2017 yılında tanıştığımızda kendisi Entropi Sahne’nin yardımcı genel sanat yönetmeniydi. Benim otobiyografik bir kitap yazdığımı öğrenince okumak istedi. İrem tiyatroda bir festival organize ediyordu ve benim metnim üzerinden de bir çalışma yapmamızı önerdi. Festivalden sonra daha fazla vaktimiz olduğunda hikâyemi oyunlaştırmakta karar kıldık ve sadece o festival için okuma performansı olarak sahneleyelim dedik. Oyuncu Ilgıt Uçum da bize katıldı ve üçümüz haftalar süren bir çalışmayla metni uyarladık. Ancak Türkland bu haliyle o kadar ilgi gördü ki, oyunlaştırmak yerine okuma performansı olarak bırakmaya karar verdik. Ki zaten okuma performansları Avrupa’da bilinen bir tür. O zamandan beri hem İstanbul’un farklı sahnelerinde oynadık hem de Türkiye ve Almanya’da defalarca turne yaptık. Pandemide de Alman Büyükelçiliği’nin desteğiyle dijital versiyonunu çektik ve online gösterimler yaptık.(Haberin devamı için tıklayınız…)

Paylaş.

Yanıtla