Isparta’dan Nazım Geçti…

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Serkan Fırtına

Yağmurlu bir Isparta gününde Süleyman Demirel Üniversitesi Kültür Merkezi çok önemli bir tiyatro oyununa ev sahipliği yaptı.

Genco Erkal’ın 1975 yılından beri Nazım Hikmet’le sürdürdüğü yolculuğunun son izdüşümü olan, şairin şiirlerden oluşturduğu “Kerem Gibi” adlı sahne uyarlaması, izleyenlerin oyundan çıktıktan sonra kendilerini gerçekten oyunu izlemeyenlere göre şanslı hissettikleri bir etkinlik olarak hafızalara kazındı.

Genco Erkal’ın Nazım Hikmet’in şiirlerinden damıtarak, belgesel görüntülerle desteklediği tek kişilik bir performans tiyatrosu olarak yansılanan oyun, şiir ve belgeselin oyuncu öğesi ile birleştiğinde nasıl bir sahne gösterisi haline gelebileceği konusunda Türk tiyatrosuna eşsiz bir örnek sunmaktadır.

Türkiye’de birçok tiyatronun politikadan bilinçli olarak uzaklaştığı, uzaklaştırıldığı bir ortamda yıllara meydan okuyan bir çınarın sahneden verdiği yanıt aslında genç tiyatroculara gitmeleri gereken yönü göstermesi açısından da çok önemli bir perspektif açmaktadır.

Özellikle belgesel-politik tiyatro konusunda, Dostlar Tiyatrosu ve birkaç tiyatro dışında çok fazla bilinen ekipler yok. Amatör çabaları tabii ki ayrı tutuyorum.

Tiyatro kuramcı ve eleştirmenlerinin de zaman zaman dile getirdikleri tiyatromuzdaki belgesel bakış açısı eksikliğinin giderilmesi anlamında, Genco Erkal’ın “Sivas 93” ve “Kerem Gibi” adlı oyunları önemli bir işlev taşımakta. Bunun birkaç örnekle sınırlı kalmaması ve diğer tiyatrolarca da benzer oyunların sahnelenmesi en büyük beklentilerden…

Türkiye tarihinin büyük bir evresi dramatik çatışmanın toplumsal boyutunun ortaya çıkarılması anlamında çok önemli tarihsel olaylarla doludur. Tiyatro sanatçılarının bu düşünce üzerinden gerçekleştirebilecekleri birçok belgesel oyun çıkabilir. Tabi bunun için ilk gerekli olan, tarihsel sorumluluk ve politik bilinçtir.

Uzun yıllardır bu yolda tiyatro sanatına katkı sunan Genco Erkal bu sorumluluk ve bilinci taşıyan bir sanatçı olarak izleyenlerine bunu sunmaya aralıksız devam ediyor.

Anadolu turnesi kapsamında gerçekleşen bu sahnelemesinde de, büyük bir oyuncunun sahnede nasıl devleştiğine tanık olarak, bu deyimin neden söylendiğini bir kez daha anlamış olduk.

Sahnede, Nazım’ın şiirleri ile beraber arka plandaki perdede yansıtılan görüntülerde, Nazım Hikmet yaşamına koşut gelişen siyasal ve politik olayların yansımaları gösterilerek seyircilerin görsel algılamalarına yönelik bir çağrışım sağlanmış olmaktadır. Bu yapılırken görsel materyal bir yığın şeklinde değil belirli bir düzen ve yapı içerisinde ilerlemektedir. Nazım’ın hayatından yansıtılanların çoğu, seyircinin ilk kez gördüğü görüntüler olduğu için ayrıca dikkat çekiyor.

Oyun bir anlamıyla Genco Erkal’ın Nazım şiirlerini seslendirdiği çeşitli gösterilerden görüntülerle, sanatçının kendi serüvenini de gözler önüne seriyor.

Oyunun gelişimi içerisinde perdeye diğer yerel ve evrensel toplumsal olayların (Kurtuluş savaşı dönemi, Küba Devrimi, Atom bombaları, İşçi yürüyüşleri ve son olarak Tekel işçilerinin direnişi gibi) yansıtılmasıyla, Nazım’ın anlaşılması için sadece şiirlerin değil, şiirlerinden taşan dünya görüşünün de kavranılması gerekliliği ortaya serilmiş ve şiirin toplumsal olaylarla arasındaki diyalektik ilişki gösterilmiştir.

Oyuna müzik açısından katkı sunan Fazıl Say ve görsel materyal konusunda arşivini veren Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ise diğer övgüyü hak edenler olarak öne çıkıyor.

Sözü Genco Erkal’ın oyun broşüründe, 35 yıllık Nazım serüveni hakkında söylediklerinden kısa bir bölüm aktararak bitirmek istiyorum.

“…Geldik 2010 yılına ve şimdilik son oyunum KEREM GİBİ Nazım Hikmet’le 35 Yıl’a. Bütün Nazım Oyunlarımda hep onun şiirleri var. Kendimden bir tek sözcük eklemiş değilim. Ama her seferinde tiyatro dili açısından yeni bir şeyler denemeye çalışırım. Bu kez şiirle belgesel tiyatroyu buluşturmayı amaçlıyorum. İki zıt kutuptan söz edebiliriz burada. Belge ne kadar soğuk, katı, nesnel bir şeyse şiir de tam tersine o kadar duyarlı, coşkulu, ateşli. Bakalım bu ikisinin buluşması nasıl olacak. Kimyaları birbirine tutacak mı?”

İşte dramaturginin gücü ve arayışın zenginliği böyle başarılı bir sahne olayının ortaya çıkmasını sağlıyor…

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Serkan Fırtına

1 Yorum

Yanıtla