Stratford Festivali / “Romeo ve Juliet”

Pinterest LinkedIn Tumblr +

Erdoğan Mitrani

Straford Festivali’nin 12 oyunluk dizisinin on birincisi Scott Wentworth’un 2017 sezonunda sahneye koymuş olduğu ‘Romeo and Juliet / Romeo ve Juliet’, Shakespeare’in belki de en bilinen en çok sahnelenmiş oyunu.

Yine de, on yıllardır iki aile arasında süregelen bir husumetin, ancak ölümle sonlanan trajik bir aşk hikâyesinin ardından barış ve huzurla sonlandığı, neredeyse herkesin bildiği öyküyü kısaca özetleyelim:

Oyun, şehir devleti Verona’da, aralarında geçmiş yıllara dayanan düşmanlık olan zengin ve asil Montegue ile Capulet ailelerine mensup iki grup gencin sokak kavgası ile başlar. Şehir muhafızları kavgayı durdurur, Verona yöneticisi Prens Escalus, bir daha böyle kavga çıkarsa elebaşlarının idam edileceğini söyler. Capulet’lerin yeğenlerinden Rosaline’e ilgi duyan, ancak kız tarafından reddedilen Montegue ailesinin tek oğlu yeniyetme Romeo (Antoine Yared), sıkıntısını arkadaşları Benvolio (Jamie Mac) ve Mercutio (Evan Buliung) ile paylaşır. O gece Lord Capulet (Randy Hughson), tek kızı Juliet’in talibi Kont Paris’in (Gordon Patrick White) de davet edildiği bir maskeli balo düzenler. Benvolio, Rosaline’e yaklaşıp aşkını anlatabilmesi için Romeo’nun baloya gizlice katılmasına yardımcı olur. Ancak Romeo baloda karşılaştığı Capulet’lerin 13 yaşındaki kızı Juliet’e (Sara Farb) âşık olur. Yıldızlı gecede, kendisini beğendiğini hissettirmiş olan Juliet’in balkonunun altına gelen Romeo ile balkondaki Juliet, duygularını ışığa duydukları özlemi simgeleyerek açıklarlar. İki sevgili arasındaki iletişimi sağlayan Juliet’in dadısı (Seana McKenna), Rahip Laurence’ın (Wayne Best) iki genci gizlice evlendirmesine de yardımcı olur. Evlendikleri gün, Juliet’in kolay parlayan asabi kuzeni Tybalt (Zlatomir Mordovanski), gizlice baloya gelmiş olduğunu öğrendiği Romeo’ya hakaret ederek düelloya davet eder. Romeo, akrabası olarak gördüğü Tybalt ile kavga etmek istemese de hakaretleri sindiremeyen arkadaşı Mercutio, düelloyu kabul eder. Romeo, kavgayı ayırmaya çalışırken Mercutio ölümcül yara alınca acı içindeki Romeo, Tybalt’ı öldürür. Olayın ayrıntılarını öğrenen Verona Prensi Escalus, Romeo’yu ölüme mahkûm etmese de, Mantua’ya sürgüne göndermeye karar verir. Geceyi Juliet’in odasında geçiren Romeo şafakta Mantua’ya doğru yola çıkar.

Ailesi, Juliet’i Kont Paris ile evlendirme hazırlıklarına başlayınca Juliet, istemediği bu evlilikten kurtulmak için rahip Laurence’tan yardım ister. Rahip ona kendisini kırk saat ölü gibi gösterecek bir iksir verir ve Romeo’ya durumu anlatan bir mektup yazar. Juliet iksiri içer ve öldüğü sanılarak aile mezarlığına bırakılır. Laurence’ın mektubunun ulaşamadığı Romeo, uşağı Balthasar’dan Juliet’in öldüğünü duyar, yanına müthiş etkileyici bir zehir alarak Juliet’in mezarının başında kendisini öldürmek amacıyla gizlice Verona’ya döner. Capulet ölülerinin bulunduğu mahzene geldiğinde Kont Paris ile karşılaşan ve tutuştukları kavgada Paris’i öldüren Romeo, zehri Juliet’in yanına yatarak içer ve ölür. Rahip Laurence, mezarlığa gelir, uyandığında Romeo’yu ölmüş bulan Juliet, Romeo’nun hançerini alarak kendini öldürür.

