Tiyatro Festivali ve Pina Bausch…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Dikmen Gürün

27. İstanbul Tiyatro Festivali 25 Ekim’de perdelerini Pina Bausch’un başyapıtlarından biri olan “Cafe Müler”le açıyor… Beni yıllar öncesine götüren bir yeniden buluşma bu. Aklınıza sağlık sevgili İKSV ve tiyatro festivali… Bir ay sürecek olan zengin program elbette ki “Kültür” sayfamızda yerini alacak. O nedenle ben dünde kısa bir dolaşmaya çıkıyorum…

NE KADAR DA HIZLI AKIYOR ZAMAN

Evet, ne kadar da hızlı akıyor zaman…“Modern koreografinin trajik jokeri” olarak anılan Pina Bausch’un İstanbul projesi “Nefes” ile gönülleri fethettiği yıldı 2003. Aradan 20 yıl geçmiş… Ama öncesinde de Tanztheater Wuppertal Pina Bausch konuğumuz olmuş ve seyirci AKM önünde kuyruklar oluşturmuş, salonda da merdivenlere taşmıştı. 1998’de 10. İstanbul Tiyatro Festivali’nde “Cam Temizleyicisi”, 2000 yılında “Masurca Fogo” ile yaşamıştık bu coşkuyu. Bu iki buluşmanın ardından İstanbul projesi “Nefes” soluklandı. İstanbul’u sevmişti bu zarif ve duyarlı insan… O günlerin İstanbul’u ve insanları sanatçıyı sarmalamıştı. Böylesine kol gezmiyordu cehalet ve şiddet bu ülkede, bu şehirde… İşte bu sevda sonucunda doğdu “Nefes.” Yıllarca dolaştı dünyanın sayılı festivallerini, sanat merkezlerini. Yurtdışında bir buluşmamızda yeniden festivale gelmek istediğini söylemişti “Dolunay” ya da “Bahar Ayini” ile ama olamadı. Olduramadık. Aklıma geldikçe bir burukluk yaşarım hep…

BİR PİNA BAUSCH KLASİĞİ: ‘CAFE MÜLER’

Evet, 2003-2023… Tanztheater Wuppertal Pina Bausch “Cafe Müler”le bir kez daha İstanbul Tiyatro Festivali’nin konuğu oluyor. Belki Pina Bausch artık yok. Ama onun dünyası var olacak sahnede. Çünkü bir Pina Bausch klasiği olarak anılan “Cafe Müler”in 30 Haziran 2009’da vefat eden sanatçının hayatında ayrı bir yeri var. Solingen’de ailesine ait küçük bir restorandan hafızasında yer edenler… Çocukluğundan başlayarak adeta her saniyesini içine çektiği hayatını hüzünle, utangaçlıkla, yalnızlık duygusuyla ve de hemen her yapıtında var olan ince ve kıvrak mizahla harmanladığı bir bütün… Yanılmıyorsam son kez 2008’de Barcelona’da dans etti sanatçı “Cafe Müler”de. İyi ki bir kez daha izlemişim kendisini orada…

DÜNYAYA BAKIŞ…

Wim Wenders’in Wuppertal’de sanatçının defnedildiği akşam yaptığı o çok etkileyici konuşmadan kısa bir alıntıyla bir kez daha hayranlığımı, saygımı, sevgimi sunuyorum dünyadan çok vakitsiz ayrılan büyük sanatçı Pina Bausch’a: “Biz karanlıkta el yordamıyla etrafı tanımaya çalışırken o görürdü. Ve böylece, hareketlerden oluşan emsalsiz bir fenomenoloji, bir dünyaya bakış; hatta, daha iyisi, insanlık durumunun daha önce hiç yapılmamış bir açıklamasını, bir yorumlamasını yarattı…

VE… SELAM OLSUN FERHAN ŞENSOY’A

Yine hızla akıp giden zamana bir kısa gönderme. 31 Ağustos 2021 yılında vefat eden kıymetli bir dosta, değerli bir sanatçı ve yazar Ferhan Şensoy’a bir kez daha selam etmek istedim Denememeler adlı kitabından “Godot” başlıklı yazısıyla… Günümüze ne çok şey söylüyor… “Herkes soruyor, Godot kim? Samuel Beckett’in en sinirlendiği soru. Bu yüzden selamı sabahı kesiyor herkesle. Ne röportaj, ne bir şey… Evde yokuz efendim! Evet ama, kim lan bu Godot? Bu kadar bekleniyor ve gelmiyor… Bir beklenti sırasında düşünün bunları. (…) Yaşamdan bir beklentiniz yoksa, elbette kafanızı çok fena bulandıracaktır bu Godot konusu. Bence fazla takmayın, sizin için de beyin yorgunluğu olmasın. Godot diye biri yok ve gelmeyecek. Beckett’in kahramanları kahramanca bekliyorlar onu. Duruma böyle baktığımızda, ne kadar üzünçlü gülünç Godot’nun beklenmesi… Godot’yu Beklerken oyununda aslolan Godot değil, beklemek. Konusu bu zaten oyunun, insanoğlunun bitmez tükenmez bekleyişi. Ancak insanın merakı daha dedikodusal boyutta; tamam da Godot kim? Özal mı? Demirel mi ? Kenan Evren, değil mi? Yoksa Tanrı mı bu Godot?…” Bir taşlama ustası Ferhan Şensoy… Bugün bu sularda insanoğlunun bekleyişine dair hangi isimleri sıralardı acaba? Ne yöne doğru bir akıştan söz ederdi? Evet, beklemeye devam…

Zamansız oldu sevgili Ferhan’ın gidişi de… Söyleyecek daha o kadar çok sözü vardı ki…

Cumhuriyet

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Dikmen Gürün

Yanıtla