Başından sonuna kadar olayların tek şahidi olan Rahip Laurence, ailelere tüm olanları anlatır. Tek çocuklarının kaybı iki ailenin düşmanlıklarını sonlandırarak birbirlerinde teselli aramalarıyla sonuçlanır.

Scott Wentworth, tamamen dekorsuz bir mekânda, sadece Stratford Topluluğunun her zamanki olağanüstü oyunculuk düzeyine güvenerek öyküyü müthiş inandırıcı şekilde aktarıyor.

Yarım yüzyıl kadar önce Christopher Walken’in (evet, isim benzerliği değil, şu bildiğimiz Christopher Walken) canlandırdığı Romeo’yu benzersiz bir sevimlilik ve duygusal derinlikle canlandıran Antione Yared ile, defalarca yorumlanmış bir karakteri müthiş bir tazelik ve beklenmedik bir kararlılıkla yorumlayan Sara Farb, hem kimyaları çok uyuşan bir çift oluşturuyorlar, hem de çok sağlam oyunculukları ve beden dilleriyle 30’lu yaşlarında olmalarına rağmen müthiş bir inandırıcılıkla, Romeo ve Juliet’i karşımıza ergenliğe yeni girmiş iki çocuk olarak çıkarıyorlar.

Bu kez dadı olarak izlediğimiz, 1984’de Juliet’i canlandırmış olan deneyimli oyuncu Seana McKenna tek kelimeyle harika. Hatta çoğu zaman rol çaldığı bile söylenebilir. Bir başka deneyimli oyuncu Wayne Best de dört dörtlük bir Rahip Laurence olmuş. Tabii ki sadece bu dörtlü değil, tüm ekip başarılı bir takım oyunculuğu sergiliyor.

Burada, nerdeyse tüm serinin film yönetmenliğini yapmış olan Barry Avrich’den de söz etmem gerekiyor. Avrich sinemacı olarak, seyirciyi izleyici sıralarından alıp sahnenin ta içine sokuyor. Scott Wentworth’un sahnelemesini sadece öne çıkarmakla yetinmiyor, kimi zaman kendi yorumunu da ekliyor. Örneğin, oyunun girişişinde, Wentworth’un çok başarılı bir koreografiyle oluşturduğu kalabalık düelloda, oyunun yönetmeni sahnenin etrafına olaylara karışmadan kenarda duran, kadın ve çocuklardan oluşan bir grup seyirci oturtur; hatta kadınlardan biri gözüne bir bıçak darbesi alır. Avrich’in kamerası bu yan oyunu nispeten devre dışı bırakarak, ortadaki vahşi döğüşe odaklanır. Wentworth’un bir diğer konuşmasız oyuncu gurubu da siyahlar giymiş, ellerinde ışıklı toplar tutan kadınlardan oluşur. Şimdiki ya da geçmişteki husumetlerin kurbanı dul kadınları simgeleyen bu grup, olaylara yön verircesine sahneyi çerçevelerler. Avrich, bu kadınları ancak kritik anlarda, sahnenin merkezine gelince açığa çıkarmayı, pasif rollerini açıkça ortaya çıkarmamayı yeğler.

Sonuç olarak, en bildik öyküyü de anlatsa, özellikle merkezdeki ikilinin yorumuyla en büyük zevkle izlenen bir film. Mutlaka izleyin derim.

Hepiniz sağlıklı ve bol tiyatrolu seyirler dilerim.

Şalom

Paylaş.

Yazarın bütün yazıları için: Erdoğan Mitrani

Yanıtla